Genelkurmay Başkanı, açıkça Ağar’ı hedef alarak polemiğe girdi. Sanırım ilk kez, hem iktidarla hem muhalefetle polemik yapan bir ordu yönetimiyle karşı karşıyayız. Genelkurmay ne yapmak istiyor?
Genelkurmay Ağar dahil bütün siyasete mesaj veriyor. ‘İktidar alanıma kimseyi karıştırmam, Kürt sorununda kararı ben veririm’ diyor. En azından kamuoyuna böyle bir görüntü veriliyor. Oysa Kürt sorununun ipleri sadece Genelkurmay’ın ve güvenlik sektörünün elinde değil. Kürt sorununu tek başına güvenlik sektörü çözemez. İşler o kadar giriftleşti ki... AB süreci var, dış dünya var... Sorunun çözümü için bu faktörlerle de müzakereler yürütülüyordur. Çünkü hem Kıbrıs hem Kürt meselesi çok uzadı ve ikisi de Türkiye’nin önünü tıkıyor. Bu ülkede AB sürecini durdurmayı Genelkurmay dahil hiçbir aktör göze alamaz. Çünkü bu sürecin durması demek Türkiye’nin krize sokulması demektir. (...)
Ağar, Genelkurmay Başkanı’nın tepkisinden sonra önce bir durakladı ama sonra yeni önerisinin arkasında tavizsiz duracağını gösterdi. Genelkurmay Ağar’la kavgasını sürdürür mü?
Zannetmiyorum. Çok riskli bir şey bu. Sürekli konuşan bir Genelkurmay Başkanı hiç kimse tarafından sevimli bulunmayacaktır. Bir imaj problemi çıkar burada. Kürt meselesi artık uluslararası bir mesele olmaya başladı. Amerikalı koordinatör, Barzani’si, Talabani’si bir sürü adam konuşuyor. Bu ortamda asker olarak siz konuşsanız bile durumu kontrol edemezsiniz. Konuşmakla iş hallolmuyor. (...)
Ordu, Ağar’ı bile böyle kolay suçluyorsa başka politikacıları daha da beter suçlayacak demektir. Bu tavır, diğer politikacıları geriletir mi yoksa böylesine kolaycı ve inandırıcılığı da epey az suçlamalar diğer politikacıları da cesaretlendirir mi?
Cesaretlendirir. Çünkü Ağar bunu söylüyorsa, diğerleri haydi haydi söyleyeceklerdir.
Peki ordu neden bu kadar kolay siyasi kavgaya giriyor?
Çünkü siyasetçilerin girmemesini düşündükleri alanlar var. Cumhuriyeti korumayı kendisine görev edinmiş olan Kemalist elit, Türkiye’nin Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu gibi temel meselelerini ‘orası milli politika alanı’ diyerek siyasetçilere kapatıyor. Bu ülkede milli politikaya asker ağırlıklı bürokrasi karar veriyor. Mesela Milli Siyaset Belgesi diye bir şey var, Meclis’in ve çoğu bakanın bundan haberi yok. Zaten Milli politika diye belirlenen alanlarda farklı söz söyleyenler hain diye niteleniyor. Aslında Türkiye’de bütün mesele, bu alanların siyasete açılmasıdır. Bütün kavga buradan çıkıyor. Siyaset belirleme tekelini elinde bulunduran kesimle, bu alana girmeye çalışanlar arasında bir kavga yaşanıyor. Demokratikleşme demek olan AB projesi de, siyasetçinin bugün giremediği alanlara girebilmesinin bir yolu oluyor. Temel alanlarda siyaset belirleme tekelini elinde bulunduran kesim, iktidarının azalmaması için AB karşıtı bir pozisyon alıyor. Aslında biz Güneydoğu’da hâlâ ne yaşandığını bilmiyoruz.
Neyi bilmiyoruz?
Operasyonlar nasıl yapılıyor, ne kadar birlik oraya kaydırılıyor, orada ne bütçeler harcanıyor, aşiretleri tekrar canlandıran koruculuk sistemi neler yapıyor? Bunları bilmiyoruz. Bunlar bize kapalı alanlar. Şemdinli’de yapılan gizli operasyon da zaten olayın suçüstü yapılmasıyla tesadüfen ortaya çıktı. Bunu öyle üç, beş adamın kendi kafasından yapmadığı ortada. Bu operasyon biçiminin orada yer yer yapıldığı anlaşılıyor. İçinde askerin, ve yargının bulunduğu blokun, son dönemde bu kadar sert tepki vermesinin ve kendisini kamuoyunda böyle yeniden göstermesinin nedeni belki de bazı şeylerin Şemdinli dolayımıyla ortaya çıkmasıdır.
Radikal, 23 Ekim 2006
|