Son günlerde, irticai tehdidinin giderek kaygı verici boyutlara ulaştığı sık sık vurgulanmakta. Tabii özellikle de askerler tarafından. Doğrusu askerlerin bu tespitlerinin tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyorum ama, bir ülkenin ordusunun en üst mevkiinde olanların böyle şeyler söylemesini ciddiye almamak mümkün değil.
Ama merak da bu ya yine de askerler neye bakarak böyle diyorlar diye düşünmekten de alamıyor insan kendini. Tabii askerlerin oldukça geniş imkânlara sahip olduğunu bildiğimden merakım ‘enformasyon’ açığı var mı yok mu gibisinden bir merak değil. Merakım, askerlerin ne tür bir enformasyon üzerinden giderek, gözledikleri gelişmelerin ‘irticai’ olduğu, ‘tehdit’ içerdiği ve ‘kaygı verici’ olduğu sonucuna ulaştıkları. Doğrusu bu merakımın askerlerin söyledikleri üzerinde bir kuşku yaratmak gibi bir amacı da yok. Ama askerler de bilmeli ki bu gibi açıklamalar hangi gözlemlere dayanıldığı açık seçik ortaya konmadan yapılırsa kafa karıştırıcı olur. Bundan da toplumumuzda en çok güven duyulan kurum olarak Silahlı Kuvvetler zarar görür. Çünkü ben sıradan bir insanın böyle bir tehdit algılamasında olduğunu düşünmekte zorlanıyorum. Zorlanıyorum çünkü sıradan bir insanın gördüklerinin çok yeni şeyler olmadığını düşünüyorum. Sıradan insanlar için bu ülkede; kadınların çoğunun başlarını örttükleri, cuma günleri camilerin genellikle dolup taştığı, ramazanlarda toplumun çoğunun oruç tuttuğu, insanların iftar sonrası teravin namazı kılmak için her gece başka bir camiiye koştukları, bazı insanların bazı evlerde toplanarak toplu dua yaptıkları bilinmeyen ve yeni olan şeyler değil. O nedenle de ‘irticai tehdidden’ söz ediyorsanız ve giderek ‘kaygı verici’ boyutlara ulaştığını söylüyorsanız, o zaman sıradan insanlara, gördüklerinin ve bildiklerinin dışında başka daha nelerin de olduğun anlatmak ve açıklamak durumundasınız. Diye düşünüyorum.
Bu toplumda, toplumun geleceği ile ilgili ‘kaygı’ verici birçok gelişme var tabii ki. Ama bence en kaygı verici olan, toplumda ‘çatışmacı bir atmosferin’ giderek tırmanması. İçinde bulunduğumuz coğrafyadaki dünya siyasetinin ürettiği gergin atmosfer üzerine ülkemizde yaratılan çatışmacı hava bilin ki gerçekten kaygı duymamız gereken bir yöne doğru gidiyor. Siyasette sözü ve gücü olan herkes gardını almış bekliyor. Kimsenin ‘uzlaşmacı’ bir siyaset üretmek aklına bile gelmiyor. Hele hele ekonomik olarak sırtımızda taşıdığımız ‘cari açığın’ ne anlama geldiğini ve bu çatışmacı ortamda nelere sebep olabileceğini neredeyse aklından bile geçirmiyor. Toplumdaki sorunları konuşmaktan çekine çekine birikerek önümüze gelmiş yumağa bakıp duruyor ve kendimize ‘demokratik ülkeler’ arasındayız telkini yapmaya devam ediyoruz. Ama kimse bir ülkede bir askerin konuşmasını bu denli heyecanla beklemenin nesinin demokrasiyle ilişkili olduğunu düşünmüyor.
Evet bu ülkede ‘irticacı’ kategorisine yakın düşen insanlar, guruplar ve örnekler yok değil. Böyle amaçları olanlar da. Ama unutmamak gerekir ki bu kategorideki insanların varlıklarınınn ‘kaygı’ verici oluşları onların Müslüman oluşlarından değil, onların özgürlük ve demokrasi kavramlarından nasiplerini almamış ataerkil bir zihniyete sahip oluşlarından geliyor. Dolayısıyla ‘irtica geliyor’ kaygılarından yola çıkıp ‘özgürleşme’ çabaları içinde olan dindarları da ötelememek gerekiyor. Diye düşünüyorum.
Radikal, 30.9.2006
|