Lübnan’a asker göndermek veya göndermemek demek, Lübnan’dan öte Ortadoğu ile ilgili hemen her şeyi konuşmak demek. Sonunda iş, bir hayırseverlikten ibaret değil, bir stratejik santrançta taş oynatmak.
-Halkımız, olsa olsa, Lübnan’daki İsrail vahşetini bir ölçüde tamir edecek bir misyonla asker göndermeye sıcak bakacak. Halkın durduğu yerden baktığınızda, asker çatışmaya girmesin, Lübnan’dan asker cenazesi gelmesin, asker İsrail - Amerika hesaplarına alet olmasın, yani Hizbullah’la çatışmasın, sürmesi ihtimal dahilinde olan, hatta BMGK’nin ateşkes kararından sonra dahi kesilmeyen İsrail saldırılarına meşruiyyet kazandıran bir misyon tanımı olmasın gibi bir çerçeve görüyorsunuz.
-Amerika - İsrail açısından ve onun BMGK ateşkes kararına yansıyan çerçeveden baktığınızda ise Barış Gücü’nün görevi öncelikle Hizbullah’ı silahtan arındırmak.
-Ateşkes kararı, Lübnan’a İran - Suriye üzerinden silah- mühimmat sevkinin önlenmesini öngörüyor. Bu da Amerika - İsrail hesabı. Türkiye, daha şimdiden İran uçaklarını indirip kontrol etmeye başladı ve bunun tepkileri de içerde oluşmaya başladı. “savaş sırasında İncirlik’ten çıkanlar ne idi ve Türkiye bunları neden kontrol etmedi?” sorusu henüz hükümettten herhangi bir cevaba kavuşmadı.
- Lübnan’daki çatışma, bölgede arttığı varsayılan İran ve Şii nüfuzunun kontrol edilmesine yönelik bir anlam mı taşıyor, bu nüfuz artışından tedirgin olan bölge ülkeleri arasında bir ittifak oluşması çalışmaları mı sürüyor?
-Suudi Kralı’nın Türkiye’ye gelmesinin böyle bir çalışma ile ilgisi var mı, Türkiye’nin Lübnan’daki girişimleri böyle bir tedirginlikle alakalı mı?
-Türkiye’nin Amerika - İsrail ilişkileri, “Şii Nüfuzu”na karşı bir işbirliği anlamı taşıyor mu, böyle bir işbirliği gerçekçi mi, Türkiye’nin PKK konusunda İran’la yürüttüğü işbirliği ile, Amerika ile yürümeyen işbirliği “Şii nüfuzu” bağlamında nasıl buluşuyor veya ayrışıyor, Türkiye bölgede bir Amerikan - İsrail nüfuz artışını, Şii nüfuz artışına ne kadar tercih eder, bundan nasıl bir stratejik çıkar bulur?
-Bölgede bir Şii nüfuzu, ne kadar gerçekçidir, İran’ın etkinliği açısından ne anlam taşır, bir mezheb etkinliği midir bu, yoksa İran ulusal çıkarlarının korunması mıdır, Hizbullah ne kadar İran nüfuzu demektir?
Bölge halklarının (Türkiye dahil) Amerika - İsrail kuvvetleri ile çatışan bütün güçlere, mezheb farkı gözetmeksizin sahip çıkmasının anlamı nedir, bunu Ankara nasıl okur?
-Büyük Ortadoğu Projesi adı altında yürüyen Amerika - İngiltere - İsrail operasyonunun bölgede nihai anlamda kabul görme şansı yüzde kaçtır?
-Bölgenin demokratikleştirilmesi kendi içinde mi olacaktır, yoksa böyle bir dış süper koalisyonun marifeti ile mi, böyle bir dış süper koalisyonun bir yandan “demokratikleşme söylemi”ni sürdürürken, diğer yandan, demokratik süreçte iktidara yürüyen gruplara terörist muamelesi yapması ve onları dışlaması bölge halkları nezdinde nasıl karşılanacaktır?
-Suudi Arabistan’da Hizbullah konusunda verilen aleyhte bir fetva, tüm İslam dünyasında, Sünniler tarafından bile tepki ile karşılandı, bu durumda uzun vadede, mezhebi ayrılıklar, bölgenin islami onurunu savunma psikolojisinin gerisine düşecek gibi görünüyor, bu nasıl bir vakum oluşturacaktır?
-Şu an Türkiye’de iktidarda bulunan Ak Parti kadroları, Büyük Ortadoğu Projesi devreye girdiğinden bu yana Amerika ve İsrail’le yürüttükleri ilişkilerden ne kadar memnundurlar, bu ilişki bölgenin başına bela olmuş bir süper güç ve yandaşları ile sürdürülmek zorunda kalınan ve “bela savma”yı öngören zoraki bir ilişki gibi görülmekte midir, TBMM’de her nasılsa kurulan ve her nasılsa yüzlerce kişiye ulaşan İsrail’le Dostluk Grubu’ndan halkın tepkileri sonucu sapır sapır istifalar olurken İsrail’le sürdürülen Savunma İşbirliği Anlaşması nasıl durmaktadır? İsrail’le birlikte yapılan askeri tatbikatlar konusunda hükümet ne düşünmektedir? Şu sıralar Konya semalarında böyle bir tatbikat olsaydı ve İsrail uçakları Lübnan’ı bombalamaya devam etseydi, Türkiye’nin bölgedeki imajı nasıl olurdu?
-Amerika’nın Irak’ta kimi zaman Talabani - Barzani, kimi zaman PKK üzerinden yürüttüğü “Kürt politikası”, Türkiye’yi bölgede kendi inisiyatifinde tutmak için sürdürdüğü bir şantaj denkleminden ibaret olabilir mi?
-Amerika - İngiltere - İsrail koalisyonu tarafından sürdürülen, zaman zaman BM ‘nin araç olarak kullanılabildiği operasyon, bir süre sonra İran ve Suriye’yi sıcak çatışmanın hedefi haline getirirse, Türkiye nerede duracaktır?
-Türkiye İslam dünyası ile ilişkiler yanında Amerika ve Avrupa ilişkilerini nasıl bir dengede sürdürebilir?
-Büyük Ortadoğu Projesi eğer, birinci, ikinci dünya savaşları, soğuk savaş sonrasında oluşturulan bölgesel yapıyı yeniden dizayn etmenin adı ise, Türkiye, Amerika’nın böyle hazır bir projesi olduğunu düşünmekte midir, Amerika merkezli haritalar ne anlama gelmektedir, Evanjelist tasarımlar ile İsrail ilişkilerinden doğan Ortadoğu vizyonu ile Türkiye’nin Amerika ile geliştirmeye çalıştığı Ortak Vizyon nerede buluşup, nerede ayrılmaktadır?
-Ak Parti’nin dış politika açılımlarını, içerdeki meşruiyyet sıkıntısı ne oranda etkilemektedir? Bu noktada Amerika’nın yaklaşımları nedir? Ak Parti neye nereye kadar evet veya hayır diyebilir? Ak Parti kadroları, meşruiyyet çerçevesinde yapılan değerlendirmeyi hangi oranda yaralayıcı ve anlamsız bulmaktadır?
-Türkiye, Ak Parti hükümeti, Ortadoğu’nun mevcut kuşatılmışlığı içinden, İslam dünyası ve Türkiye adına daha iyi dünyalar çıkarmak gibi bir arayış içinde midir?
-Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Mısır gibi ayrı uçlarda gösterilen İslam ülkelerinin herhangi bir vadede ortak vizyonlar üretme gibi bir arayışları olamaz mı?
Bunlar ve öteki sorular...
“Lübnanlar var Lübnan içinde” dedirtecek bir hesaplar dünyasını sergiliyor.
Lübnan işi sadece “Orada olalım, olmayalım” kadar yalın bir iş değil.
Politika oluşturanlar, gerçekten zor tercihler karşısında bulunuyor. Onlara derin bir basiret dilemek gerekiyor.
ahmettasgetiren.com.tr, 23.8.2006
|