Henüz “Kamusal Alan” kavramının tam içeriğinin ne olduğunu tam çözememişken, şimdi de karşımıza “Resmi Devlet Görüşü” kavramı çıkıverdi.
Bu konunun gündeme gelişinin, Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt’ın, Kıbrıs’a ilişkin son diplomatik manevraya gösterdiği tepkiden kaynaklandığını hatırlamamız gerekiyor. Büyükanıt Dışişleri’nin AB’ye sunduğu limanlarla ilgili teklif hakkında “Bize göre bu açılım, devletin resmi görüşünden sapma anlamına gelmektedir. ‘Limanları açacağız’ diyorsunuz. Hangi limanları açacaksınız” şeklindeki tepkisini seslendirmişti.
Bu ifade Türkiye’nin Kıbrıs’a ilişkin, bir “Resmi Görüş”ü olduğu anlamına geliyor. Bu arada Kıbrıs’a ilişkin “Siyasi Görüş”ün “Resmi Görüş”le çelişmesi halinde de bunun bir “Sapma” olduğu hatırlatılıyor.
İrdelenmesi gereken tabii ki pek çok nokta var bu konuda.
Örneğin “Resmi Görüş” diye nitelenen “Politika”yı kimler belirler? Yani politika belirlemek, “Siyaset” alanının dışında bulunan, sadece “Devlet”e ait olan bir işlev midir?
Aynı anda “Devlet”in birden fazla konuda resmi görüşü varsa ve bunların üzerinde değişiklik yapmak “Sapma” anlamına geliyorsa... Bu resmi görüşler, birbirleri ile çelişkiliyse... Bunların sabit tutulması halinde de devletin iç istikrarı tehlikeye giriyor ve dış ilişkileri kilitleniyorsa...
Örnek olarak bulundukları varsayılan “Devletin Resmi Avrupa Birliği Görüşü” ile “Devletin Resmi Kıbrıs Görüşü” arasındaki karşılıklı olumsuz etkilenimleri ele alabiliriz.
Yarım yüzyıldır Türkiye’nin bütün yönetimleri AB’ye üyelik hedefini benimsediklerine göre, bu bir “Resmi Devlet Görüşü” olmak durumundadır. “Avrupalılık” ise askeri geçiş dönemlerinde bile göz ardı edilemeyen bir resmi devlet görüşüdür. Nitekim askeri müdahaleler ertesinde, Avrupa Konseyi’nden Türkiye’nin çıkartılmaması için, kapatılan partilerin milletvekilleri Strazburg’a gönderilmekte ve Avrupalılara “Türkiye’de demokrasi devam ediyor” denilmektedir.
Kıbrıs’ta ise devletin resmi görüşü, yarım yüzyılda sürekli değişmiştir. Kamuoyuna önce “Ya Kıbrıs ya ölüm” diye yansıtılan bu resmi görüş, sonra “Ya taksim ya ölüm”e dönüşmüş, arkasından da Zürih ve Londra Antlaşmaları ile iki milletli “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin varlığı resmi görüş olmuştur. 1974’teki askeri harekat da Ada’da statükoyu iade etmek üzere yapılmış ve uluslararası camiaya da bu güvence verilmiştir.
Ada’nın bölünmüşlüğü kalıcı hale geldikten ve KKTC ilan edildikten sonra da bu “Devletin Resmi Görüşü” olmuştur. Bu durum Kıbrıs’ta çözüm arayışını Birleşmiş Milletler zemini dışına taşımıştır.
Kıbrıs Türkleri’nin Annan Planı’nı kabul etmeleri ile resmi görüş yine değişmiş ve “Kalıcı çözüm” için BM zeminine geçilmiştir. Bu arada Kıbrıs Rumları’nın AB’ye tam üye olmaları ile, sorun bir AB meselesi de olmuş ve Türkiye’nin AB’ye üye olmak şeklindeki resmi devlet görüşü, Kıbrıslı Rumlar’ın AB’yi rehine alması sonucu Kıbrıs’a ilişkin resmi devlet görüşü ile karşı karşıya kalmıştır.
Bu resmi görüşleri dondurup birbirleri ile karşılıklı hareketsizlikler içinde tutarsanız, iki resmi görüş Türkiye’nin hem orta hem de uzun vadeli hedeflerini yok edebilir.
Eğer siyaset üretimini devre dışı tutar ve bir dönemde açıklanan “Pozisyonlar”ı değiştirme çabasını da “Sapma” olarak kabul ederseniz, dünya politikasındaki olağanüstü değişim karşısında sürekli izole edilmiş kalırsınız. Nitekim Türkiye 1974’ten bu yana “Kıbrıs Pozisyonu”na dayalı olarak ambargolara bile hedef oldu, içerideki siyasal istikrarsızlıkları, dış politikadaki dar boğazlar izledi.
Bir başka deyişle hem Türkiye’nin hem de Kıbrıs Türklerinin çıkarlarını koruyacak, varlıklarını, refahlarını ve gelişmelerini sağlayacak politikalar üretmek, “Devletin Resmi Görüşü”nün temeli olmalıdır. “Kıbrıs’ı verdiniz” veya “Limanları verdiniz” yollu slogancılık, hemen her konuda zaten sık sık başvurulan yöntemdir.
Dış dünyaya ittifakları dolayısıyla en açık devlet kesimi olan askerlerin, bu gerçekleri çok iyi bilmesi gerekir. Üstelik Kuzey Irak’a dönük ve “Kırmızı Çizgi” şeklinde ifade edilen devletin resmi görüşünün, son gelişmeler ışığında yerini nasıl bir “Yeni Resmi Görüş”e terk ettiğini de en fazla onlar biliyor.
Sabah, 10.12.2006
|