‘Atam ‘Türban seneye Çankaya’da’ diyorlar’. Vatan gazetesinin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda attığı manşet bu. Manşetin altında bir Cumhuriyet balosu fotoğrafı var. Bir cumhuriyetçi olarak, Cumhuriyet adına gelinen bu noktayı son derece hüzün verici buluyorum. Cumhuriyet’i, cumhuriyet balolarına indirgemek epeydir âdet oldu. Hatta, geçtiğimiz yıllarda, kıyafet balosu şeklinde tezahür eden balolarla cumhuriyet kutlamaları yapıldı. 1920’lerin kılıklarına bürünmüş kadın ve adamların müsamereleri çok acıklıydı.
Vatan’ın manşeti, fazladan, bir çocukları yoldan çıkmış acılı bir dul kadın çığlığı gibi. Mezarı başında kocasına, çocuklarını şikâyet eden, ‘Efendi uyan da çocuklarının halini gör’ diye yakınan bir dul kadın yakınması, bir ‘yaprak dökümü’ hüznü ile karşı karşıyayız. Bu mudur Cumhuriyet’e sahip çıkmak? Çankaya’ya çıkan frak, karısı Avrupai giyimli biri olunca cumhuriyet değerleri korunmuş mu oluyor? Bu kafaya göre evet. O halde, üzerinde titizlenilen, ‘bir kıyafet balosu olarak cumhuriyet’, ne fazla, ne eksik.
Diğer taraftan, bu ülkede ciddi bir ‘Cumhuriyet’ tartışmasına acil olarak ihtiyacımız var. İslamcılığın yükseldiği, seçim kazandığı 90’lı yıllardan itibaren, üstü örtük bir Cumhuriyet tartışması yapılıyor. 90’lı yılların ortalarında, üstünkörü ‘Cumhuriyet mi, demokrasi mi’ tartışması da gündeme gelmişti. Cumhuriyet ile derdi olan muhafazakâr, İslamcı çevreler, bu çerçeve içinde dolaylı olarak, aslolan ‘demokrasi’ demeye getirdiler, konu kapandı. Ancak, bu ülkede, bu çevrelerin ‘demokrasi’den ne anladığı da öteden beri tartışmaya muhtaç bir konudur. Bu çerçevede demokrasi, hep çoğunluğun iktidarı olarak algılanagelmiştir. Bu durumda Cumhuriyet’in, çoğunluğa rağmen iktidarı elinden bırakmamakta direten, yabancılaşmış bir seçkinci azınlık tahakkümü olduğu ima edilmiştir.
Son yıllarda, bu çevrelerin Cumhuriyet’i sahiplenme gayreti de, Cumhuriyet’i ‘cumhur’un idaresi olarak tanımlayarak, yine çoğunluğa gönderme yapmak suretiyle çözümlenmeye çalışıldı. Oysa, demokrasi özgürlükleri, Cumhuriyet ilkeleri adına müdaheleyi vurgular, aralarında bir gerilim varsa bu nedenledir. Yoksa, ne demokrasi ne de Cumhuriyet, sadece ve doğrudan çoğunluğun idaresi demek değildir. Aslında, yeterince gelişmiş ve ayrışmış toplumlarda ‘çoğunluk’ diye bir şey de yoktur, toplumun çoğunluğunun (farklılıklarını taşıyarak) siyasete en çok katılımın sağlanması söz konusudur. O halde, mesele, özgürlükler nasıl tanımlanacak, ne kadar sınırlanabilecek ve ne adına sınırlanabilecek meselesidir. Ve tabii ki, halli kolay bir mesele değildir, ama derinlemesine tartışılması gereken bir meseledir.
Cumhuriyet Bayramı’yla tekrar gündeme gelen ve Cumhuriyet tartışması ile ilintilendirilen, Çankaya’da gelecek sene kimin oturacağı sorununa geri dönelim. Ben, Çankaya’da eşi başörtülü birinin oturması ile Cumhuriyet’in ilkelerinin katiyen sarsılmayacağına, bu kaygının Cumhuriyet değil, Batılılaşma ile ilgili bir kaygı olduğuna inanan biriyim. Ancak, Cumhuriyet’i bir kıyafet balosu olarak algılayanların karşısında yer alanların da sorunu yeterince kavramadıkları kanaatindeyim. Bu kesime göre de, mesele, kendilerinin iktidar makamlarında olmasıyla çözülecek bir mesele gibi algılanıyor, başörtüsünü Çankaya’ya çıkarmak, sorunu çözecek, karşı kaleye gol atılacak gibi algılanıyor. Başbakan’dan veya hükümetten söz etmiyorum, bir çevrenin topyekûn algısından söz ediyorum.
Herkesin, bu ülkede, başörtüsü, demokrasi, Cumhuriyet tartışma ve meselelerinin, başörtüsünü iktidar mevkiine taşımak veya taşıtmamakla çözülecek işler olmadığını kavraması ve ona göre davranmasında sonsuz fayda var. Ben başörtülü değil eş, doğrudan Cumhurbaşkanı olunmasında sakınca görmeyen biriyim. Tam da bu nedenle, başörtüsüyle üniversiteye girilemeyen, bu sorununu halledememiş bir ülkede, başörtülü eşi olan birinin Cumhurbaşkanı olmasını yadırgarım. Çünkü bu sorunu iktidar olarak, iktidar mevkiine oturarak çözmek zihniyetinin bir göstergesi olacaktır. Sorunlar iktidar olarak değil, siyasal süreçler içinde, meşru siyasal mücadeleler yapılarak çözülür. Öyle olursa, bir anlamı, kalıcılığı, karşılığı olur. Aksi, sorunu görmezden gelme, kangren etme, el çabukluğu ile halletmeye çalışma, inatlaşma olur.
Radikal, 31.10.2006
|