Cumhurbaşkanımız Lübnan’a asker gönderilmesine karşı olduğunu açık seçik belirtti, kendisine gene aynı açıklıkta fakat kibarca ‘siz bu işe karışmayın’ denildi. Meclis başkanı tarafından.
Bu işe karışan kişi, ordularımızın başkomutanıdır. Bu bir anayasa emridir.
Peki, bir ordunun nereye girip nereden çıkacağına başkomutanı karışmazsa kim karışır?
Meclis karışıyor. O zaman anayasada niçin ‘ordularımızın başkomuta yetkisi yüce meclistedir’ yazmıyor? Sivillerden oluştuğu için mi?
Eee, başkomutan ‘stratejik’ kararlara karışmaz da ‘taktik’ kararlara mı karışır? O cephe komutanının işi değil midir?
Haaa, gelin şunun adını koyalım: Cumhurbaşkanının aynı zamanda da başkomutanlığı ‘keyfiyeti’, Atatürk devrinden kalma bir özelliktir.
(...)
Gerçi savaş ilanı yetkisi gene meclisteydi ama o meclisin Atatürk’ün emir ve direktiflerine aykırı bir kanun çıkarması, bir karar alması düşünülebilir miydi acaba?
Lütfen kimse gocunmasın, çünkü memlekette demokrasi falan yoktu, olduğunu da kimse iddia etmiyordu zaten.
Bu konum, İnönü’ye de uydu. İkinci Dünya Savaşı’na katılsaydık, başkomuta başka kimsede olamayacaktı, buna da kimse şaşmayacaktı.
Savaşan taraflardan birinin başkomutanı alt tarafı bir onbaşı (Hitler), ötekininki de hayatında hiç askerlik yapmamış eski bir banka soyguncusuydu (Stalin) üstelik! Bu ikinci hergele kendi kendini durduk yerde mareşal yapmıştı ve buna ağzını açanı da ölüm bekliyordu...
Eh hadi Evren’e de aykırı kaçmadı diyelim... Askerlik yeteneğini bilemeyiz ama rütbesi orgeneral değil miydi? Dilerseniz bu Gürsel için de, Sunay için de, Korutürk için de geçerli olsun.
Peki bir iktisatçıya (Bayar), bir elektrik mühendisine (Özal), bir inşaat mühendisine (Demirel), bir hukukçuya (Sezer) uydu mu?
Cumhurbaşkanının başkomutanlığı, göstermelik bir ‘nezaket’ maddesi midir, yoksa cumhurbaşkanlarının ‘nasıl olsa asker kökenli olacağı, genellikle de genelkurmaybaşkanlığından geleceği’ öngörülerek doğal karşılanmış ve üzerinde de fazla düşünülmemiş bir Türk gayretkeşliği midir?
Bakın ne oluyor: Orduların başkomutanı Kuzey Irak’a girin diyor (1990), devrin genelkurmay başkanı, başkomutanının emrini yerine getirmemek için görevden istifa ediyor ve emekliliğini istiyor...
Bu makama yapılmış bir ‘jest’ ise, ne gerek var, o maddeyi niçin tutuyorsunuz?
Yok eğer ciddi bir olguysa, başkomutanın emirlerine niçin karşı geliyorsunuz?
(...)
Yoksa, ‘sivil iktidar fazla ileri giderse biz de şimdi uykuda tuttuğumuz o fonksiyonu devreye sokar, zinde güçleri göreve çağırttırırız, en azından pasif de olsa desteğini alırız’ diye düşünenler de mi var?
Bu ne biçim ülkedir be?
Akşam, 3.9.2006
|