Fransa’ya karşı kamuoyunun “gözünü dolduracak” nitelikte “cezai adımlar” atılamıyor. Fransız Parlamentosu’nun 2001’de kabul ettiği “yaptırımsız Ermeni soykırımı tasarısı”ndan sonra da böyle olmuştu.
Tüm “boykot” tehditlerine rağmen, Fransa ile ticaretimiz ve Türkiye’ye gelen Fransız sermayesi o tarihten bu yana sürekli artmıştı. Başka bir ifadeyle, Türkiye’de o sırada kopan onca gürültü sonunda “havagazı” çıkmıştı.
Bu kez durumun farklı olacağını gösteren bir işaret yok. Çeşitli odalarca Fransız mallarının boykot edilmesi için yapılan çağrıların uzun vadede etkili olacağına, bırakın beni, bu şirketlerin temsilcileri bile inanmıyor. TSK ile bağlantılı Fransız şirketlerinde ise bir panik havası sezilmiyor.
Batılı şirketlerde kaygı yaratır
Bu arada, AB kaynaklarının söyledikleri doğruysa, “AB yolundaki Türkiye”, yasal yükümlülükleri nedeniyle, Fransız şirketlerinin kamu ihalelerine katılmalarını zaten engelleyemezmiş. Fransız mallarının boykot edilmesi için resmi bir çağrıda bulunamayacağı gibi. Fransız şirketlerinin 2001’den sonra Türkiye’de kazandıkları ihaleler de sanki bunu doğruluyor.
Şu da var: Türkiye, her türlü uluslararası davayı göze alarak Fransa’yı, sözünü ettiğimiz anlamda, “cezalandırma”ya kalkacak olsa -bir Batılı diplomatın da belirttiği gibi- bunun yankıları Fransa ile sınırlı kalmaz.
Türkiye ile işbirliği tasarlayan her Batılı şirket, “Bugün Fransa’ya kızan Türkiye, yarın Roj TV nedeniyle Danimarka’ya, Fehriye Erdal nedeniyle Belçika’ya vs. kızıp benzeri adımlar atabilir” kaygısıyla “siyasi risk analizi”ni ona göre yapacaktır.
Zararını biz görürüz
Bizde bazıları dünyadan kopuk bir cam fanusta yaşadığımızı düşünüyor. Türkiye’nin önündeki “küresel gerçekler” ne yazık ki aksini kanıtlıyor. Dünya o kadar küçülüp iç içe girdi ki, bugün Fransa’yı gerçek anlamda cezalandırmaya kalksak, bunun zararını gören yine biz oluruz.
Fransızlar, bu gerçeklere rağmen, meclislerinde kabul edilen “yaptırımlı Ermeni soykırımı tasarısı” yüzünden endişeliler. Nedeni ise bu tasarın “küçülen dünya”dan ve özellikle de Batı’dan aldığı tepkiler.
Fransa bugün, en üst düzeyli AB yetkililerinden tutun, önde gelen saygın Batılı gazetelere kadar uzanan geniş bir yelpazeden, hiç de alışık olmadığı türden, sert eleştiriler alıyor.
Fransızlar da suçluyor
Fransız gazeteleri ve tarihçileri bile bugün meclislerini, “fikir özgürlüğüne darbe indirerek ülkenin itibarını sarsmak”la suçluyorlar. Zaten nefret edilen Türkiye’den gelen tepkiler karşısında sineceğine daha da kibirli bir hal alan “Fransız egosu” için bu kadarı fazla.
Türkleri ayağa kaldıran tasarıya oy veren 109 milletvekilinin ise bu tepkileri beklediklerini hiç sanmıyorum. Bizde bazıları bu duruma sevinebilirler. Fakat sevinmelerini gerektiren bir durum yok ortada.
Zira Batı, Ermeni soykırım iddiaları açısından birdenbire Türkiye’nin arkasına geçmiş değil. Aksine Fransa’yı, “Fikir özgürlüğü açısından sen de mi Türkiye’ye özendin?” diye eleştiriyor.
“Narsist” Fransızları hizaya getirecek ve kabul edilen bu tasarının sonunda onaylanmadan çöpe atılmasını sağlayacak olan budur.
Milliyet, 23 Ekim 2006
|