Atalarımız “Yanlış hesap Bağdat’tan döner” demişler. Amerika’nın Bağdat’a ilişkin hesaplarının yanlış olduğu çoktan ortaya çıktı, şimdi ‘dönüş’ün nasıl olacağı tartışılmaya başlanıyor. Öyle görünüyor ki, hesap ne kadar yanlış olursa olsun, kolay bir çıkış yolu yok.
Dönüş belki gidişten bile zor olacak!
George W. Bush’un ve onun hükümetini rehin almış olan Yeni Muhafazakârların Ortadoğu, Irak ve Bağdat’a ilişkin hesapları yanlış çıktı. Çok, çok yanlış çıktı! Büyük umutlarla başlatılan Bağdat seferinin dehşet verici bir fiyaskoya dönüştüğünü artık kimse saklayamıyor. Başkan Bush bile geçenlerde bir mülakatta durumun Vietnam’a benzemeye başladığını kabul etti. Bush’a şu günlerde bir rapor sunması beklenen ‘akil adamlar’ın Irak’ta kan akmasını durdurmak için, ABD’nin İran ve Suriye’den yardım istemesini önereceğinden söz ediliyor.
Evet evet, Bush’un 2002 yılında adını ‘şer ekseni’ olarak andığı üç ülkeden ikisinden yardım istemesi önerilecekmiş! (Şer ekseninin üçüncü ülkesi K. Kore ise nükleer silah ve nanik yapmaya devam etmekte.)
Dünyanın her köşesinde gözü kulağı ve beyni olan ABD gibi bir hiper gücün nasıl olup da bu duruma düştüğünü, nasıl bu kadar akıl almaz hatalar yapabildiğini anlamak isteyenlere (ki yaşadığımız dünyayı anlamak demektir) gazeteci Zeynep Atikkan’ın ‘Amerikan Cinneti: 11 Eylül Amerika’yı Nasıl Değiştirdi?’ (Yapı Kredi Yayınları, Eylül 2006) başlıklı kitabını tavsiye ederim. Büyük emek mahsulü bu 500 sayfalık kitapta Bağdat’taki korkunç yanlışlığın hangi tezgâhlarda ne gibi ipliklerle nasıl dokunduğunu göreceksiniz.
Atikkan 11 Eylül’den sonra oluşturulan ‘Bush doktrini’nin üç temel ekseni olduğunu hatırlatıyor:
İlk ikisi ‘önleyici savaş’ ve ‘tek taraflılık’ idi. Yani, “ben bilirim, ben yaparım, ben vururum, kimseye ihtiyacım yok, ya bendensin ya şer güçlerinden” bağnazlığı ve kibirliliği.
Üçüncü eksen ise, bu acı hamurdan yapılmış pastanın kreması sayılabilecek demokrasi pazarlamacılığıydı: Amerika Ortadoğu’da (aslında uzun yıllardır desteklediği) otoriter devletler düzeninden memnun olmadığını söylüyor, Irak’ı demokrasi götürmek için işgal ettiğini iddia ediyordu.
Son gelişmelerden öyle anlaşılıyor ki, ilk iki eksenin fos çıkması üzerine bu kremadan da vazgeçiliyor. Başkanlığını eski dışişleri bakanlarından James Baker’ın yaptığı çalışma grubunun raporunda, Irak’ta demokraside fazla ısrar edilmemesi öneriliyormuş. Yani şöyle de denebilir: Artık Irak’a Washington’un işine gelecek cinsten bir diktatör aranıyor!
Irak stratejisinde değişim arzusu ve ana hatları basına sızdırıldı. Şimdi öteki pabucun düşmesi için ABD’deki 7 Kasım seçimlerinin sonuçları bekleniyor. Eğer seçim beklendiği gibi Cumhuriyetçi Parti için ağır bir yenilgiyle sonuçlanırsa dev bir heyelan başlayacaktır.
Bu değişimin en çok etkilediği ülkelerden birisi kuşkusuz Türkiye olacaktır. 21. Yüzyıl’da hayat çok hızlı: Irak konusunda eski ezberi bozulan ve ezberleyeceği yeni metni bir türlü bulamayan Ankara’nın bir kez daha yepyeni şeyler düşünmeye başlamasının zamanı gelmişe benziyor.
Radikal, 21.10.2006
|