Cumhuriyet’in 83. yılında Türkiye’nin önünde zorlu sorunlar var. Bunların bir kısmı Cuımhuriyet’in ne baskıcı, ne de demokratik yöntemlerle çözmeyi başarabildiği hayli köklü dertler. Bir kısmı ise hızla kabuk değiştiren bir dünyanın dayattığı yeni koşullardan ve akıl almaz bir sakarlıkla dünyayı şekillendirmeye çalışan ABD’nin politikalarından kaynaklanıyor.
İçerideki siyasi sıkıntıların en çarpıcılarının ikisi aslında aynı sorunun parçası. Gerek laiklikle ilgili tartışmalar, gerekse Kürt sorunu bağlamında ortaya çıkan terör dışı sorunlar Cumhuriyet’in devlet anlayışı ve vatandaşlık tanımıyla bağlantılı. En çarpıcı ve felaket örnekleri 12 Eylül diktası döneminde sergilendiği şekliyle devletin dini kendi siyasi amaçlarına göre kullanmasının adı laiklik değildir.
Buna karşılık siyasi gücü veya devlet erkini ele geçirenlerin kendilerinde inanç ve ideolojik tercihlerini başkalarına dayatma hakkını görmelerinin adı da demokrasi olamaz. 21. yüzyılda Türkiye, Cumhuriyet’in temel ilkeleriyle demokratik rejim arasındaki gerilimi
ortadan kaldıracak mutabakatı üretmek zorundadır. Buna bağlı olarak da devletin çağa uygun bir zihniyete ve etkinliğe kavuşması gerekecektir.
Devletin vatandaşa hizmete göre yeniden örgütlenmesi burada bir önkoşul. Böylesi bir anlayış değişikliği, vatandaşlık tanımının yeniden yapılmasını da beraberinde getirmelidir. Bu değişikliklerin uygulamaya yansıması için zihniyetlerin dönüşmesi, gücün toplum ve devlet arasında yeniden paylaşımı ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi gerekir.
Dış politika konularında da Cumhuriyet en yaman dönemeçlerden birine gelmiş sayılır. ABD’nin Irak Savaşı, Türkiye’nin alışageldiği Ortadoğu düzenini dağıttı. İster ABD’nin bu savaşı Kürt devleti kurdurmak için yaptığına, ister başarısızlığın bugünkü durumu yarattığına inanın sonuç değişmiyor. Kuzey Irak’ta geniş anlamda özerk hatta bağımsız bir Kürt devleti kurulması olasılığına uygun olarak da Türkiye’nin önünde herhalde iki seçenek vardır.
Önümüzde iki seçenek
Birincisi, İran ve Suriye ile birlikte bu yeni oluşumu boğmaktır . Diğeri ise Irak Kürtleriyle farklı bir siyasi ilişki geliştirmektir. Hiç kuşkusuz bu tercihler Türkiye’nin kendi içindeki Kürt meselesinin ve hatta terör sorununun evrimi üzerinde de hayli etkili olacaktır.
Amerikan savaşı Ortadoğu’daki düzeni üç farklı açıdan daha bozdu. İran’ın dengelenmesini çok zorlaştırdı, bu ülkenin bölgesel hegemonyasının yolunu açtı. Bununla da bağlantılı şekilde bugüne dek azınlık olarak yaşadıkları ülkelerde üvey evlat muamelesi görmüş Şiileri tarih sahnesine çıkardı. Şiilerin ekonomik ve siyasal iktidardan pay alma mücadeleleri Arap ülkelerindeki iktidar yapılarını sarsmakla kalmadı, dinsel veya dünyevi yeni bir vatandaşlık tanımı gereğini bu ülkelerde de gündeme getirdi. Kendilerinin de ummadığı şekilde İsrail’i de zayıflattı .
Böylesine köklü dönüşümlerin yarattığı çalkalanmaların uzun süreceğine, bölgenin bir ateşten top olmaya devam edeceğine kuşku yok. Türkiye’nin etrafındaki girdaba kapılmaması yeni döneme uygun siyaset geliştirebilmesine yakından bağlı.
Sabah, 29.10.2006
|