Bu dönem yapılan kongrelerde yönetime seçilecek kişiler, Kasım 2007 seçimlerinde adayları belirleyecek kadro olacak..
Özellikle AK Parti ve MHP için bu kongre bu açıdan çok büyük önem taşıyor..
MHP de derin bir hesaplaşma sözkonusu. AK Parti’de ise, Erdoğan “sessuzluk” istiyor.. Göreceksiniz bütün tartışmalı isimleri geri çekecek.. Kürtleri de.. Beyaz da değil, gri isimleri öne çıkartacak..
Tek kriter “Sadakat”. Erdoğan’a göre parti son derece önemli bir geçiş döneminde bulunuyor..
Partide hizipçilik, parti içi muhalefet yapma hevesindeki isimler izole edilecek.. Deniyor ki, parti yönetiminde kendi içinde grublaşmaları önlemek için atomize olacak şekilde tekil kişiler öne çıkartılacak..
Dikensiz gül bahçesi hayalleri her zaman güzeldir ama hiç de gerçekçi bir beklenti değil sonuçta. Aksine bu beklentilere dönük tedbirler bu işi ajite etmekten başka bir işe yaramaz çoğu zaman..
Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşama, birlikte karar alma, yönetişim denilen şey konusunda pek becerikli değiliz.. O kutsal, la yüs’el “karizmatik lider” “teb’a ve reaya” kültüründen kurtulamadık gitti.. AK Parti bu anlayışa tepkinin adı idi bir bakıma, ama zamanla o da aynı zemine kaydı.. Kongre sürecinde yaşananlar da bunu gösteriyor..
Listeye girecek isimler şimdilik belli değil. Her şey Erdoğan’ın kafasında gizli.. Kimse “ben aday olmak istiyorum” demiyor çünkü o zaman ilk tasfiye olacakların başında kendi isminin geleceğini biliyor.. AK Parti’de de “görev istenmez verilir” anlayışı hakim..
Erdoğan’ın kongrede de ılımlı mesajlar vermesi, kimseyi hedef seçmemesi bekleniyor.. Yani dışarıdan kimse ile inatlaşmayacak. Ne CHP ile, ne ABD, ne AB, ne de kendi geleneksel tabanı ile.. Askerlerle de tartışma istemiyor.. Örgüte ise “sabırlı ol” ve “bekle gör” mesajı veriliyor.. Şimdilik her şey 11 Kasım’a endekslenmiş gibi.. Bugünkü 29 Ekim törenleri, MGK, 4 Kasım, 10 Kasım, bunlar kritik günler..
Erdoğan için bir diğer can sıkıcı gelişme açıklanacak olan AB raporu.. Kerkük ve Kıbrıs’taki gelişmeler. Lübnan’da suların yeniden ısınmaya başlaması.. PKK ile ilgili muhtemel, sürpriz gelişmeler, irtica ve terör tartışmaları.. Papa’nın gelişi de ayrı bir tartışma konusu. Erdoğan, Papa geldiğinde Ürdün’de olacakmış.. O bu tartışmanın dışında kalsa da tartışma burada devam edeceğe benziyor.. Eve misafir gelirken ev sahibinin misafirliğe gitmesi de ilginç bir durum..
Erdoğan’ı en çok düşündüren 3 Kasım’dan bu yana partideki % 8’lik erime.. CHP’de de bir artış yok, aksine o da %8 erimiş ve baraj altına düşmüş durumda.. DYP 9, MHP %7 ile baraja en yakın iki parti.. DSP, SP, BBP oylarında küçük artışlar sözkonusu.. Ciddi bir Kararsız kitlesi var.. Onlar suların durulmasını bekliyor..
Birilerinin Erdoğan’a böyle bir zamanda “bi taraf” olanların “bertaraf” olabileceğini hatırlatması gerekir.. Kararlılık gösterenlerin belli bir riski alacakları doğru, ama risk almadan başarı beklemek de hayal..
Hem zaten birileri bir şey yapacaksa, bir şey olması gerekmiyor. O şartları oluşturuyor.. Asıl o oyuna karşı hazırlıklı olmak, tedbir almak gerekiyor..
Biyonik robotlardan oluşan, emir komuta zinciri içinde hareket eden bir yönetim kadrosu, partinin tükenmesine de sebeb olabilir. Öz güven eksikliği, grub, örgüt ve tabanla, toplumla diyaloğun kopmasına sebeb olabilir.. Önce salimen kongreye ulaşmak, ardından parti yönetiminin salimen oluşturulması, onun ardından grubun yeniden yapılandırılması ve derken herhalde sıra, uzun zamandır konuşulan ve bir türlü gerçekleşmeyen kabine revizyonuna gelecek.. Tam da bütçe müzakereleri başlarken aslında zorlu bir süreç bu..
AK Parti merkez parti olma iddiasında. Bu noktada sağı, solu, liberali kendi renkleri ile değil de, renkleri solmuş şekilde grileşerek üst üste yığılacak olursa bana kalırsa cazibesini, canlılığını yitirir.. Eğer herkes kendi renginde kalacaksa o zaman da belli oranda bir iç rekabeti kabul etmek gerek.. Ya da parti bunları meczedip kendine has yeni bir renk icad edecekse o takdirde tekilleşir. O hercai renk cümbüşü kaybolur.. Çoğulken tekilleşmek intihardır.. Oysa tekilden çoğullaşmak mümkün olabilir, bu da kolay olmasa da... Özellikle “tek lider” ve “tek fikir” “ulu önder” anlayışı ile çoğul bir yapı tabii ki mümkün değil.
Grileşmek, solmak demektir.. Soldurursanız daha kolay yönetirsiniz, ama canlılığınızı kaybedersiniz..
Bir de ulu çınarların gölgesinde ot bitmezmiş.. Çok parlak fikirler, ya da hamasi, yüksek, ulvi siyasi hedefler, küçük fikirler, küçük hedeflere hayat hakkı tanımıyor.. Oysa siyasetin objektifi tekil değildir.. Uzağı da göreceksin, yakını da, zoomlayacaksın da, fixnet de bakacaksın.. Uzaklara bakarken önündeki çukura düşersen, o uzak hedefler ham bir hayal olarak kalır..
Bazı fikirler kulağa hoş gelse de, uygulamaları gerçek bir felakete dönüşebilir.. Evdeki hesaplar her zaman çarşıya uymayabilir.. Bütün ipleri elinde tutmak isteyenler, genellikle Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olurlar.
Siyaset zor zanaattir. Hele de hem her şeyi isteyip, hem de hiçbir bedel ödemek istemeyen toplumlarda, her şeye müdahil olmak isteyen liderlerin varolduğu, toplumun dini, etnik, ideolojik ve politik farklılıklarına paralel aynı özelliklere sahip, aynı işe talip birden fazla hareketin olduğu toplumlarda, bu iş daha da zordur.. Tek parti, tek lider, takriri sûkun, açık oy gizli tasnif, İstiklal Mahkemeleri, ebedi şeflik müessesesi boşuna mı çıktı.. Bu ülkede niye bu kadar çok darbe oluyor ve militarizm niye bu kadar güçlü? Vardır elbette bir sebebi, düşünmek gerek. Baksanıza siyasi liderler bile komutan edasında.. Karargahlarda karar alıyorlar ve emir komuta zinciri ile hareket ediyorlar..
Vakit, 29.10.2006
|