Kasım 2004’teki başkanlık seçimi öncesinde, Demokrat aday Kerry’nin kazanmasının, Irak, Ortadoğu, Transatlantik ilişkiler ve insan hakları başta olmak üzere, Amerikan politikasında olumlu yönde değişim başlatabileceğini savunan yazılarım üzerine, Ankara’dan bir telefon almıştım.
AKP’nin dış politikasını yönlendiren bir isim, “Yanlış yapıyorsunuz; Bush’un kazanması Türkiye için çok daha iyi olur” demiş ve eleştirisini, “Bush’un Irak Savaşı’nı kazanma kararlılığına sahip olduğu, Demokratların ise Irak’ı bölmeye yöneleceği” tezine dayandırmıştı. 2004’te, tabanındaki güçlü Bush karşıtlığına rağmen, “Bushçu” çizgide olan sadece AKP’nin beyin takımı değildi; Türk Dışişleri de, benzer gerekçeyle, Bush’tan yana duruyordu.
Aradan geçen iki yıl, Bush yönetimini, Irak Savaşı’nı “kazanmaktan” daha da uzak bir noktaya taşıdı; ülkenin bölünmesi olasılığını azaltmadı, arttırdı.
Ama Ankara’da, Demokratların başarısından çekinenler yine var: Demokrat ağırlıklı bir Temsilciler Meclisi’nin Ermeni soykırımı tezini onaylayabileceğinden kaygılılar; sanki mevcut politikanın sürdürülmesi istikrarı sağlayabilirmişçesine, Bush’un Irak’ta değişime zorlanmasından ürküyorlar; Cumhuriyetçi yönetimin insan hakları ve çevre konusundaki fütursuzluğu, Avrupalılardan farklı olarak, Türk yetkililerin pek umurunda değil; Bush’un Arap-İsrail ve İran meselelerinde çözüm arayışına itilmesi şansını bile adeta önemsemiyorlar. Bakalım, 7 Kasım’da oluşacak siyasi tablo ezberleri bozacak mı?
Milliyet, 6.11.2006
|