|
|
|
Farklı fikirler özgürce dile getirilebilmeli |
MAZLUMDER İstanbul Şubesi ve fikirleri sebebiyle yargılanan bazı yazarlar, 15 Kasım Dünya Hapisteki Yazarlar Günü dolayısıyla yaptıkları açıklamada, farklı tüm fikirlerin özgürce dile getirilebilmesi gerektiğini vurguladılar.
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi bahçesindeki Düşünen Adam heykeli önünde yapılan basın açıklamasına MAZLUMDER Genel Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Köse, Abdurrahman Dilipak, Mehmet Şevket Eygi, Ragıp Zarakolu, Nureddin Şirin, Muzaffer Erdoğdu, Zeki Kentel gibi yazıları sebebiyle yargılanan isimlerle birlikte Düşünce Suçuna Karşı Özgürlük Girişimi Sözcüsü Şanar Yurdatapan ve 12 Eylül darbesi ile Kenan Evren hakkında iddianame hazırladığı için meslekten ihraç edilen eski Savcı Sacit Kayasu katıldı.
MAZLUMDER Genel Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Köse, yaptığı açıklamada devletin, insanı hem konuşmaya hem de susmaya zorlayarak, işkence edebilen en büyük güç olduğunu ifade ederek, “Söze yasak koymak, insanı inkârdır” dedi. İfade hürriyetinin olmadığı bir yerde hiçbir özgürlük ve hakkın garanti altında olmadığına dikkat çeken Köse, böyle bir ortamda eşitliğin yalan, adaletin ise göreceli olduğunu söyledi.
ELLİ YILDIR MAHKEMELERDEYİM
Basın açıklamasına katılan yazarlardan Mehmet Şevket Eygi, elli senedir fikir suçlarından dolayı mahkemelerde bulunduğunu, hala davalarının devam ettiğini söyledi. Eygi, “Tabii Türkiye anayasasında eksiklik var ama biliyorsunuz bizim bir de gizli anayasamız var. Onbeş nüshaymış, kasalarda saklanıyormuş. O anayasaya göre bazıları ve birileri vatandaşlardan, Türkiyelilerden daha eşit oluyorlar. Biz daha eşit olmadığımız için fikirlerimizden dolayı takibata uğruyoruz” diye konuştu
İNSANLIK İÇİN YÜZKARASI
Düşünce Suçuna Karşı Özgürlük Girişimi Sözcüsü Şanar Yurdatapan da, düşünce özgürlüğü denince ilk akla gelen konulardan olan Ermeni soykırımı hakkında Yeşilköy’de biraraya gelerek “Ermeni soykırımı olmuştur” demeyi, Strazburg’da AİHM önünde de “Ermeni soykırımı olmamıştır” demeyi teklif etti. Yurdatapan, “Voltaire’den iki yüz elli yıl sonra hala insanların düşüncelerini ifade ettikleri için hapis tehdidiyle karşı karşıya bulunmalarının insanlık için bir yüz karası olması gerektiğini söylemeliyiz” dedi.
Ragıp Zarakolu ise bütün tabulara karşı düşünce özgürlüğünün herkese gerekli olduğunu ifade etti.
YAPACAK ÇOK İŞİMİZ VAR
Farklı fikirlere sahip insanların birbiriyle konuşarak sorunlarını çözebileceğini vurgulayan Abdurrahman Dilipak da “Türkiye kaçamayanların ülkesi olmasın. Bu topraklarda insanlar özgürce yaşayabilsinler. Derdimiz o. Yani düşünmekten ne tımarhaneye gidelim, ne hapishaneye. Ne de kahramanlar çıkartalım aramızdan. Yapacak çok işimiz var” şeklinde konuştu.
Zeki Kentel, Muzaffer Erdoğdu da farklı fikirlerin özgürce ifade edilebilmesi gerektiğini vurguladı. Nureddin Şirin ise kendisinin “Hizbullah’ı savunmak”la yargılanarak 17 yıl altı ay hapis cezası alırken geçtiğimiz yaz bütün dünyanın Lübnan’ı savunan Hizbullahın yanında olduğuna dikkat çekti.
|
Naciye KAYNAK
/ İSTANBUL
16.11.2006
|
|
|
İnsana hakaret zaten suç değil mi? |
Mazlum-Der Genel Başkanı Ayhan Bilgen Yeni Asya’ya yaptığı değerlendirmede, TCK 301’de kelimelerin değiştirilmesiyle sorunun çözülemeyeceğini, 301 gibi bir maddeye ihtiyaç olmadığını söyledi. Bilgen, “301’le ilgili tartışmalarda tanımlanan hakaret, aşağılama gibi suçlar ceza yasasının diğer maddelerinde tanımlanmıştır. Devletle ilgili özel bir yasa yapmanın anlamı yoktur. İnsana hakaret önemli bir suçtur zaten. Cumhurbaşkanına hakareti, silâhlı kuvvetlere hakareti ayrı ayrı saymanın bir anlamı yok ki” dedi.
Hükümetin TCK 301. madde üzerindeki tartışmalarda insan hakları derneklerinin görüşünü almaması 301 konusunda “samimiyet” tartışmalarını başlattı. Gelişmeleri Yeni Asya’ya değerlendiren insan hakları savunucuları Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e bu konudaki sitemlerini iletecek.
Hükümet, AB tarafından sert bir dille eleştirilen Ceza Kanununun “Türklüğe hakaret ve aşağılama” suçlarını düzenleyen 301. maddesi için sivil toplum örgütlerinin görüşünü istedi. Görüşü istenen STK’lar arasında TOBB, Türk Tabipler Birliği (TTB), İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV), Hak-İş ve DİSK gibi iş dünyası ve meslek örgütlerinin bulunmasına karşılık bu konuda sürekli görüş beyan eden insan hakları derneklerinin olmaması tepkiyle karşılandı.
STK ANLAYIŞI FARKLI
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu tavrını eleştiren Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim sözcüsü Şanar Yurdatapan, “12 yıla yakın bir süredir bu konuların içindeyiz ve ayırımsız herkesin ifade özgürlüğünü savunduk. 12 yıllık bu mücadelede suçuna en çok katıldığımız kişi de bizzat Recep Tayyip Erdoğan oldu. O bize sormasa da biz görüşlerimizi açıklamayı zaten görev sayıyoruz” dedi.
Yurdatapan, hükümetin STK anlayışının farklı olduğunu ifade ederek, “Bir konuda sivil topluma danışılacaksa, o konu ile ilgili STK’larla görüşmeli. Oysa hükümet STK deyince TÜSİAD’ı, TİSK’i, ayıp olmasın diye de sendikaları anlıyor sadece. Bu konunun muhatabı İHD, TİHV, MAZLUMDER, Helsinki Yurttaşlar Derneği gibi hukuk ve insan hakları konusundaki STK’lar olmalıydı. Barolar ve meslek odaları bile tam STK değiller yarı resmi kurumlardır” diye konuştu.
301’DE TAKTİKSEL ÇABALAR
MAZLUMDER Genel Başkanı Ayhan Bilgen ise TCK 301’de kelimelerin değiştirilmesiyle sorunun çözülemeyeceğini, 301 gibi bir maddeye ihtiyaç olmadığını söyledi. Bilgen, “301 ile ilgili tartışmalarda tanımlanan hakaret, aşağılama gibi suçlar ceza yasasının diğer maddelerinde tanımlanmıştır. Devletle ilgili özel bir yasa yapmanın bir anlamı yoktur. İnsana hakaret önemli bir suçtur zaten. Cumhurbaşkanına hakareti, silahlı kuvvetlere hakareti ayrı ayrı saymanın bir anlamı yok ki” dedi.
301 ile ilgili insan hakları derneklerinin yerine iş dünyası ve sendikaların görüşlerinin alınmasını göstermelik bir çaba ve hükümetin bir taktiği olduğunu ileri süren Bilgen, şunları kaydetti:
“Burada kavramsal bir problem var. Türkiye’de hükümet dışı olan ama sivil toplum kuruluşu olmayan kuruluşlar var. Onların da görüşleri tabii ki alınmalı ve değerlendirilmeli. Onları dışlamak amaçlı söylemiyorum ama hukuk dernekleri, insan haklarını savunan dernekler bu alanda uzman kuruluşlardır. Uzlaşamayacak kuruluşları bir araya getirmek ‘ne yapalım sivil toplum uzlaşamadı dolayısıyla biz nasıl bir değişiklik yapalım’ demek için bir mazeret haline geliyor. Bunların taktiksel bir pozisyon olduğunu düşünüyoruz.”
Bilgen, bu görüşlerini İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) kurucu örgütleri olan İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Uluslararası Af Örgütü’nün Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcı Abdullah Gül ile yapacakları görüşmede dile getireceklerini sözlerine ekledi.
|
Kemal BENEK
/ ANKARA
16.11.2006
|
|
|
Basın Konseyi: 301 değişmeli, ama yetmez |
Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Türk Ceza Kanunun (TCK) 301. maddesi ile ilgili Konsey’in değişiklik teklifini gönderdi. Ekşi, Başbakan Erdoğan’a gönderdiği mektupta, 301. madde sebebiyle sıkıntılar yaşandığını belirterek, zaman zaman ifade edilen, “uygulamayı bekleyelim” anlayışının kabul edilemeyeceğini kaydetti.
Ekşi, “Yargı kararları yerleşip oturana kadar, birçok insanın canı yanacağı gibi, Türkiye’nin prestiji yara alacaktır” dedi. Ekşi, Basın Konseyi’nin 301. maddede yapılmasını istediği değişiklik önerilerini ise şöyle sıraladı:
Madde1- 26.9.2004 günlü ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 301. maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Türk Ulusuna, Türkiye Cumhuriyeti Devletine, Devletin Kurum ve Organlarına Alenen Hakaret
MADDE 301
(1) Türk Ulusuna, Türkiye Cumhuriyeti Devletine, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine, devletin yargı organlarına, askeri ve emniyet teşkilatına, saygınlıklarına zarar verecek ve kamu barışı ile güvenini sarsacak ölçüde alenen hakaret edenler üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarıyla, basının haber verme görevi içinde kalan yayınlar suç oluşturmaz.
(3) Birinci fıkra kapsamında soruşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlıdır.”
MADDE 2- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
2) Ancak, 301. maddenin de değiştirilip iyileştirilmesi, ifade özgürlüğü ile ilgili sorunları çözmeye yetmez. Başta 288. madde olmak üzere, TCK’nun 84/3, 125, 128, 130, 135, 136, 137, 214, 215, 216, 217, 220/8, 226, 237, 267/1-9, 269/5, 285, 298/2, 304, 305, 318, 323, 327, 329/1, 334, 336, 339, 340, 341, 342. maddeleri, birer Demokles kılıcı olarak öylece duruyor. Hangisinin, ne zaman uygulanacağını bilemiyoruz. Ve her birinin bir tehlike olduğuna dikkati çekip bırakıyoruz. Ekşi ayrıca, TCK’dan sonra, değiştirilen Terörle Mücadele Kanunu ile de inanılmaz kurallar ve cezaların kabul edildiğini hatırlatarak, ifade özgürlüğü açısından, bu kanun un yasakçı maddelerinin ele alınıp iyileştirilmesi gerektiğini belirtti.
Mevcut 301. madde şöyle:
(1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
(4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
|
Yeni Asya
/ İSTANBUL
16.11.2006
|
|
|
Gül: AB istese de tarafsız olamıyor |
Dışişleri Bakanı ve Başbakanı Yardımcısı Abdullah Gül, AB’nin Kıbrıs konusunda istese de yapısı gereği tarafsız olamadığını söyleyerek, AB’nin bu sebeple bu gerçeği ve neleri çözüp neleri çözemeyeceğini iyi bilmesi gerektiğini kaydetti.
Bakan Gül, KKTC’nin 23. kuruluş yıl dönümü kutlamalarına katılmak üzere adaya gitmeden önce Esenboğa havaalanında yaptığı açıklamada, KKTC’nin uluslarar ası alanda çektiği zorluklara rağmen bugün geldiği noktanın takdire şayan olduğunu söyleyerek, Kıbrıs Türklerinin her zaman işbirliği ve uzlaşıdan yana olduğunu, 2 yıl önceki referandumda bunu bir kez daha belirtmelerine rağmen yıllardır uygulanan haksız ve insanlık dışı tecridin hala devam ettiğini söyledi. Gül, “Yasal bir temeli bulunmayan ambargo ve kısıtlamalara bir an önce son verilmesi için bütün dünyaya burada bir kez daha çağrıda bulunuyorum” dedi. Gül, AB dönem başkanı Finlandiya’nın Kıbrıs planına ilişkin soruyu da cevapladı. Gül, Finlandiya dönem başkanlığına başından beri yardımcı olmaya çalıştıklarını, ancak kapsamlı çözümün merkezinin BM olduğunu ve kapsamlı çözümün parçası olan unsurları AB’ye getirmenin anlamı bulunmadığını belirtti. Bakan Gül, “AB istese de tarafsız olamıyor, çünkü Rum kesimi kendisinin bir parçası haline gelmiştir. AB’nin bunu iyi görmesi gerekir” diye konuştu.
Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımı konusunda uluslararası hukuk yollarına başvurmaya hazırlandığına ilişkin haberlerin hatırlatılması üzerine de Gül, bu konuda titiz bir çalışmanın yapılmakta olduğunu belirterek, “Ancak bunları bir dönem ortaya çıkan meselelere çözüm bulmak için hemen tek cevap şeklinde almamak gerekir” dedi.
|
/ ANKARA
16.11.2006
|
|
|
Avrupa’daki ekonomik güç, siyasî lobiye dönüştürülmeli |
Avrupa Türk İşbirliği Konseyi (ATİK) Başkanı Aziz Şahin, ‘’Avrupa’daki ekonomik gücü, siyasi lobiye dönüştürmemiz gerekir’’ dedi.
Şahin, Antalya Sanayici ve İş Adamları Derneğinin (ANSİAD) düzenlediği toplantıda ‘’Avrupa’da Türklerin Girişimleri, Ekonomik Perspektifleri, Türkiye’de İş Yapan Türk İş Adamları İçin Avrupa’da Fırsatlar’’ konusunda bilgi verdi.Türklerin 30 yıl önce Avrupa’ya gittiğini, bu süre içinde Türk toplumunun Avrupa ülkelerinde büyük gelişme gösterdiğini belirten Şahin, bu gelişmeye Türklerin de şaşırdığını söyledi. Şahin, şöyle konuştu:
‘’Avrupa’daki Türklerin bu potansiyelini lobiye dönüştürmemiz gerekiyor. Bu nedenle Avrupa Türk İşbirliği Konseyini kurduk. Avrupa’da sivil toplum kuruluşları oluşturarak birliktelik sağladık. AB’nin bir çok yetkilisi Türkiye’de önce Diyarbakır’a gidiyor. Türk iş adamları olarak AB’nin yolunun sadece Diyarbakır’dan geçmediğini anlatmaya başladık. AB’nin yolu sadece Diyarbakır’dan değil Isparta’dan da Antalya’dan da geçer.Belçika parlamentosundan sözde Ermeni Soykırımı yasa tasarısının geçmesini engelledik. Bu, Türklerin Avrupa’daki ekonomik gücünün göstergesidir. Yine Belçika’da Fehriye Erdal olayı gündemdeydi. Türklerin yaptığı girişimler sonucu bunda da oldukça başarı sağladık. Avrupa’daki ekonomik gücü, siyasi lobiye dönüştürmemiz gerekiyor.’’
Dünyanın üç kutba ayrıldığını ifade eden Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü:
‘’Dünya, Asya, ABD ve AB olarak üç kutba gidiyor. 25 AB ülkesi bir ABD etmiyor. Asya’da Japonya, ekonomi ve teknoloji bakımından AB’den ileride. AB, bu kutuplarda yer almak istiyorsa Türkiye’siz bir yere gelemez. AB’nin, Türkiye’yi içine almadan bir yere gitme şansı yok.’’
|
/ ANTALYA
16.11.2006
|
|
|
Özdağ: Bahçeli ayıp ediyor |
MHP Genel Başkan adayı Ümit Özdağ, Malatya’dan sonra İstanbul’da da saldırıya uğradığını belirterek, “Ülkücü gençleri muhalefete karşı sopa gibi kullanmak ayıptır, Bahçeli büyük ayıp ediyor” dedi.
MHP’nin 19 Kasımda yapılacak kongresi için genel başkanlığa adaylığını açıklayan Prof. Dr. Ümit Özdağ, ‘’MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye çağrıda bulunuyorum, hiçbir genel başkan ülkücü gençliğin arkasına sığınarak, ülkücü üst kurul delegesinden kaçmamalıdır. Sayın Bahçeli büyük ayıp ediyor” dedi. Özdağ, düzenlediği basın toplantısında, MHP Genel Merkezi’nin, ‘’partiden ihraç edildiğini ve kongre salonuna giremeyeceğini’’ açıkladığını belirtti. ‘’Durum böyleyse, bu saldırıların sebebi nedir’’ diye soran Özdağ, şöyle devam etti: ‘’Neden hala gruplar yollayarak, şiddet ve terör estirmeye devam ettiriyorlar. Onlar da biliyorlar ki Türkiye bir hukuk devleti ve Özdağ bu konuyu hukuk yoluyla çözecek, kongrede aday olacak ve salona girecek. Bundan dolayı bir yıldırma ve baskı yöntemi uyguluyorlar. Ben MHP Genel Başkanı Bahçeli’ye çağrıda bulunuyorum, hiçbir genel başkan ülkücü gençliğin arkasına sığınarak, ülkücü üst kurul delegesinin iradesinden kaçmamalıdır. Hiçbir genel başkan, ülkücü gençliği muhalefete karşı bir sopa gibi kullanma isteği ve iradesi içinde olmamalıdır. Bu en basit anlatımla ayıptır. Sayın Bahçeli büyük ayıp ediyor. Bahçeli bu üst kurul delegelerinin aklına, vicdanına ve ülkücülüğüne güvenmiyor ve kendisini seçmeyeceğini gayet iyi görüyor ki büyük korku içinde demokratik geçmesi gereken bir kurultayı şiddet ortamına dönüştürmeye çalışıyor.’’ Demokratik bir kurultay istediklerini belirten Özdağ, ‘’Biz karşımıza ülkücü gençlerin çıkarılmasını, kan dökülecek sloganlarını istemiyoruz’’ dedi.
Özdağ, gazetecilerin adaylığına ilişkin sorularını da cevapladı. Kongre salonuna gelip gelmeyeceğine ilişkin bir soru üzerine Özdağ, MHP Genel Başkan adaylığının en tabiî hakkı olduğunu ifade ederek, ‘’Tek parti rejiminin ya da diktatörlüğün olduğu bir ülkede yaşamıyoruz’’ dedi.
|
/ ANKARA
16.11.2006
|
|
|
İskenderun çamur deryası |
Hatay’ın İskenderun ilçesinde önceki akşam saatlerinde başlayan sağanak yağışın yol açtığı selle ilgili olarak Kızılay Genel Müdürü Ömer Taşlı, “İlk geldiğimizde neredeyse denizle kara birleşmişti. Suyun yüksekliği yer yer 1,5 metreye kadar ulaşmıştı. Büyük alarm verdik. Kent şu an çamur, su deryası içinde. En büyük tesellimiz birkaç saat daha yağışın olmaması” dedi
Hatay’ın İskenderun ilçesinde önceki gün akşam saatlerinde başlayan sağanak yağışın ardından bölgeye gelen Kızılay ekipleri, selzedelere yardım elini uzattı. Kızılay Genel Müdürü Ömer Taşlı, şunları söyledi:’’Bu arada, selzedelere moral de veriyoruz. İlk geldiğimizde neredeyse denizle kara birleşmişti. Suyun yüksekliği yer yer 1,5 metreye kadar ulaşmıştı. Büyük alarm verdik. Kent şu an çamur, su deryası içinde.’’
Belediye Başkanı Mete Aslan, yaptığı açıklamada, İskenderun’un, Türkiye’nin en iyi altyapısına sahip şehirlerden biri olduğunu ifade ederek,’’Yağış sorun değil, ama sel, dağdan toprak, taş ne bulduysa kente indirdi. Feyezan Kanalı her şeyi sürükleyerek önüne katan sel dolayısıyla işlevsiz kaldı. Ev ve işyerleri sular altında kaldı’’ şeklinde konuştu. İskenderun İlçe Kaymakamı Cengiz Horozoğlu, sağanak yağış yüzünden meydana gelen sel sebebiyle ilçe merkezindeki okullarda 3 gün, belde ve köylerde de 1 gün süreyle eğitim-öğretime ara verildiğini bildirdi. Selden etkilenenler için 300 çadır, 5 bin battaniye ve 5 bin kumanya gönderdi. Kızılay yetkililerinden alınan bilgiye göre, 10 bin kişi sel sebebiyle mağdur oldu.
|
/ İSKENDERUN
16.11.2006
|
|
|
Dünya Keşmir'e sessiz kalmasın |
Pakistan’ın Ankara Büyükelçiliği tarafından, Gençlik Parkı Kültür Merkezinde düzenlenen “Keşmir’in Kara Günü “ seminerinde, Keşmir’de yaşanan insanlık dramı gözler önüne serilirken, dünyanın Keşmir konusunda sessiz kalması eleştirildi.
Pakistan Büyükelçiliği Müşteşarı Amjad Majeed Abbasi, Elçilik Basın Ataşesi Majet Niyazi, Eski Milletvekili Prof. Dr. Oya Akgönenç, Prof. Dr. Ünver Nasrettinoğlu, TUSAM Başkanvekili Ali Külabi, MÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Yaşar Türkkorur, Gönüllü Eğitimciler Derneği Genel Başkanı Doç. Dr. İbrahim Erdoğan ve diğer davetlilerin katılımı ile gerçekleşen gecede Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in Türk halkının Pakistan’a verdiği destekten övgüyle bahsettiği vurgulandı. Gecede Pakistan Büyükelçiliği tarafından Gönüllü Eğitimciler Derneği Genel Başkanı Doç. Dr. Erdoğan’a depremden sonra Pakistan’a yaptıkları çalışmalardan dolayı bir plaket verildi. Öte yandan Gönüllü Eğitimciler Derneği, “kimsesiz, yoksul ve yetim pek çok insanımızın kararan dünyasını aydınlattığı” için gazetemizin Ankara Temsilcisi Mehmet Kara’ya bir plaket verdi.
|
Yeni Asya
/ ANKARA
16.11.2006
|
|
|
Meclis Filistin’e sahip çıksın |
AKP Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, İsrail’in Filistin’de gerçekleştirdiği katliamların engellenmesini istedi. TBMM Başkanı Arınç’a bir mektup gönderen Çömez, TBMM’nin tarihî sorumluluğu olduğunu hatırlattı.
İsrail’in Filistin’e yaptığı saldırılar ve sivillere yönelik katliamlarının tüm dünyada nefret uyandırdığını ifade eden Çömez, İsrail’in bu tavrının Ortadoğu’daki barış umutlarının azalmasına ve gelecek adına kaygı duyulmasına neden olduğunu dile getirdi.
Filistin’e uygulanan ambargo ve ekonomik yaptırımlar sebebiyle halkın ciddi zorluklarla karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Çömez, “Uzayan ve şiddetini arttıran bu yaptırımlar nedeni ile, Filistin halkının içinde bulunduğu zorluk giderek derinleşmektedir. Halk bir yandan aylardır maaş alamamanın zorluğunu yaşarken, öte yandan ilaç, gıda, su ve enerji yokluğu sorunları ile boğuşmaktadır. Kontrol noktalarında hastaların ve yaşlıların saatlerce bekletilmesi, insanlık suçu boyutlarına varan eziyetlere dönmektedir. Gazze, bir açık hava hapishanesine dönmüştür” dedi. Ortadoğu barışı için azami özen gösteren Türkiye’nin İsrail’in uyguladığı bu saldırılar karşısında koyduğu açık tavrın önemli olduğunu vurgulayan Çömez, mektubunda TBMM’nin Filistin halkının içinde bulunduğu şartları yerinde gözlemlemek ve barışçıl çözüm önerileri getirmek gibi tarihi bir sorumluluğunun olduğunu hatırlattı. Çömez, TBMM’de oluşturulacak bir heyetle bölgenin ziyaret edilmesini, hazırlanacak raporun da dünyaya ilan edilmesini istedi.
|
İbrahim DOĞRU
/ ANKARA
16.11.2006
|
|
|
Bardakoğlu: Papanın ziyareti diyaloga adım olacak |
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Papa 16. Benediktus’un Türkiye’ye yapacağı ziyaretin bütün sorunları çözmeyeceğini, ancak diyalog yönünde atılan iyi bir adım olacağını söyledi.
Bardakoğlu, Papanın ziyaretinden önce İtalya’da yayımlanan La Stampa gazetesine verdiği demeçte, ziyaretin, Papanın İslâm ile ilgili sözlerinin açtığı yaraları sarmayacağını söyledi. “Bu ziyaret bütün sorunları çözmeyecektir, ama diyalog yönünde atılan iyi bir adım olacaktır” diyen Bardakoğlu, Papanın ziyareti sırasında herhangi bir tehlikeyle karşılaşmasının söz konusu olmadığını belirtti. Bardakoğlu, “Barış bir saniyede yıkılır, ama barışı sağlamak çok uzun bir süreçtir” dedi. Papa, İslâm dünyasında tepkilere yol açan 12 Eylül tarihli konuşmasıyla ilgili üzüntü duyduğunu açıklamıştı. Bardakoğlu, Papanın üzüntü duymasını olumlu karşılarken, yine de sözlerini “kabul edilemez” olarak niteledi. “İslâm hakkında kabul edilemez bir şeyi söyleyenin sıradan bir insan mı, dindar bir insan mı, yoksa önemli bir kişi mi olduğu önemli değil, önemli olan bunu düzeltmektir” diyen Bardakoğlu, “Ama bunlar artık geçmişte kalan şeyler. Biz geleceğe bakıyoruz” ifadesini kullandı.
|
/ ROMA
16.11.2006
|
|
|
Baykal’ın villasında kaçak bodrum kat |
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın villasının zemin katın altına tasdikli proje harici bodrum kat ilavesi yapıldığı ve bina ile bağlantısı olmayan ikinci bir bodrum yapıldığı kaydedildi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın villasında ‘’kamu alanına tecavüz’’ iddialarına ilişkin yapılan keşif sonunda hazırlanan bilirkişi raporunda, ‘’kamuya ait 659 metrekare yerin kısmen çimlendirilerek bahçe alanı olarak kullanıldığı, zemin katın altına tasdikli proje harici bodrum kat ilavesi yapıldığı ve bina ile bağlantısı olmayan ikinci bir bodrum yapıldığı’’ kaydedildi. Alınan bilgiye göre, bir yüksek mimar-mühendis ve bir kadastro kontrol memurundan oluşan bilirkişi heyetinin raporunda, ‘’villaya yapılan ilave kısımların 3194 sayılı İmar Kanununa uygun olmadığı’’ belirtiliyor. Bilirkişi raporunda, villanın inşaat ruhsatının ada bazında alındığının, ada parselindeki villaya ait inşaat yapı ruhsatının bulunduğu ancak iskan ruhsatının olmadığına işaret edildi. ‘’Villaya yapılan ilavelerin 3194 sayılı İmar Kanunu’na uygun olmadığının görüldüğü’’ kaydedildi.
|
/ ANKARA
16.11.2006
|
|
|
Yeşil Kart’ın devlete maliyeti arttı |
Ödeme gücü olmayan vatandaşların, tedavi giderlerinin devlet tarafından karşılanmasını sağlayan yeşil kart uygulamasının, devlete maliyetinin bu yıl 2 milyar 158 milyon YTL’ye ulaştığı bildirildi.
Derlenen bilgilere göre, 3816 sayılı Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanun’dan yararlanarak, 1992 yılında çıkarılan yönetmeliğin, geçen yıl tedavinin yanı sıra ilaç giderlerini de kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi maliyeti artırdı. Aylık kazancı asgari ücretin üçtü birinin altında olan, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmayan ve üzerine kayıtlı hiçbir taşınmaz varlığı bulunmayanlara verilen yeşil kart için 2004 yılında tedavi giderleri olarak devlet kasasından 678 milyon 600 bin YTL çıktı.
Tedavinin yanı sıra ilaç bedellerinin de ödeme kapsamına alındığı geçen yıl, 1 milyar 710 milyon YTL tedavi, 900 milyon YTL de ilaç bedeli ödendi. Bu yıl başından 13 Kasım itibariyle de yeşil kartlı hastalar için 1 milyar 352 milyon YTL’si tedavi, 800 milyon YTL’si de ilaç olmak üzere toplam 2 milyar 158 milyon YTL ödeme yapıldı.
Yeşil kartlı hastaların 2004’de 678 milyon YTL olan devlete maliyetinin yaklaşık 4 kat artışında, ilaç bedellerinin de ödenmeye başlamasının etkili olduğu belirtildi.
Bu arada, daha önce yeşil kartlı hastaların tedavi giderleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Genel Müdürlüğü’nce karşılanırken, geçen yıl ilaç giderlerinin de kapsam içine alınmasıyla ödemelerin Sağlık Bakanlığı’na devredildiği bildirildi. Yetkililer, sosyal güvencesine rağmen yeşil kart almak isteyenlerin, çeşitli medikal cihaz ve protez gibi bazı kalemlerde yeşil kartlı hastalara bedelin yüzde 100’ünün ödenmesinden etkilenerek bu yola başvurduklarını bildirdiler.
|
/ ADANA
16.11.2006
|
|
|
Tünelde ışığa 857 metre var |
Van-Bitlis kara yolunda 2004 yılında yapımına başlanan, 2007’nin sonunda faaliyete geçmesi planlanan Kuzgunkıran Tüneli tamamlanamadı.
Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, Van-Bitlis kara yolundaki 2 bin 177 metre uzunluğundaki Kuzgunkıran Tüneli’nin şimdiye kadar 1320 metrelik bölümünün kazı çalışması yapıldı.
Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yapılan ihale sözleşmesine göre, 2007 yılının sonunda faaliyete geçmesi planlanan tünelde, çalışmaların tamamlanmaması sebebiyle firmaya ihtar çekilerek son uyarılar yapıldı.
Yetkililer, tünelin halen 857 metrelik kısmının yapılmadığını belirterek, ödeneğin karşılanması ve firmanın hızlı bir şekilde çalışma yürütmesi durumunda tünelin bir yıl içinde faaliyete geçebileceğini belirttiler.
|
/ VAN
16.11.2006
|
|
|
Türkçe-Kürtçe oyun kitabına inceleme |
İçişleri Bakanlığının, Diyarbakır Sur Belediyesince bastırılan Türkçe-Kürtçe oyun kitabı ile ilgili inceleme başlattığı bildirildi.
Sur Belediye Başkan vekili Nakşi Sayar, yaptığı açıklamada, bir süre önce belediye olarak bastırdıkları Kürtçe-Türkçe oyun kitabı ile ilgili İçişleri Bakanlığının inceleme başlattığını söyledi. Diyarbakır’da bulunan 2 müfettişin kendilerinden ‘’Kitabın kaç adet olarak bastırıldığı, hangi okullara kaynak kitap olarak dağıtıldığı ve kitap masraflarının ödemesinin nasıl yapıldığı’’ yönünde bilgiler istediğini bildiren Sayar, şöyle konuştu: ‘’Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğümüz yetkilileri istenilen bilgileri hazırlayıp müfettişlere iletecekler. Oyun kitabı hiç bir okula dağıtılmadı. Çünkü bu oyun kitabıdır ve bu nedenle okullarda kaynak kitap olarak gösterilemez. Bastırdığımız kitap yasalara uygun bir kitaptır.’’
|
/ DİYARBAKIR
16.11.2006
|
|
|
Hekim var, altyapı yok |
Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşe Dursun,’’Asıl sorun bu hekimlerin ülke geneline dağılımlarının düzgün olmamasından kaynaklanıyor. Ülkemizde hekimler belli yerlerde yığılmış durumda’’ dedi.
Prof. Dr. Dursun yaptığı açıklamada şunları söyledi:’’Mecburi hizmete hekimlerin de gitmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben de mecburi hizmete gittim. Bu ülkenin doğusu da batısı da bizim vatanımız. Bir ülkenin askeri, polisi, hakimi mecburi hizmet ile ülkenin her yerine gidiyorsa doktoru da gitmelidir. Ancak bu yalnızca kanun çıkarıp, hekim göndermekle olmuyor. Hekime, gittiği yerde gerekli çalışma şartlarının da oluşturulması lazım. Beyin cerrahı gönderiyorsunuz, ameliyathane yok ameliyat yapamıyor. İki yıl atıl bir şekilde orada oturuyor. Sağlık Bakanlığı yetkilileri ile akademisyenlerden oluşturulacak kurullarda bunun nasıl yapılacağının, alt yapısının nasıl düzenleneceğinin belirlenmesi gerekir.’’ Prof. Dr. Ayşe Dursun, Türkiye’deki hekim sayısının yeterli olduğunu savunarak, ‘’Yeni tıp fakülteleri açmak, dışardan hekim getirmek yerine, hekim yetiştiren mevcut üniversite hastanelerine sahip çıkılmalı, hekimlerin ülke geneline dağılımı düzenlenmelidir’’ dedi.
|
/ ANKARA
16.11.2006
|
|
|
Diş çekimi için 3 ay sonraya gün veriliyor |
Konya Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Konya’da bu alanda hizmet veren tek kuruluş olmasından kaynaklanan yoğunluk sebebiyle, 20’lik diş çekimi ve dolgu için vatandaşa 3 ay sonrasına gün veriyor.
Konya Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi Başhekimi Mustafa Günbaş, yaptığı açıklamada, merkezin Konya’da, her türlü sosyal güvenceden yararlanan hastalara ağız ve diş sağlığı hizmeti veren tek kurum olduğunu söyledi. Merkezdeki hasta yoğunluğunun, SSK’lılar merkezden sağlık hizmeti almaya başladıktan sonra 2 katına çıktığını, bunun da hastalara daha ileri bir tarihte sıra verilmesi sebep olduğunu anlatan Günbaş, 21 ünitede, günde ortalama 800-900 kişiye poliklinik hizmeti verdiklerini ifade etti. Hastanenin mevcut altyapısına göre performanslarının, çok iyi durumda olduğunu belirten Günbaş, şöyle konuştu: ’’Ankara ve İstanbul’daki bizim gibi merkezlerle karşılaştırıldığımızda, yoğunluk ve sıra verme açısından daha iyi durumda olduğumuzu söyleyebilirim. Normal ağrıyan diş çekimini en geç 2 gün içinde yapıyoruz. Ancak 20’lik diş çekimi gibi çenede yapılan operasyonlar veya dolgu için vatandaşlarımıza 3 aya kadar gün veriyoruz. Vereceğimiz randevu zamanının 3 ayı aşması durumunda hastayı başka hastanelere sevk ediyoruz.”
|
/ KONYA
16.11.2006
|
|
|
OKS kaldırılıyor |
17. Milli Eğitim Şurası’nda Okul Öncesi ve İlköğretim Alt Komisyonu, Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı’nın (OKS) kaldırılması kararı aldı.
Başkent Öğretmenevi’nde yapılan şurada, ‘’Türk Milli Eğitim Sisteminde Kademelerarası Geçişler Yönlendirme ve Sınav Sistemi Komisyonu’’na bağlı olarak kurulan ‘’Okul Öncesi ve İlköğretim Komisyonu’’ dünkü toplantısında OKS’yi tartıştı.Tartışmaların ardından yapılan oylamada, 4’e karşı 42 oyla OKS’nin kaldırılması yönünde kararı alındı. Komisyon Başkanı Prof. Dr. Ayla Oktan, ilköğretimde yönlendirmenin 5, 6 ve 7. sınıflarda çocuğu ve meslekleri tanımaya yönelik olarak ailelerle işbirliği içinde yapılması kararı aldıklarını bildirdi. Komisyon, OKS’nin yerine getirilecek sistem hakkında görüşmelerini sürdürüyor.
|
/ ANKARA
16.11.2006
|
|
|
Her üç çocuktan birisi istismara maruz kalıyor |
Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği Başkanı ve Gazi Üniversitesi Çocuk Koruma Merkezi Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Figen Şahin, çocuk istismarı ve ihmalinin dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye için de önemli bir sorun olduğunu söyledi.
Şahin, yaptığı açıklamada, Türkiye’de de çocuk istismarıyla baş etmek için neler yapılması gerektiğinin düşünülmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye’de her üç çocuktan birinin yaralanacak boyutta fiziksel istismara maruz kaldığını savunan Şahin, ‘’Türkiye’deki çeşitli araştırmalarda bölgesel farklılıklara göre cinsel istismar da yüzde 4 ile 37 olarak belirlenmiştir’’ diye konuştu.
Şahin, çocukların başlarına korktukları ya da anlatmaktan çekindikleri bir olay geldiğinde bunu ailelerine rahatça anlatabilmeleri için de aile ile çocuk arasında güven ve şartsız sevgiye dayalı bir ilişkinin kurulmuş olmasının çok önemli olduğunu vurguladı.
|
/ ANTALYA
16.11.2006
|
|
|
Kırmızı et kanser riskini arttırıyor |
Kadınlar yirmili, otuzlu ve kırklı yaşlarda ne kadar kırmızı et tüketirlerse, izleyen 12 yıl içinde göğüs kanseri riskine yakalanma riskleri o oranda arttıyor.
Sonuçları Archives of Internal Medicine adlı tıp dergisinde yayımlanan araştırma, Harvard Tıp Okulu tarafından 90 bin kadın üzerinde yapıldı. Buna göre kadınlar yirmili, otuzlu ve kırklı yaşlarda ne kadar kırmızı et tüketirlerse, izleyen 12 yıl içinde göğüs kanseri riskine yakalanma riskleri o oranda arttıyor.
Menopoz geçirmemiş kadınlarda görülen kanser ile kırmızı et tüketimi arasındaki ilişkinin ilk kez incelendiği araştırma, çok fazla kırmızı et tüketen kadınların kanser riskinin, seyrek tüketenlere oranla iki kat fazla olduğunu ortaya koydu. Kırmızı etin göğüs kanseri riskini neden artırdığı henüz belirlenemiyor. Etin pişirme sırasında ortaya çıkardığı maddelerin kanserojen olma ihtimali, etin içindeki bazı maddelerin hormonları taklit edebilmesi ya da hayvan yeminde kullanılan hormonlar, önceki araştırmalarda muhtemel sebepler arasında gösterildi.
ABD’de her yıl yaklaşık 213 bin kadın, ülkede en çok görülen kanser tipi olan göğüs kanserine yakalanıyor ve yaklaşık 41 bini bu hastalık sebebiyle hayatını kaybediyor.
|
/ ANKARA
16.11.2006
|
|
|
Çocuklar TV yerine kitabı tercih ediyor |
RTÜK’ün 17 ilde 1719 çocuk üzerinde yaptığı ‘’İlköğretim Çağındaki Çocukların Televizyon İzleme Alışkanları’’ araştırmasında ilginç sonuçlara ulaşıldı. Araştırmaya göre, ilkokul çocukları boş zamanlarında en fazla kitap okuyor.
Kitabı televizyon ve arkadaşlarla oynama izliyor.
Çocukların yarısından fazlasının evinde bilgisayar bulunmazken, yüzde 47’si bilgisayar sahibi. Bilgisayar sahibi çocukların yüzde yüzde 51.5’i de internete bağlanıyor.
Öğrenciler bilgisayarı en fazla oyun ve eğlence için kullanıyor. Bilgisayarın kullanım amacını, öğrencilerin yüzde 70’e yakını ‘’oyun ve eğlence’’ olarak açıklıyor.
Öğrencilerin yarıya yakını, hafta içinde 17.00-20.00 ve 20.00-22.00 saatleri arasında televizyon izliyor.
Araştırma sonuçlarına göre, ilköğretim çağındaki çocuklar TV’de en fazla çizgi film izliyor. Bunu yerli diziler, yarışma programları, filmler ve çocuk programları izliyor. Çocukların en çok sevdiği çizgi film ise Tom ve Jerry. Buggs Bunny 2. sırada, Şirinler 3. sırada, Örümcek Adam da (Spider Man) 4. sırada yer alıyor.
Reklamlar da en fazla çocuklar tarafından izleniyor. Cem Yılmaz’ın rol aldığı Opet reklamı, çocukların en beğendiği reklam. Çocuklar daha sonra sırasıyla Axess ve Pepsi reklamlarını seviyor. Çocukları televizyon izlerken en çok rahatsız eren görüntüler ise ‘’açık-saçık çıplaklık içeren görüntüler’’, ‘’kavga ve şiddet görüntüleri’’ ile ‘’insanların ağladığını gösteren görüntüler.’’
Televizyonun faydası konusunda da çocukların yüzde 60’a yakını, ‘’TV bilgilendiriyor’’ cevabını verdi. Çocukların ‘’eğlendiriyor’’ ve ‘’hayal dünyamı geliştiriyor’’ cevapları da öne çıktı.
|
/ ANKARA
16.11.2006
|
|
|
|