‘Üniversitelerimizde entelektüel liderlerimize deli gömleği giydirmeye çalışmak, ulusumuzun geleceğini tehlikeye atar... Şüphe ve güvensizlik atmosferinde bilim yeşeremez. Öğretenler ve öğrenciler araştırmada, çalışmada ve değerlendirmede.. daima özgür kalmalıdırlar; aksi halde uygarlığımız atıl kalır ve ölür.’
(Başyargıç Warren,
New Hempshire, 1957)*
Gazi Üniversitesi Rektörü’nün, Prof. Dr. Atilla Yayla’yı Kemalizm’le ilgili ifadelerinden dolayı cezalandırdığını duyduğumda, aklıma bu satırlar geldi. Onun tam olarak ne söylediğini anlamak için ses bantlarının dinlenmesini dahi beklemeden, basından duyduklarıyla harekete geçen ve onun ders verme yetkisini elinden alıp cezalandıran rektörün anlayışı ile bu abidevi özgürlük savunusunu kaleme alan Başyargıç Warren’ın anlayışını karşı karşıya koydum. Ve ülkedeki akademik özgürlük adına üzüldüm.
Ama umutlu olmamız için sebepler de var. İlk günler, olayın sıcaklığı içinde tartışılması gereken asıl sorunun ifade özgürlüğü ve onun bir parçası olarak akademik özgürlük olduğunu anlamayıp, Gazi Rektörü gibi tartışmayı onun söylediklerinin içeriğine veya üslubuna indirgeyenler oldu. Ama demokratik kamuoyunun etkisini hissetirmesiyle ve basındaki her kesimden demokratik kalemlerin ışık tutmasıyla birlikte, bugün sorunun esas olarak bir akademik özgürlük sorunu olduğu daha iyi anlaşılmış görünüyor.
Özellikle farklı siyasi görüşten öğrencilerinin, demokratik bir duyarlılıkla bir araya gelerek hocalarının ifade özgürlüğünü savunmak için ortak destek bildirileri kaleme almış olmaları, meselenin özünü bazı hocalarından çok daha yetkin biçimde kavradıklarını göstermesi açısından umut verici.
Elbette hálá ‘böyle de söylenir mi, üniversitede bu fikirler olur mu’ diyenler de var. Müzmin demokrasi karşıtları veya kendisini demokrat zanneden ama pek de öyle olmayanlar bir yana, bu tür fikirleri dile getirenlerin bir bölümü ise gerçekten üniversite kavramından haberdar değil. Örneğin bir gazeteci ‘üniversite Hyde Park mıdır’ diye soruyor.
Evet, üniversite öyle bir yerdir. Evrensel bir bilim ortamıdır üniversite. Orada düşünce suçu olmaz, resmi doğrular, sorgulanmaz ideolojik yargılar olmaz. Orada liberali, Marksisti, feministi, hepsi vardır. Hoşumuza gitsin gitmesin, böyledir.
UNESCO da 1950’de üniversitenin taşıması gereken üç ana özellikten birini ‘muhalif kanaatlere hoşgörü göstermek ve siyasal müdahalelerden masun olmak’ şeklinde belirlemiştir. Orada akademik özgürlük vardır; ve bu yüzden üniversite, ‘heterodoks fikirlerin ve alışık olunmayan davranışların’ diğer alanlardakinden daha fazla bir özel koruma görmesi gereken bir yeri ifade etmektedir (D. Kennedy).**
(...) Eğer Türkiye’de gerçekten evrensel standartlarda bir bilim ortamı isteniyorsa, evrensel anlamda üniversite de kabul edilmeli. Yoksa ‘bize özgü demokrasi’ gibi onun da içini boşaltıp kendimizi kandırmaya devam ederiz.
* Standler, R. B., http://www.rbs2.com /afree.
** Kennedy, Donald, Academic Duty, 1998.
Star, 28.11.2006
|