Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Devlet politikaları

Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın, hükümetin limanlar konusunda yaptığı son dakika çıkışıyla ilgili söyledikleri, daha çok “bilgi verildi-verilmedi” boyutuyla tartışıldı.

Oysa bana kalırsa, “sorsalardı, şöyle derdik” dedikten sonra söyledikleri daha önemliydi. Büyükanıt, mealen, bu önerinin Kıbrıs konusunda belirlenmiş bulunan devlet politikasından sapma olduğunu söylüyor ve bu yüzden de kabul edilemeyeceğini ifade ediyordu. Bu görüş karşısında iki tutum alınabilir. Ya, önerinin devlet politikasından bir sapma olmadığını, bu genel politika içinde bir manevra olduğunu ispatlama gayreti içine girersiniz; ya da “devlet politikası” kavramı üzerinde tartışma açarsınız. Birinci yolu seçerseniz, belki yeni bir “rejim tartışması” çıkarmadan, kısa vadede yapmak istediğinizi yapar, yolunuza devam edebilirsiniz.

Ama aynı “devlet politikası” dayatması iki gün sonra bir başka adımınızda ayağınıza köstek olmaya devam eder. Hükümetin birinci yolu tercih ettiği görülüyor, doğrusu bunun için de onları suçlayamıyorum. AB ile ilişkilerin bu sıkışık anında, cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda sürekli baskı altında tutulurken, bir de değişmez devlet politikaları konusunda bir polemiğe girmek istememelerini anlıyorum. Ama bizler, basın olarak, düşünen insanlar olarak, hükümet gibi sıkıştırılmış olmadığımıza göre, meseleye daha kökten bakabilir; “devlet politikası” dayatmasına karşı çıkabiliriz. Bildiğiniz gibi, “devlet politikası” dendiğinde, hükümetlerden bağımsız olarak devletin çeşitli kurumları ve mekanizmaları tarafından -yani esas olarak atanmışlar tarafından- zaman içinde oluşturulmuş ve değişmez ilan edilmiş politikaları anlıyoruz. Bu politikalar bazen devlet politikaları, bazen de -kitleleri aşka getirme ihtiyacı arttığı; ya da bu değişmezliğin sorumluluğuna kitleler de katılmak istendiği zamanlarda- ulusal politika ya da “milli dava” şeklinde ifade ediliyor. İşin kötüsü, tespit edilmiş ve dokunulmaz kılınmış bu devlet politikaları, öyle ıvır zıvır alanları değil; siyasetin en temel alanlarını, asıl siyaset yapılması, proje üretilmesi ve sorun çözülmesi gereken alanlarını kitliyor; devasa sorunlar karşısında politikacıyı eli konu bağlı- dolayısıyla iktidarsız hale getiriyor. “Devlet politikası” kapsamına alınıp siyasetçilerin elinden “kurtarılmış” alanlara şöyle bir bakın: Kürt politikası... Terör politikası... Kıbrıs Politikası... Ermeni politikası... Eğitim politikaları... Dine ilişkin politikalar... İfade hürriyetine ilişkin politikalar... Milli Güvenlik politikaları... Hatta hatta kimi ekonomik-sosyal politikalar...

Oysa bütün bu alanlarda “milli” bir politika tespit etmeyi mümkün kılacak milli bir mutabakat olmadığı; tam tersine çok farklı fikirler olduğunu biliyoruz.

Bütün bu alanlardan dışlanan ve geri kalan dar alanda paslaşmaya mahkum edilen siyasetin sonuçta etkisiz kalması, itibar kaybetmesi kaçınılmaz değil mi? Siyaset, bütün bu meselelerde farklı politikaların rekabet ettiği bir alan olmaktan çıkınca, politikacının seçmen memnun etmek için elinde kalan tek kozun rant dağıtmak olacağı belli değil mi?

* * *

Geçenlerde katıldığım bir televizyon programında Avrupa Birliği üyelik sürecinin ateşli destekçilerinden olan bir televizyon programcısı, üyeliğe karşı olanları eleştirirken “AB üyeliği ulusal bir politikadır, milli bir davadır, bu davayı siyasete alet etmemek gerek” dediğinde, şiddetle karşı çıktım ve şunu söylemeye çalıştım: “Hayır, Avrupa Birliği’ne taraftar ya da karşı olmak, tamamen siyasi bir tercihtir, siyasete alet etmek ne kelime, konunun kendisi zaten tamamen siyasidir. Üyeliği savunmak kadar karşı olmak da meşru bir siyasi pozisyondur ve böyle “milli dava” gibi nitelemelerle bu konu siyasi tartışmaların dışına itilemez.”

Gördüğünüz gibi, “Devlet politikası” kavramı sorgulanmadıkça meşrulaşıyor ve birçok insan farkında bile olmadan, kendi savunduğu politikaları muhaliflerinin eleştirisinden korumak için aynı kavrama sığınmaya başlıyor. O yüzden konuşmalıyız; başta “devlet politikası” olmak üzere, “ulusal politika” “milli dava” ve özellikle de şu dilimize pelesenk ettiğimiz “siyasete alet etmek” laflarının ne demeye geldiğini, ucunun nerelere vardığını uzun uzun tartışmalıyız.

Herhangi bir önemli meselemiz “siyasete alet edilecek” diye ödümüz kopuyorsa, siyaset bu kadar kötü ve kirli bir alansa, ne diye seçiyoruz o siyasetçileri? Ve ne diye onları “Hadi ülkeyi yönetin” diye kandırıyoruz?

Bugün, 12.12.2006

Gülay GÖKTÜRK

13.12.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Bir kuvvet komutanı

  Asker-sivil gerginliği: İlkeler ve sorumlular

  Masada hep kaybettik mi?

  Kazandıklarımız ve kaybettiklerimiz

  Devlet politikaları


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004