İnalcık, Osmanlının genel değerler sistemine düşman bir yeni dünya kurmaya çalışan Kemalist dönemin bağlısı gibidir çok kere.
Bugünlerde, ‘Tarihçilerin kutbu’ isimli bir kitab okuyorum..
‘Kutub’ (qutb), bir şeyin etrafında döndüğü asıl direk veya eksen.. Değirmen taşının ortasından geçen ve etrafında döndüğü mil, ‘kutub’dur.. Yerkürenin, kuzey ve güneyi arasında, ortasından geçen bir mil etrafında döndüğü farzedilir ve bu milin kuzey ve güney uçlarına ‘kutub’ denilir.. Kuzey Kutbu, Güney Kutbu.. Tasavvufda da, liderler/öncüler/rehberler için ‘Qutb-i zamân’ (zamânın kutbu), ‘Qutb-i âzam..’ (Büyük Kutub) gibi nitelemeler vardır..
İş Bank. Kültür Yayınları’nca yayınlanan ‘Halil İnalcık Kitabı’ da, bu isimle sunulmuş piyasaya: ‘Tarihçilerin kutbu..’ Emine Çaykara’nın, İnalcık Hoca’yla yaptığı ve uzuuun, dikkat ve takib isteyen sohbetlerin ürünü, bu kitab..
Ekim-2005’de yayınlanmış.. 600 küsur sahife.... Ben henüz yarılardayım.. Prof. İnalcık, Osmanlı tarihi üzerinde çok müstesna yeri olduğu kabul edilen bir isim.. Mesela, Prof. Mark L. Stein ‘Onun çalışmalarını çıkarın, Osmanlı tarihinde hiçbir şey kalmaz..’ Prof. İlber Ortaylı’nın sözleri de benzer şekilde..
Hoca, şimdi 90 yaşında.. 1916’da İstanbul’da doğmuş.. Babası, Kırım’dan gelmiş.. Dedesi, Kırım-Bahçesaray’daki Han Camii’nin müezzini imiş.. 1994’de çekilmiş bir resim, Hoca’yı, dedesinin camiinin minaresinde dua ederken gösteriyor..
Bu belki fazla ayrıntı gibi, ama önemli.. Çünkü, İnalcık, dede Halil Efendi’den çok, -bazı küçük itirazlarına rağmen- M. Kemal’in dünya görüşüne bağlı.. Ve yine ilginç bir ayrıntı.. Batı dünyasında kaldığı yıllarda, kiliselerde papazların elinden ‘şarablı ekmek’ ve lokantalarda domuz yağlı ve etli yiyecekleri, -kokusundan hoşlanmasa da- yediğini anlattığı satırlarda, ‘dede-torun’ arasındaki bağın hazîn hikayesi okunur. (Gerçi, İnalcık Hoca, ‘İslâm’da esas, niyettir, hristiyan olmadım. Hristiyan kültürünü içeriden anlamak için bunları yaşadım.’ demeyi de ihmal etmez) (S.111).
‘O olmadan Osmanlı anlaşılamaz..’ denilse de, İnalcık, Osmanlı’nın genel değerler sistemine düşman bir yeni dünya kurmaya çalışan kemalist dönemin bağlısı gibidir, çok kere.. Ama, birtakım komik, tuhaf durumları da aktarır. Mesela, S. Rusya’dan Türkiye’ye sığınmış olan Prof. Sadri Maksudî’nin, M.Kemal’in koyduğu Etibank, Sümerbank gibi isimlere karşı çıkması üzerine hışma uğrayışını ve, ‘Bizim dilimizi bilmeyen, yabancı..’ gibi suçlamalarla ‘üniversiteden ve Meclis’ten, Ata’nın emriyle atılışını’ anlattığı satırlar (S.38) ilginçtir. Kezâ, İnalcık, ‘1924’lerde, M. Kemal’in, Müslüman halk karşısında ayrı, ‘münevveran’ dediği aydınlar karşısında başka türlü konuştuğunu’ ifadeyle; ‘Atatürk Türk milletini Batılı bir millet yapmayı düşünüyordu. Sıradan halk ise, toplum ve siyasî hayatı İslâmî düşünceyle düşünüyordu. Latince’nin alfabe olarak kabulü öyle bir havada gerçekleşti. (..) 1927 nutku, Atatürk’ün tek başına iktidarı elinde toplamasının dönüm noktasıdır. ‘Nutuk’ belli bir siyaseti müdafaa eden bir kitaptır, şimdi bizim cumhuriyet tarihini yazanlar, çok kez Nutuk’u tek kaynak olarak alıyorlar. (..Halbuki) 1919’dan sonra, İstanbul ve Ankara .. gazetelerindeki makaleleri okumadan cumhuriyet tarihi yazılamaz. (..) O ne diyorsa doğrudur diye bir yaklaşım.. (..) Atatürk’ü putlaştırmak bir hatadır..’(43-45)’ der ki, bu tesbitler yine de düşündürücüdür..
Bir yandan, İnalcık’ı okurken, diğer yandan da, Gen. Kur. Başk. Büyükanıt’ın Menemen Hadisesi’nin 76. yıldönümü mesajını dinliyorum.. İnalcık’ın M. Kemal’le bizzat karşılaştığı lise ve sonraki yılları anlatan ‘..Atatürk’e tapıyoruz tabiî.. Harf inkılâbı oldu, şapka inkılâbı oldu, kalpak giyiyordum, kalpağı çıkarıp yere vurduk, şapka giydik..’(Sh.26) gibi satırları üzerine; Gen. Büyükanıt’ın Menemen mesajı abanıyor adetâ.. ‘..Onlar, en büyük kazanımımız olan Cumhuriyeti koruma ve yaşatma adına, kendilerini parçalamaya kalkanlara başlarını vermiş, fakat eğilmemişlerdir. Bu kararlı tutumlarıyla, … bütün olumsuzlukları çıktıkları noktada ezebilecek kuvvet ve yetenekte olduklarını göstermişlerdir. (…) TSK; onu … karanlık odaklara karşı korumaya ve kollamaya aynı kararlılıkla devam edecektir..’
‘Kubilay komplosu’nun tezgahlanmış mekanizmasını düşünürken, İnalcık’ın çizdiği panoramaya da bakıyorum: ‘Halk Partisi yakın zamanlara kadar halka yukardan bakmış, sizin için en iyi olanı biz biliyoruz, reçete bizde.. (..) Mutlaka Batılı olacaksınız, diyordu.. (..Amma) Yukardan gelen reforma karşıydı Türk halkı.. CHP daima kaybetti sonra.. Sebebi de bu vesâyetçi tavrından vazgeçmemesi.. (..) Atatürk’ün yöntemi yukarıdan hızlı değişim, yani inkılâp, bir kurmay subay gibi her şeyden önce bir plan yapıyor ve hızla uygulamaya geçiyor. (..)Atatürk askerî bürokrattı, İnönü tam bir bürokrat.. (...) (..) Bürokratlar, yani askerî ve sivil bürokrasi, devleti ve otoriteyi bırakmak istemedi.. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, ama, Atatürk zamanında, İnönü zamanında kimler milletvekili olacak, ilkin partide liste yapılırdı. (..) DSP de ..aynı reçete ile idare etmeyi denedi; halk ne yaptı bu sefer? AKP’yi iktidara getirdi.. ‘Senin için en iyiyi biz biliriz..’ zihniyetine karşı.. (..) Burada esas mesele, benim tarihçi olarak gördüğüm şey, halkın artık bir vesâyet idaresinden kurtulma isteği.. (..)’ (Sh.86-90)
İnalcık, M. Kemal’in, ‘Orta Asya’da bir deniz vardı, ilk medeniyet türk ırkı tarafından kuruldu, kuraklık başlayınca, türkler dünyanın dört bir tarafına yayıldı, gittikleri yerlere medeniyet götürdüler..’ tezini doğrulatmak için Dil-Tarih Coğrafya (DTC) Fakültesini kurdurduğunu; Prof. Zeki Velidî Togan’ın bu ‘tez’e şiddetle karşı çıktığını, ‘Atatürk’ün yardakçılarının Zeki Velidî’ye fena halde hücum ettiklerini ve İsmet Paşa zamanında Togan’ın Almanya’ya sürüldüğünü’; Prof. Şevket Aziz Kansu’nun ‘kafatası ölçümleri’ yaptığını ve türklerin brakisefal, Avrupa ve Afrika ırklarının dolikosefal olduklarını iddia ettiği’ (Sh.54-56) gibi daha pek çok ilginç tesbitleri de var. Ki, bazıları bu iddiaları reddeder. Ama, İnalcık Hoca, yaşadıklarını aktarıyor.
(Onun tesbitlerine ileride yine değinmek ümidiyle..)
Vakit, 25.12.2006
|