17 yıl önce bir arkadaşımın tavsiyesi ile tanışmış ve beraber çalışma fırsatı bulmuştum. Sessiz, sakin hafif iç tebessümünün dışa vurumu ile zekâ farkını yansıtan bir hali vardı. Çalışması gerekiyordu. Yazma merakı vardı. Yerel gazetelerde denemeleri çıkıyordu. Toplumu merak eden ve kafa yoran biriydi. Alt eğitimi yeterli değildi, ancak fazla çabalıyordu.
Yetiştiği dinî iklim, aldığı özel Arapça ve fıkıh eğitimleri ile geçinme şansı olmadığından, iş aramaya koyulmuştu. Kendisinin de ilgi duyduğu pazarlama yapmayı denedi. Bilgisayar kullanma bilgisini geliştirdi.
Sonunda arayışının bu olmadığını fark etti. İlkokul, ortaokul, lise eğitimi dahil, hep dışardan diploma almış ve hiç öğrenci olmamıştı. Özel eğitimliydi. Benzer şekilde Açık Öğretim Fakültesi İşletme Bölümü'nü okuyordu. Belki de eğitiminden dolayı işletmeciliğe merakı vardı. Yayın sektörü ile daha çok ilgiliydi.
Memuriyet sınavında imam olmayı başarmıştı. Artık aldığı temel eğitimle diplomalarını ve hizmet etme arzusunu birleştirecekti. Amacına uygun çalışacaktı. Kendini tanımlamanın vaktiydi. Bunu fark etme sürecinde köyde ve ilçede üç yıllık bir imamlık süreci geçmişti.
Şehir merkezine yerleşince, içindeki dalgalanmaların ve taleplerin nihayetlenip yoluna girmesi gerektiğini düşünüyordu. Mesleğine paralel okumalarını arttırdı. Arapça’sını ilerletti. Farsça’ya da yöneldi. Tefsir okumalara ağırlık verdi.
İşletme eğitimi, piyasa pratikleri, Arapça, imamlık, yerel gazetelerde makale yazma, geçim telâşını çözme derken, hayatın okunacak yeni safhalarına hazırdı. Masumiyet dili diyaloglarında hakimdi. Manevî feyiz ortamlarından aldığı terbiyenin izdüşümünde mütevazı, kendini yenileyen imkânsızlıkta bile çırpınışını sürdüren bir yolculuğu vardı.
Uzun bir aradan sonra geçen haftalar, bulunduğu ili ziyaret etmiş ve tam da ezan vaktine denk gelen bir fıtrî randevu ile buluşmuştuk. Uzun hasretin isteğiyle sohbet dâvetine, zaman azlığından itiraz ettiysem de kıramadım, çalışma mekânına geçtik.
Beni duygulandıran, heyecanlandıran ve mutlu eden bir tabloyla karşılaştım. Oda, bütünüyle kitap doluydu. Temel eserler ağırlıklıydı. Mesleği gereği dinî muhtevalıydı. Ciltler dolusu Arapça kitapları, yurtdışından getirtmiş. Kitaplıklar yetmemiş, üst üste ayrıca istiflemiş adeta.
Çalışma masası üstünde büyük ekran bir bilgisayar. Ekranda Arapça bir metin. Önünde açık, eski yazma eserler kadar eski Arapça yazılı bir eser vardı. Belli ki ikindi vakti dolayısıyla çalışmaya ara vermişti.
Benim halimi sorunca, gezdiğimi söyledim. Esprime daha merakla cevap aramıştı. “Sistem danışmanlığı yapıyorum”demek zorunda kalmıştım üçüncü hamlesine karşı. Bir açıklama daha yapmaya kendimi hazırlamıştım ki, “Çok güzel. Günümüzün en geçerli mesleği” diyerek beni anladığını belirtmişti ki, bu beni rahatlatmıştı.
Kişisel gelişime ve kurumsal kültüre günümüzün ihtiyacını ve İslâmî entelektüelin doğru ilgisinin gerekliliğini vurguladı.
Sıra bizim onu dinlememize gelmişti. Bu vesileyle neler yaptığını akan zamanın neler kazandırdığını öğrenmeye çalıştık.
Hocamız, bu sürede birçok telâşından sıyrılmış. Kendini saf ve yalın bir şekilde ilme adamış. Arada yazdığı kültürel ve bölgesel birkaç eserden sonra tercümeye eğilmiş. Arapça’sını geliştirmiş.. Görüşmeyi yaptığımız saatlerde, geride 12 cildi yayınlanmış İbrahim Hakkı Bursevî’nin Ruhul Beyan tefsirini Arapça’dan Türkçe’ye tercümeyle meşguldü.
Günün temel ihtiyaçları dışında sürekli çalışıyor. Günde ortalama 18 saat. Halinden memnun. Şükür ediyor. Günceli kavramış ve onun üstüne çıkmış. Bu arada iletişim ve diyalog konulu bir eserinin hazır olduğunu söylüyor. İslâma göre günümüz terminolojisi ile birleştirerek. YASEM’den bahsediyorum. Oldukça anlamlı buluyor. Bizi kutluyor. Toplumun doğru bilgilenmeye ve hayat eğitimlerini inancımız paralelinde almaya olan ihtiyacına değiniyor.
Bilgi teknolojilerine 50 bin YTL’ye varan yatırım yapmış. Arapça ve Farsça bilgisayar programlarını yurtdışından temin etmiş. Bilgisayarının yazılımlarını ve donanımını en yeni versiyonda tutmuş. Şu anda üç yayınevinin tercüme taleplerini karşılamaya çalışıyor. “Şükür maddî ve mânevî iyiyim” diyor.
Daha profesyonel bir asistanla müstakil ve önü açık bir daire tutmasını, ufku görecek şekilde çalışma ortamını düzenlemesini öneriyorum. Hemen sahipleniyor, beni destekliyor. “Doğru” diyor. Yapacağını, gerekirse iki insan bile istihdam edebileceğini söylüyor.
Çok mutlu bir şekilde, girişimci, akademik bir din adamımızın kendini yetiştirerek vardığı sonucu görmenin hazzıyla ayrılıyoruz. Kendisine ait dört eserini de imzalayarak.
İşte azim, işte kariyer...
[email protected]
|