Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Ağustos 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Yeter artık

Şimdi de İpek Çalışlar’ın “Latife Hanım” kitabına dava açılmış. İddia, kitapta anlatılan bazı olaylar dolayısıyla Atatürk’e hakaret edildiği şeklinde.

Bu davayı açanların, böyle davaların açılmasını doğru bulanların kavramadığı birçok şey var. Bunlardan biri Atatürk’le ilgili.

Birileri hâlâ Atatürk’ü korumak bahanesiyle ona en büyük zararları verdiklerini anlamıyor. (...)

Bu kafadakiler, ayrıca Atatürk ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarıyla ilgili gerçek kaynakları hiç bilmiyor. Onlara burada bir gerçek Atatürkçülük dersi vermenin gereği yok. Ama Atatürk’e yaptıkları kötülükleri hep hatırlamak gerekiyor ki, bu yanlışlara bundan sonra düşülmesin.

“Latife Hanım” kitabında anlatılan bir olaydan yola çıkarak Atatürk’e hakaret tespit etmek Atatürk’e yapılacak kötülüklerin son örneğidir.

***

Son dönemde yine kitaba, yazıya, bilgiye karşı bir hareketlenme görülüyor. Gazetecilere, yazarlara davalar açılıyor, mahkûm ediliyorlar.

Hatta Amerikalı bir bilim adamına bile dava açılıyor.

Bu, mutluluklarını karanlıkta bulan güçlerin yeni bir kalkışmasıdır.

Bunlar, Türkiye’yi karanlıkta bırakmak isteyenlerin kurduğu ve kendilerine ister solcu, ister milliyetçi, ister Atatürkçü, ister tarikatçı desinler, aslında ruhları birbirinden farksız çevrelerin oluşturduğu muhafazakâr cephenin son çabalarıdır.

Birileri diyecek ki: “Savcılar, yargıçlar ne yapsın, kanunlarda bu madde var, onlar da yasalara göre hareket etmek zorunda...”

“Latife Hanım” kitabını yarım gözle okuyan birisi bile, bu kitabın Atatürk’e hakaretle yakından uzaktan bir ilişkisi olamayacağını kolaylıkla anlar.

Tabii ki anlamak istiyorsa.

***

Türkiye için batılı bir demokrasiyi fazla lüks bulanlar zaman zaman çeşitli yıldırma harekâtlarına girişirler. Bunun için de değişik yöntemler kullanırlar.

Ne yazık ki bu yıldırma harekâtlarına karşı çıkan bir siyasi cesaret de ortada pek görünmez.

Herkesin kendisi için özgürlük ve demokrasi istediği, aynı hakkı başkalarına tanımaktaysa pek gönülsüz olduğu ve bu durumun toplumun çok değişik kesimlerine sindiği bir ortamda gerçek demokrasiyi beklemek Godot’yu beklemek gibi bir şey oluyor.

Vatan, 19.8.2006

Okay GÖNENSİN

20.08.2006


 

Yasakların ardındaki zihniyet

Türkiye düşünce ve ifade özgürlüğü alanında çok patinaj yapan, insanı zaman zaman derin karamsarlıklara sürükleyebilecek bir ülke. Öyle şeyler oluyor, öyle davalar açılıyor ki, insanın inanası gelmiyor.

Elif Şafak’ın ‘Baba ve Piç’ adlı romanı hakkında roman kahramanlarının birbirlerine söyledikleri sözler yüzünden dava açılması bunlardan biriydi. Şimdi bunlara İpek Çalışlar’a ‘Latife Hanım’ adlı kitabından dolayı dava açılması eklendi. Elif Şafak, roman kişilerinden birinin söyledikleri yüzünden TCK 301’den, yani ‘Türklüğe hakaret’ten yargılanıyor. İpek Çalışlar’ın suçu ise kitapta yer verilen bir iddia nedeniyle Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu ihlal etmek ve ‘Atatürk’ün manevi şahsiyetine hakaret’ imiş.

Her iki davada da mahkemelerin doğru olan kararı vereceklerine en ufak şüphem yok. Beni ilgilendiren şey davaların içeriği değil, düşünce ve ifadeyi suç olarak gören zihniyetin toplum içindeki yaygınlığı. Çünkü, bu gibi davalar genellikle savcıların inisiyatifiyle değil, birilerinin ihbarı, gerekirse birkaç kez ihbarı üzerine açılıyor.

Suç duyurusunda bulunan insanlar, karşı çıktıkları düşünceyi, demokrasilerde bekleneceği üzere, karşıt görüş ve kanıtlarla yanıtlayıp çürütmek yerine, yazarını hapse attırmak için savcılığa başvurmayı tercih ediyorlar. Acaba niye böyle yapıyorlar? Kendi görüş ve kanıtlarına güvenmedikleri için mi? Düşüncelerden çok onları söyleyen insanlardan nefret ettikleri için mi? Bir gözdağı ortamı yaratarak bazı konuların tabu olarak kalmasını istedikleri için mi?

Peki, özgürce tartışılamayan konularda gerçekler nasıl ortaya çıkacak? ‘Hürriyet şairi’ Namık Kemal bundan 125 yıl kadar önce, hakikat kıvılcımlarının farklı fikirlerin çarpışmasından çıkacağını ilan etmişti. Farklı fikirde olanlar hapse atılıyorsa bu kıvılcımlar nereden çıkacak? Bizim yasakçılar Namık Kemal’in bile gerisine düşmüş olmuyorlar mı? Düşüncenin ifadesini cezalandırılması gereken bir suç sayan zihniyet, toplumsal bilimler tarafından çoktan aşılmış bir paradigmaya dayanıyor. Bu paradigmaya göre, ‘yanlış’ fikirler zehirli iğnelere benzerler. Zerk edildikleri insanları hemen mahvederler. O yüzden insanların ne okuduğunu, gördüğünü, duyduğunu sıkı sıkıya kontrol etmek gerekir. Oysa günümüzde egemen olan paradigma hiç de o görüşte değildir. Toplumbilimciler, tam tersine, insanların farklı fikirlerle karşılaşmasının onlarda hemen düşünce değişikliği yaratmayacağını, hatta bağışıklıklar oluşturacağını savunurlar. Tek tük istisnalar dışında, farklı düşüncelere zehirli iğneler olarak değil, vitaminli iğneleri gözüyle bakarlar.

Dünyanın en zengin ülkelerinin aynı zamanda en özgür ülkeleri olması boşuna değildir.

İnsanları kandırmanın en garantili yolu, tabu ve yasaklarla, kafalarda bilgi boşlukları bırakmaktır.

Radikal, 19.8.2006

Haluk ŞAHİN

20.08.2006


 

AKP, Tel Aviv’le ortak mı hareket ediyor?

‘Ankara, özellikle de AKP’nin bazı ileri gelenleri, Ortadoğu politikalarının hayata geçirilmesi yolunda bundan böyle Telaviv’le ortak hareket etme hatta daha fazlası Telaviv ne derse yapma kararı mı’ aldı?! Son birkaç günlük gelişmelere bakalım; ‘Ankara, İsrail’den-Telaviv’den gelen ‘Hizbullah’a roket taşıyor’ ihbarı üzerine 27 Temmuz ve 8 Ağustos’ta 2 İran uçağını Diyarbakır Havaalanı’na indirdi. Her iki olayda da uçakta yapılan kontrollerde herhangi bir silah bulunamadı. Bunun üzerine İran’a ait uçakların kalkışına izin verildi.’ İsrail, talimat pardon ihbar gönderiyor, biz anında gereğini yapıyoruz. Diğer yanda... Bazı Türk milletvekilleri bas bas bağırıp, soru önergesi veriyorlar, ama onların ihbarına İsrail’in talimatına pardon ihbarına gösterilen hassasiyetle yaklaşılmıyor. Milletvekillerimiz diyorlar ki; ‘Son günlerde İncirlik Üssü’nden, bazı askeri mühimmatın, Taşucu Limanı’na taşındığına tanık oluyoruz. ABD Hava Kuvvetleri’ne ait patlayıcıların olduğu iddia edilen bu mühimmatın, nereye ve hangi amaçla gittiğinin net olarak ortaya çıkması gerekir.’ 1 hafta geçti, cevap yok, nedense?! Rehavet içindeki Ankara’da şu günlerde garip-gizli bir hareketlilik var, duyduklarıma bakılırsa ABD Ankara Büyükelçiliği’nin ‘ilgili masaları’ tıpkı 1 Mart tezkere döneminde olduğu gibi hummalı bir lobi faaliyeti başlatmış durumda. Lübnan’a Türkiye’nin asker göndermesini isteyen ilgili masaların sorumluları, yeni tezkereye muhalefeti söz konusu olabilecek özellikle AKP’deki karşı duruşlu milletvekillerini şimdiden yakın markaja almışlar, yemek davetleri, özel görüşmeler, sıcak turlar... Washington, Erdoğan’dan bu defa yumruğunu masaya vurmasını ve vekillerinin 1 Mart’ta olduğu gibi kontrol dışı davranmalarını önlemesini istiyor. AL-VER politikasının diğer ucunda ne var artık tahmin ediyorsunuzdur; KÖŞK yolunda...

Akşam, 18.8.2006

Güler KÖMÜRCÜ

20.08.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004