DYP lideri Mehmet Ağar, Diyarbakır gezisinde “PKK’lı dağda silah tutacağına düz ovada siyaset yapsın” deyince ne yalan söyleyeyim ilk aklıma gelen “Kekliği düz ovada avlayalım” türküsü oldu.
Düşünce balonunda bu cümle onu söyleyenin mazisiyle örtüşmüyordu bir türlü...
Emniyet müdürüyken “PKK’yı Rambo’larla vuracağını” açıklayan, MİT raporunda “yeraltı dünyasını bakanlarla tanıştıran adam” olarak anılan, 7 TİP’li genci katletmek suçuyla “arandığı” dönemde Haluk Kırcı’nın nikâh şahitliğini yapan, Susurluk kazasında Çatlı’nın üzerinden çıkan silahın ruhsatında imzası bulunan, 1000 operasyonun ve derin devletin kahramanı Ağar mıydı bu sözleri söyleyen:
“Bölünme korkusundan vazgeçelim.”
“Bu süreç (ateşkes) yürütülmeli.”
“Her devletin geçmişinde vatandaşını affetmek vardır.”
***
Yine itiraf edeyim ki, Ankara’ya dönüşünde, Diyarbakır’a uğrayıp dönen pek çok liderin, mesela daha önce “Kürt realitesi”ni tanıyan Demirel’in, “Kürt sorunu”nu telaffuz eden Erdoğan’ın yakalandığı hastalığı, yani “unutkanlık sendromu”nu da bekledim Ağar’dan...
Ama o, risk aldığını bile bile sözlerinin arkasında durdu. Hatta fazlasını söyledi.
Kendisine sert çıkan Genelkurmay Başkanı’na da karşı da alttan almadı.
Bütün partiler üstüne geldi, geri adım atmadı.
***
Neden?
Ne oldu da “silahlı çözüm”ün kararlı icracısı bugün “Askere rağmen barışçı çözüm” noktasına geldi?
Ağar mı değişti, koşullar mı?
Herhalde ikincisi...
NTV’ye konuşurken “Bu yıl 31. yılı... Dağ, bir türlü bitmiyor” dedi.
Geçenlerde milliyetçi kesimin önemli kalemi Avni Özgürel de Radikal’de isyanın kitleselleştiğini yazmış, “Ya acilen yeni politikalar üreterek yeni bir mutabakata gideceğiz ya da ABD’nin dizaynına rıza gösterip bölüneceğiz” demişti.
Aynı günlerde Amerikan büyükelçisi, hükümet-asker polemiğini “kakafoni” olarak nitelendirdi. Bu sözcük, “Amerika, ordunun şahin yaklaşımını desteklemiyor” diye tercüme edildi
Ve Ağar, tam da bu ortamda tabanını ürkütmeyi, askerle sürtüşmeyi göze alarak hem Amerika’ya hem acil çözüm arayanlara “Çözecek adam benim” mesajı verdi.
***
AP-ordu ilişkilerinin yarım asırlık anatomisini çıkaran Ümit Cizre-Sakallıoğlu (İletişim, 1993) bu hareketin bir ikileminden söz eder:
Bir yandan ordunun gözünde meşruiyet sağlayabilmek için askere mübalağalı övgüler düzer; öte yandan da tabanı itibariyle anti-militaristtir ve milli irade kavramına dayanır.
Ağar, DYP’nin başına geldiğinde “devlet kökenli” birinin “millet eksenli” bir partide zorlanacağı düşünülmüştü. Ancak Ağar, koşulları iyi okuyarak, içinden geldiği askeri-sivil bürokrasiyi karşısına alma pahasına hareketin ana damarına yaslandı; askere, “Orduyu en iyi ben bilirim. Ama siyasetin alanını da ben belirlerim” dedi.
Ümit Cizre’nin tabiriyle söylersek, “titrek muhalefet”e son verdi.
1993’te Alpaslan Türkeş’in Ermenistan Devlet Başkanı Petrosyan’la buluşması kadar önemli bir adım bu...
Savaşı ancak savaşanın bitirebileceği düşünülürse ayrıca anlamlı...
Mazideki mücadelesi Ağar’ı “hain” damgası yemekten alıkoyuyor.
Polemikler ise bu çıkışın icazetli olmadığını kanıtlamaya yarıyor.
Dilerim Ağar, sözlerini netleştirir, buradan barışa hizmet edecek bir politika geliştirir ve Türkiye’ye yeni bir açılım getirir.
Milliyet, 21.10.2006
|