Genç subaylar, Büyükanıt’ın sert bir üslûp benimsemesini ve sürekli irtica ile bölücü terörü gündemde tutmasını istiyorsa, Türkiye’de yaşayan başka insanlar, iş ve aş peşinde; dolayısıyla istikrar ve huzur arıyorlar. Ülkelerinin her an bölünmek üzere olduğu kuşkusunun yaratılmasını istemiyorlar. Tek tük vakalardan yola çıkarak, irtica tehdidinin abartılmasını da arzu etmiyorlar.
Büyükanıt, “Türkiye’nin bu kadar tehditle hiç karşı karşıya kalmadığını” söylüyor. Çünkü, Genelkurmay Başkanı’na göre, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğü ve temel ilkeleri hiçbir zaman bu boyutlarda tartışılmamış.
Büyükanıt, “İrtica bu döneme damgasını vurdu” derken, AK Parti’nin iktidar olmasının ve Cumhurbaşkanı seçiminde AK Parti Grubu’nun belirleyiciliğini kastediyorsa, o zaman hatalı yolda.
Asker, siyasi otoritenin emrindedir. Atatürk’ün işaret ettiği “muasır medeniyet” bunu icap ettirmektedir.
***
Mehmet Ağar, Org. Yaşar Büyükanıt’ın sert mesajlarını çok güzel yorumladı Haber Türk’te: “Bu ilkeler, askerin zimmetinde değildir. Herkesin malıdır” dedikten sonra iletti: “İki senedir Büyükanıt bazı saldırılara muhatap kaldı. O sözler, iki senelik birikimin boşalmasıdır.”
Bu boşalmadan sonra inşallah genç subaylar onu yeniden doldurmaz.
Bu arada “Genç Subaylar” sözünün siyasi tarihimizi bilenlerde olumsuz yankılar yarattığını hatırlatalım. 27 Mayıs ve 12 Mart öncesinde, genç subaylar, yasa dışı örgütlenmeler içinde fevkâlade faaldi. Evren, 12 Eylül öncesinde de, onların etkili olduğundan söz etti.
27 Mayıs’ı yapanların, Cemal Gürsel hariç, hiçbiri orgeneral değildi; albay en yüksek rütbeydi. Aralarında Numan Esin gibi yüzbaşılar da vardı.
12 Mart müdahalesi, bir başka genç subay grubunun darbe hazırlığını boşa çıkartmak için, emir-komuta zinciri içinde gerçekleşti.
***
Aslında Büyükanıt, Genelkurmay Başkanlığı’nın devir teslim töreninde, “siyaset dışı” bir çizgi benimsediklerini de iletti: “TSK’nın iç siyasetle ilgisi yoktur ve olmamalıdır. Ben, silâh arkadaşlarıma, 1830- 1918 dönemi Osmanlı tarihini iyi incelemelerini öneriyorum. Askerin, yasalarla verilmiş görevleri yapma veya yapmama gibi bir seçeneği ve lüksü yoktur.”
Büyükanıt, yeniçeriliğin kaldırılıp, Asakir-i Mansure-i Muhammediye adı altında modern ordunun kurulması sonrasına gönderme yaparken, herhalde askerin, İttihat ve Terakki yandaşları ile Halaskâran-ı Zabitan Grubu arasında bölünmesine işaret ediyordu. Askerin siyasete karışması sonucunda yaşanan Balkan faciasını, ardından, 1. Dünya Savaşı’nı ve nihayet Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını, Sevr Anlaştması’nı hatırlatıyordu.
Anladığım kadarıyla, Büyükanıt, “Cumhuriyet’i koruma, kollama görevini”(!) siyaset dışı bir durum gibi görüyor. Bir ihtimal, üslûbunu da “Genç Subaylar”ı teskin etmek için sertleştiriyor. Aynı zamanda, onlara, “Siyasete bulaşma” mesajını veriyor.
Yoksa, böylesine iyi yetişmiş, tecrübeli bir komutan “irtica ve bölücülük” tehlikesinden sürekli söz etmenin tuhaf, hatta gülünç kaçtığının hiç farkına varmaz mı?
Sabırla, Büyükanıt’ın boşalmasını ve bir daha dolduruşa gelmemesini bekliyoruz.
Takvim, 30 Ağustos 2006
|