Ahmet Davutoğlu, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a Başbakan Tayyip Erdoğan’dan mesaj götürmesiyle bir kez daha haber konusu oldu. Washington’da Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile ortak basın toplantısı sırasında, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, bu teması ve Türkiye’nin İsrail-Filistin arasındaki son ihtilafta oynadığı rolü övdü. Bu övgü, uluslararası haber ajansalarına konu oldu.
Davutoğlu’nun Şam’da Esad ile görüşürken, İsrail’in hedef listesinde ilk sırada yer alan Hamas lideri Halid Meşal ile buluşup buluşmadığı konusu, uluslararası basının ilgisinde pek olmadı. Bir istisna, Associated Press’in önceki günkü haberinin alt sıralarında adı verilmeyen bir Filistinli yetkiliye dayandırılan cümle oldu.
Türk basınındaki asıl konu ise, Davutoğlu’nun Meşal’le görüşmesi idi. Başbakan’ın Basın Sözcüsü Akif Beki, dün böyle bir görüşme olmadığını bir kez daha açıkladı. Davutoğlu’nun Şam’daki temasının Hamas’a bağlı grupların İsrailli rehin onbaşının serbest kalmasına, buna karşılık İsrail’in rehin aldığı Hamas’lı bakan ve milletvekillerini serbest bırakmasına yol açıp açmayacağından çok, Meşal’la görüşüp görüşmediği Türkiye’de ilgi odağı oldu.
Bunun üzerine bir de Davutoğlu’nun Beşar ile görüşme sırasında Şam Büyükelçisi Halit Çevik’i dışarı çıkarttırdığı haberi geldi. Bu, doğruysa büyük bir skandal sayılırdı. Başbakan’ın dış politika danışmanı, Türkiye’nin Ortadoğu politikasını, genel olarak dış politikasını bu kadar ilgilendiren bir konuda Dışişleri’nden bir şey mi saklıyordu? Bu, doğruysa, kabul edilemezdi.
Davutoğlu ile dün Gül ile birlikte Washington Post gazetesine giderken telefonla konuşup bunları sordum. Aldığım yanıtları yazıyorum:
“Temasların sonuç getirip getirmeyeceği konusunda bir şey söyleyemem. Söylemem de doğru olmaz. Devam eden bir süreç var.
Başka görüşmeler de yapılabilir. Sonuç almadan bir şey söylemek süreci baltalayabilir.”
“Meşal ile görüşmediğimi size demeç olarak söyleyemem. Başbakan ve Dışişleri Bakanı ile Şam teması konusunda bütün açıklamaların kendileri tarafından yapılması konusunda konuştuk. Başbakanlık bu konuda açıklama yapacak. (Bu konuşmadan kısa süre sonra Beki’nin açıklaması geldi-MY)”
“Ancak Büyükelçi Çevik’i Beşar’ın yanından çıkarttığım iddiaları, şahsımı da ilgilendiriyor; dolayısıyla o sorunuzu yanıtlamak isterim. Ortada ne uluslararası teamüle, ne de devlet geleneğimize aykırı bir durum var. Önceden görüşmenin nasıl yapılacağını belirlemeleri konusunda haber gönderdik. Halit bey benim yakın dostum; yolda giderken kendisiyle değerlendirdik. Esad’ın yanında heyet olursa, onlar da sonuna dek kalacak, yoksa bir süre sonra duruma göre davranacaklardı.
“Esad’ın yanına girdiğimizde tek başınaydı. Yani gözünüzün önüne getirirseniz, karşıda tek başına devlet başkanı oturuyor, biz altı kişilik heyet halindeyiz. Buna karşın biz heyet olarak oturduk ve uzun uzun durumu anlattık. Bir süre sonra, kısa bir sessizlik oldu; Halit bey biz çıkalım gibi bir işaretle izin isteyip bizi yalnız bıraktı. yaptığı doğruydu, belki kalması nezaketsizlik olabilirdi.
“Neticede bu Türkiye-Suriye ikili ilişkisi değil. Doğrudan devlet başkanına iletilen bir mesaj. Kaldı ki, çıkar çıkmaz otele gidip Halit beye her şeyi aktardım, o da olması gerektiği gibi Dışişleri’ne telgraf çekti.
“Ancak nedense benim Dışişleri ile hasımmış gibi gösterilmem sık sık söz konusu oluyor. Artık gına geldi. Ben de büyükelçiyim. Beni de Cumhurbaşkanı atadı. Ben de devlet memurluğunun sorumluluklarını üstlendim. Devlet terbiyesine aykırı bir şey yapmıyorum. Benim de bir sabrım var. Artık buna bir son vermek lazım.”
Davutoğlu’nun yazılmak üzere söyledikleri bu kadar. Ankara, bir süredir, dünya kamuoyu dikkatinin Irak’tan Filistin, İran gibi konulara kaymasından rahatsız. Bu amaçla bu iki konuda devreye girmeye, yangının söndürülmesine katkı vermeye çalışıyor. Çünkü asıl konu tekrar Irak olur ve Irak çözüm yoluna girerse, Türkiye’nin asıl sorunu olan PKK ve Kürt ayrılıkçılığıyla mücadelede mesafe alınabilecek. Zor bir diplomasi. Davutoğlu’da kritik görevler üstleniyor. Bu görevleri yürütürken haksız yere hedef tahtasına konulmaktan yakınıyor. Haklı olabilir.
Belki de çaresi, kamuoyunu basını zamanında ve yeterli bilgilendirmektir? Olabilir mi?
Radikal, 7 Temmuz 2006
|