CHP lideri Sayın Deniz Baykal merkez sağ seçmenin kendi partisine meylettiğini açıklar iken bu muhayyel oy kaymasını CHP’nin savunduğu üç değere indirgiyor: 1-Ulusal bütünlük, 2-Laiklik, 3- Ulusal Onur.
CHP’nin zenginliğe, özgürlüğe yönelik talepleri yok mu?
Cumhuriyeti kuran bir siyasal partinin, CHP’nin, söz konusu Cumhuriyetin 83. senesinde duyarlı politika olarak yukarıdaki üç ilkeyi ilan etmesi yani ulusal bütünlüğü, laikliği ve ulusal onuru siyaset konusu yapması aslında büyük bir yenilginin itirafından, geleceğe yönelik hiçbir programının olmamasından başka bir anlama gelmiyor.
Ulusal bütünlükten şayet ülkenin toprak bütünlüğü anlaşılıyor ise bu zaten 1923 Lozan Antlaşması ile gerçekleşmiş ve 83 senedir, Hatay genişlemesi dışında değişmemiş bir durum.
Keza laiklik ilkesi de üzerinde yaşanan ve kavramı zenginleştirmeye yönelik tartışmalar dışında, özü itibari ile yerli yerinde duruyor.
Cumhuriyetin 100. yıl kutlamalarına 17 sene kala kendine sosyal demokrat diyen CHP’nin tam 83 sene öncenin kazanımlarını muhafaza etmek üzerine bir parti politikası inşa etmek istemesi gerçekten sorunlu bir durum.
Türkiye fakir ve temel demokrasi standartları düşük bir ülke; bu saptamayı da ilk yapması gereken parti kendine sosyal demokrat diyen CHP’nin olması gerekiyor.
Oysa CHP, Türkiye’yi nasıl daha zengin ve daha demokratik yaparız, sorusuna cevap aramak yerine 83 sene öncenin kazanımları üzerine bir politika oluşturarak 2007 senesi seçimlerinde merkez sağ oylara yöneliyor.
Türkiye seçmeni minimalist politik taleplere prim verir mi?
Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve Anayasanın ikinci maddesinde ifadesini bulan laiklik ilkesi artık üzerinde büyük endişeler duyulmasını gerektirmeyecek kadar yerleşmiş ve halkın çok büyük çoğunluğunun içten sahiplendikleri ilkelerdir; bu anlamda belirli devlet kurumlarının bu değerlerin yegane sahipleri gibi kendilerini lanse etmelerinin anlamsızlığı da ortadadır.
Bu iki değerin yani toprak bütünlüğü ve laiklik ilkesinin kalıcı bir biçimde yerleştiğini bildiğimizde, CHP’nin bu iki değeri koruma üzerine siyaset inşaa etmesi en hafif deyimi ile minimalist (en azı isteyen) bir politik taleptir ve Türkiye gibi dinamik, AB hedefi ile gözü açılmış bir toplumda siyaseten prim yapabilecek bir söylem asla değildir. Zira Türkiye seçmeni 1950’den bu yana her seçimde maksimalist (en çoğu isteyen) talepleri dile getiren siyasal partilere yönelmiş bir seçmen profilidir ve ‘laiklik elden gidiyor, ülke bölünüyor’ teranelerine prim vermemiştir ve laiklik de elden gitmemiş, ülke de bölünmemiştir.
(...)
Sözün özü
Türkiye seçmeni artık gözü açılmış ve büyük hedeflere kitlenmiş bir seçmendir, aksini sananlar hüsrana uğrarlar.
Star, 29.10.2006
|