Bayramlar da devlet adamları gibi ikiye ayrılır bizde: Dindar olanlar-laik olanlar...
“Laik olan dindar olmaz” anlamı çıkmasın bundan...
Lakin bu sıfatlarla anılan adamlar kadar farklıdır birbirinden; “resmi” ve “dini” bayramlar da...
19 Mayıs Kurban’a benzemez... 29 Ekim Şeker’e...
Cumhuriyetin bayramları göğüs kabartıcı, göz yaşartıcıdır biraz... gündüz geçit törenli, tanklı topludur; gece fener alaylı, balolu, balonlu...
Dev Atatürk resimleri giydirilmiş binalar, upuzun nutuklar, “rap rap” yürüyen ordular, semada çelik kanatlardır “resmi bayram; madalyalı gaziler, çığlık çığlık şiirler, haftalar öncesinden ödevler, uzayıp giden törenlerdir.
* * *
Dini bayram öyle değil... Daha yaşlı bir defa... Asırlardır kutlanagelmişliğin verdiği bir tevekkül var üzerinde; daha sivil, daha sakin, daha sessiz...
Bakmayın şimdi hepimizin arifeden bavul toplayıp tatile kaçtığımıza; Şeker’in, Ramazan’ın, Kurban’ın ciddi emeği vardır dirlik düzenliğimizde...
Nefsi terbiyeye alan, açların halinden anlayan, lokmaya haram gibi uzak duran Ramazan’dan çıkıp ödül niyetine devasa bir şeker deryasına düşmeyi oldum bittim sevmişizdir.
Sabah tertemiz giyinmenin, kapıyı çalan çocuklara evdeki şekerden vermenin, Kurban’sa eti yoksullarla üleşmenin tadını biliriz.
Konu komşu, uzak-yakın akraba ziyaretlerini de, rahmetliler için mezarlıkta dua etmeyi de görev biliriz. Bayram, köklerimizle buluşturur bizi; daha derine kök salar, güçleniriz.
Zamanla orucun, kurbanın, duanın, zekâtın, küsleri barıştırmanın, günahları bağışlamanın erdemlerini fark ederiz.
Bayram, gündelik hayatta nasır bağlayan yürekler için bir günah çıkarma fırsatıdır; bir arınma sınavı, bir merhamet durağı... (...)
Milliyet, 23 Ekim 2006
|