Ben Türkiye’de milletin hem muhafazakár değerlere sahip çıkan hem de değişimi savunan partilere öncelik verdiği teziyle, AKP’nin kendi kuyusunu kazdığını düşünüyorum.
Şu an için en büyük avantajı; statükoyu savunanların halkın muhafazakár değerlerine karşı uzak durması nedeniyle milletin yine de AKP’yi ehven-i şer bulmasıdır.
AKP’ye muhalefet edenlerin, milletin değerlerine de muhalefet ediyor olmasıdır.
AKP’nin en büyük avantajı, karşısındaki muhalefetin laikçi bir görüntü çizmesi ve milliyetçi akımların şu an için “değişim”den daha fazla prim toplarmış gibi gözükmesidir.
Ancak iddiam odur ki, muhafazakár değerlere de sahip çıkarak AKP’yi “değişim”in önünde engel gibi gösterecek bir siyasi akım, hele hele Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasının ardından, AKP’yi epey güçlü silkeleyecektir.
* * *
Gelin şöyle bir senaryo yazalım:
Hükümet, beklendiği gibi Kıbrıs meselesinde limanları aralık ortasına dek Kıbrıs Rum Kesimi’ne açmıyor. İzolasyonlar kalkmadan limanları açmayacağını söyleyerek “Kıbrıs’ı satmıyor”. AB de bazı başlıklarda müzakerelere başlamayı erteliyor. Hükümetin, “bunlar zaten bana muhtaç, kasım seçimlerinden sonra nasıl olsa masaya yeniden otururuz” diyerek bilinen hesabı tutuyor.
Ancak, bu hesabın karşısında AKP’nin AB’den tamamen koptuğu, milliyetçi çizgiye büsbütün kaydığı, ülkedeki milliyetçi partilere iyice benzediği propagandası da güçlü bir şekilde yapılacaktır. Hatta, ülkedeki milliyetçi ve statükocu söylem, AKP’nin kendilerinden korktuğu için bu adımları atamadığını ilan edecek ve inandırıcı da olacaktır.
* * *
Bu durumda ne olabilir?
Hem ülkede, hem yurtdışında AKP’nin, bir tren kazası yaşanmasa bile AB yolculuğundan bir süre için de olsa koptuğu inancı yerleşebilir.
Türkiye’de en muhafazakár kesimler bile, demokrat olmasalar dahi, baş başa kaldıklarında ülkedeki statükocu güçlerin kendilerine hayat hakkı tanımayacağı inancıyla, kızsalar da kırılsalar da yine AB’ye sarılıyorlar.
Onlar ellerinden bu sigortanın bir süre için dahi alındığını hissettikleri an panikleyeceklerdir.
Öte yanda benzer bir şüphe duygusu, son birkaç yıldır Türkiye’ye doğrudan veya dolaylı yatırım yaparak sermaye aktaran ve bir potansiyel tehlike olarak başucumuzda durmakta olan dış açığı finanse eden yabancı sermaye çevrelerinde “bekle gör” politikasına dönüşebilir. Özellikle, dolaşan sermaye seçim sonuna (Kasım 2007) dek ülkeden uzak durmayı, seçimlerden sonra yeniden tavır almayı tercih edebilir.
Onların Sermaye Piyasası’ndan çekilmeye başlamaları, içerideki siyasal paniği bir de ekonomik panik ile katlamaya başlar.
* * *
Tam bu sırada; Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından kendi derdine düşen ve yeni liderlik kadrosunu belirlemeye uğraşan bir AKP’nin, millet indinde güvenilirliğini ne kadar koruyabileceğini her bir AKP’li derin derin düşünmelidir!
Hürriyet, 14.11.2006
|