Asrımızın büyük İslâm âlimi ve mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursî'nin Risâle-i Nur'da temel hak ve sorumluluklara, parlamenter sisteme, demokratik değerlere İslâmî referanslarla sahip çıktığını görmekteyiz. Demokrasinin kurum ve kurallarıyla işlemesi ise, hem bireyin temel hak ve sorumluluklarının gelişmesine, hem de toplumun yararına olacaktır. Böylece devlet, kendinden beklenen hizmeti mükemmel mânâda sağlamış olacaktır.
Hürriyet
Bediüzzaman, başkasına zarar vermemek şartıyla, (sefahet ve rezalet de olsa) insanın dilediğini yapmakta serbest olduğu görüşünü kabul etmemiş, hürriyeti, başkasına zararı dokunmadığı gibi kendisine de zararı dokunmayacak şekilde yorumlamıştır. 1
Kamu hürriyetleri bireylerin hürriyetlerinin toplamından meydana gelir.2 Yani toplum içinde yaşayan herkes başkalarına zarar vermeden kendi özgürlüklerini toplum içinde yaşayabilmelidir. Bu sebeple ferdin hürriyeti toplum için yok edilemez.
Kuvvetler ayrılığı
Devletin sahip olduğu güç ve yetkiler tek bir elde toplanmamalı; yasama, yürütme ve yargı organları arasında dağıtılmalıdır. İdeal devlet, kuvvetler ayrılığına dayalı devlettir.
Devlet teşkilâtında kuvvetler ayrılığı uygulaması Hz. Ömer devrinde başlamıştır. İdare ve hayır ayrımı yapılmış, bunun yanında devletin en yüksek müzakere ve karar organı olarak bir şûra meclisi kurulmuştur. Bu meclis, kabile mümessilleri ile halk temsilcilerinden teşekkül etmekteydi.
"Meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir. Yani efkâr-ı ammenin misal-i mücessemi olan mebûsan hâkimdir; hükûmet hâdim ve hizmetkârdır." diyen Bediüzzaman, yasama ile yürütme arasındaki farkı ve kuvvetler ayrılığını çok güzel bir şekilde ifade etmiştir.
Bediüzzaman mebusların vazifesinin, ahkâm ve hukuku değiştirmemek ve idarecilerin hilelerine meydan vermemek için kanunları yapmak olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ve her ikisinin de birer şûra ve meclis şeklinde olması gerektiğine dikkat çekmektedir. 3
Parlamento ve seçimler
Demokratik sistemlerde halkın iradesini temsil eden ve halkın yönetime iştirakinin yegâne yolu olan meclis sistemi, Asr-ı Saadette ve Dört Halife Devrinde gerçekleşmiştir.
Bediüzzaman, Şûra Sûresi: 38, (Onların aralarındaki işleri istişare iledir) ve Al-i İmran Sûresi 159. (Ve işlerde onlarla istişare et) âyetlerinde emredilen meşvereti demokrasinin temeli olarak görmektedir.
Bediüzzaman, 1923'de Ankara'da Büyük Millet Meclisine "Ey ehl-i hal ve akd!" şeklinde hitap4 ederken, seçimle teşekkül eden Meclisi özü itibariyle, Hulefa-i Raşidin Dönemindeki ve Asr-ı Saadetteki şûradan farklı görmediği anlaşılmaktadır.
Yine Bediüzzaman, kolay etki altında kalabilen bir kişinin iradesi yerine halkın reylerinin toplanması ve birleşmesiyle hasıl olan Meclis iradesinin daha kuvvetli olduğu, toplum ve medeniyet için hayatî önem taşıdığını ifade etmektedir.5 Münâzarât adlı eserinde Meclis-i Mebusanı millet hakimiyetinin tecelli ettiği yer olarak göstererek, şahs-ı mânevinin devlet işlerini daha kolaylıkla ve maharetle yürüteceğini belirtmektedir. Meclise dayanan bir hükümet de görevlerini daha iyi yerine getirecektir. Çünkü ülkenin her yanından seçilerek gelen temsilcilerin üretecekleri fikirler ve milletin dertlerine bulacakları çareler ülkenin gerçeklerine uygun olacaktır. 6
Mebus hürdür, hiçbir tesir altında kalmamalıdır diyen Bediüzzaman, Meclisin en önemli özelliğini de ortaya koymaktadır. Hür olmayan bir Meclisin gerçek anlamda işlerini meşveretle görmesi mümkün olmayacaktır.7
Bediüzzaman; meşrûtiyetin uygulanmasında mebuslara, İslâmiyeti hükümlerine kaynak edinmelerini ve düsturlarını tatbik etmelerini tavsiye etmekte ve böyle yapmakla onlara "… acabâ bu kadar faydaları ile berâber ne kaybedeceksiniz?” diye de sormaktadır. 8
Ombudsmanlık
Ombudsman, idarenin eylem ve işlemlerinden menfaatleri zarara uğrayan vatandaşların mağduriyetlerinin giderilmesi ve kamu hizmetlerinin yerindelik yönünden değerlendirilmesini sağlayan bir mekanizmadır. Bütün tarafların üzerinde mutabık kaldığı tarafsız kişi veya kurumdur. Adına kamu denetçisi de denmektedir.
Günümüzde görevini kötüye kullanma, rüşvet, rant sağlama, hırsızlık, yolsuzluk gibi durumlarda, ombudsman uygulamasının da yararlı olduğu kabul edilmektedir. Ombudsman uygulamasının, demokrasinin gelişmesine ve sivil toplumun oluşmasına da önemli katkıları olabilir.
Ombudsmanlık kurumu Osmanlı'daki Ahîlik kurumuna benzetilebilir. Ahîlik Kurumu'nun liderinin seçimi demokratik usûlde yapılır ve göreve getirilen kişide, dürüstlük, liyakat, tarafsız olma özellikleri aranırdı. Bağımsız ve tarafsız bir kurum olarak faaliyet gösteren ve aynı zamanda sivil toplum kuruluşu olan Ahîlik, devlet ile vatandaş arasındaki sorunların çözümünde, hakların korunmasında halkın vekilliği görevini yerine getirmiş halkın gözlemcisi durumuna gelmiştir.9
Ülkemizde yönetim ile ilgili şikâyetlerin çözüme kavuşturulması amacıyla, saygınlığı genel olarak kabul edilen kişi ve gönüllü vatandaşlardan oluşan "ombudsman büroları" oluşturularak, halkın şikâyetlerinin azaltılması ve bireylerin memnuniyetinin arttırılması suretiyle güçlü idare karşısında bireyin hak ve menfaatlerinin korunması, kanaatimizce Risâle-i Nurdaki hak ve hürriyet, meşveret, adalet ve kanun hakimiyeti gibi kavramlara uygun düşmektedir.
SONUÇ
Bireyler toplumun temel taşını oluşturmaktadır. Toplumda bireyler arasındaki ilişkiler ve alış verişlerde adaletin sağlanması ve bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması için devletin varlığı zorunludur. Ancak burada vurgulanması gereken husus, temel amacın devlet olmayıp bireyin hak ve özgürlüklerinin korunması olduğudur.
Tek başına devletin varlığı bu amaç için yeterli değildir. Devletin demokratik ve hukukun üstünlüğünün egemen olması da gerekir. Bunun için de yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında, denge içinde ahenkle işleyen kuvvetler ayrılığı sisteminin oluşturulması şarttır.
Bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin tam olarak sağlanmasının diğer bir şartı da bireylerle devlet arasındaki ilişkilerde bireyin devletin haksız uygulamalarından etkilenmesini önleyecek mekanizmaların kurulmuş olmasıdır. Sivil toplum kuruluşlarının bu konuda anahtar bir role sahip oldukları kabul edilmelidir.
Günümüzde toplum ve ekonomi çok karmaşık hale gelmiştir. Eski devlet ve yönetim anlayışları köklü bir şekilde değişmiştir ve hızla değişmeye devam etmektedir. Bu karmaşık yapı içinde yönetimin etkin ve adil olması devletin yeniden yapılandırılmasını gerektirmektedir. Bu çerçevede gündeme gelen kavram etkin devlet anlayışıdır. Böyle bir devlette kanun hizmetleri hızlı tam ve en düşük maliyetle gerçekleştirilebilir; hak ve özgürlüklerin korunması tam olarak sağlanabilir.
Bediüzzaman'ın Kur'ânın çağdaş bir tefsiri olan Risâle-i Nur Külliyatı'nda ortaya koyduğu görüş ve düşüncelerin bu çerçevede temel hak ve sorumluluklara vurgu yaptığı; meşrûtiyet yani demokrasinin katılımcılık, eşitlik, adalet, hukukun üstünlüğü, birey hakları, imtiyazsızlık, parlamenter sistem, özgür seçimler, hürriyet, şeffaflık gibi kavramlara atıf yaptığı görülmektedir. Bu görüşlerde özellikle parlamenter sistem, seçim ve demokratik değerlerin (demokrasinin) İslâm ile çelişmediği bilâkis olgunlaşmış bir demokrasinin İslâma yaklaşacağı ortaya konulmaktadır.
Sonuç olarak; asrımızın büyük İslâm âlimi ve mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursî'nin Risâle-i Nur'da temel hak ve sorumluluklara, parlamenter sisteme, demokratik değerlere İslâmî referanslarla sahip çıktığını görmekteyiz. Demokrasinin kurum ve kurallarıyla işlemesi ise, hem bireyin temel hak ve sorumluklarının gelişmesine, hem de toplumun yararına olacaktır. Böylece devlet, kendinden beklenen hizmeti mükemmel mânâda sağlamış olacaktır.
DİPNOTLAR
1- "Nâzenin hürriyet, âdâb-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa, sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmâreye esir olmaktır."
"Hürriyeti, âdâb-ı şeriatla takyid ediniz. Zira cahil efrad ve avâm-ı nâs kayıtsız hür olsa, şartsız tam serbest olsa, sefih ve itaatsız olur." (Tarihçe-i Hayat , s. 57).
2- "Hürriyet-i umumî, efrâdın zerrât-ı hürriyâtının muhassalıdır." (Beyanat ve Tenvirler, s. 40).
3- Münâzarât, s. 80.
4- Mesnevî-i Nuriye, s. 86.
5- “Bir ince teli, rüzgâr her tarafa çevirebilir. Fakat içtimâ ve ittihat ile hâsıl olan hablü'l-metin ve urvetü'l-vüskâ değme şeylerle tezelzül etmez. İcmâ-ı ümmet, şeriatta bir delil-i yakînîdir. Rey-i cumhur, şeriatta bir esastır. Meyelân-ı âmme şeriatta mûteber ve muhteremdir." (Münâzarât, s. 40)
6- Münâzarât, s. 42.
7- "O vücud-u nûrânînin kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi mârifettir, lisânı muhabbettir, aklı kânundur, şahıs değildir. Evet, meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir; siz dahi hâkim oldunuz. Umum akvâmın sebeb-i saadetidir; siz de saadete gideceksiniz. Bütün eşvâk ve hissiyât-ı âliyeyi uyandırır; uyku bes, siz de uyanınız. İnsanı hayvanlıktan kurtarır; siz de tam insan olunuz. İslâmiyetin bahtını, Asya'nın tâliini açacaktır. Size müjde. Bizim devleti ömr-ü ebedîye mazhar eder. Milletin bekâsıyla ibkâ edecek; siz daha me'yus olmayınız." (Münâzarât, s. 23).
8- Ey meb'usân! Uzunluğu ile berâber gàyet mûciz bir tek cümle söyleyeceğim. Dikkat ediniz, zîrâ itnâbında îcaz var. Şöyle ki: Meşrûtiyet ve kànun-u esâsî denilen adâlet ve meşveret ve kànunda cem'-i kuvvet, bu ünvan ile berâber, asıl Mâlik-i Hakikî ve sâhib-i ünvân-ı muhteşem (1) ve müessir ve adâlet-i mahzâyı mutazammın (2) ve nokta-i istinâdımızı temin eden (3) ve meşrûtiyeti bir esâs-ı metîne istinâd ettiren (4) ve ehvam ve şükûk sâhibini varta-i hayretten kurtaran (5) ve istikbal ve âhiretimizi tekeffül eden (6) ve menâfi-i umûmiye olan hukûkullâhı izinsiz tasamıftan sizi tahlis eden (7) ve hayât-ı milliyemizi muhafaza eden (8) ve umum ezhânı manyetizmalandıran (9) ve ecânibe karşı metânetimizi vé kemâlimizi ve mevcûdiyetimizi gösteren (10) ve sizi muâheze-i dünyeviye ve uhreviyeden kurtaran (11) ve maksat ve neticede ittihad-ı umûmiyeyi tesis eden ( 12) ve o ittihadın rûhu olan efkâr-ı âmmeyi tevlid eden (13) ve çürük mesâvi-i medeniyeti hudûd-u hürriyet ve medeniyetimize girmekten yasak eden (14) ve bizi Avrupa dilenciliğinden kurtaran ( 15) ve geri kaldığımız uzun mesâfe-i terakkîde-sırr-ı i'câza binâen-bir zamân-ı kâsirede tayyettiren (16) ve Arap ve Turan ve İran ve Sâmileri tevhid ederek az zamanla bize bir büyük kıymet veren (17) ve şahs-ı mânevî-i hükûmeti Müslüman gösteren (18) ve Kànun-u Esâsînin ruhunu ve On Birinci Maddeyi muhafaza ile sizi hıns-ı yeminden kurtaran (19) ve Avrupa'nın eski zann-ı fasidlerini tekzib eden (20) Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm hâtem-i enbiyâ ve Şeriatın ebedî olduğunu tasdik ettiren (21) ve muharrib-i medeniyet olan dinsizliğe karşı sed çeken (22) ve zulmet-i tebâyün-ü efkâr ve teşettüt-ü ârâyı safha-i nûrânîsi ile ortadan kaldıran (23) ve umum ulemâ ve vâizleri ittihad ve saadet-i millete ve icraat-ı hükûmeti meşrûta-i meşruaya hâdim eden (24) ve adâlet-i mahzâsı merhametli olduğundan anâsır-ı gayr-ı müslimeyi daha ziyâde te'lif ve rapteden (25) ve en cebîn ve âmi adamı en cesur ve en has adam gibi hiss-i hakikî-i terakkî ve fedakârlık ve hubb-u vatanla mütehassis eden (26) ve hadim-i medeniyet olan sefâhet ve isrâfat ve havâyic-i gayr-i zarûriyeden bizi halâs eden (27) ve muhafaza-i âhiretle berâber imârı dünyâ etmekle sa'ye neşat veren (28) ve hayât-ı medeniyet olan ahlâk-ı hasene ve hissiyât-ı ulviyenin düsturlarını öğreten (29) ve herbirinizi, ey meb'uslar elli bin kişinin takazasını, yâni haklarını sizden dâvâ etmelerini hakkınızda tebrie eden (30) ve sizi icmâ-i ümmete küçük bir misâl-i meşrû gösteren (31) ve hüsn-ü niyete binâen a'mâlinizi ibâdet gibi ettiren (32) ve üç yüz milyon Müslümanın hayât-ı mâneviyesine sû-i kasd ve cinâyetten sizi tahlis eden (33) ol "Şeriat-ı Garra" ünvâniyle gösterseniz ve hükümlerinize me'haz edinseniz ve düsturlarını tatbik etseniz; acabâ bu kadar fevâidi ile berâber ne gibi şey kaybedeceksiniz? Vesselâm. Yaşasın Şeriat-ı Garra!
Said Nursî, (26 Şubat 324, Dinî Ceride, 73, Mart 1909). (Hutbe-i Şamiye, s. 88).
9- Galip Demir, "Ombudsman Aranıyor".
|