İstanbul’da Cumhuriyet gazetesine, ardında da 17 Mayıs tarihinde Danıştay’a kanlı saldırıyı düzenlediği suçlamalarıyla tutuklanan Avukat Alparslan Arslan, eyleminin hemen ardından Ankara Terörle Mücadele uzmanlarınca yapılan ilk sorgusunda, kimi sorulara yanıt vermeyi yeğlerken, kimilerini de yanıtsız bırakmıştı.
Arslan’ın yanıtsız bıraktığı pek çok sorudan biri de, Danıştay saldırısında kullandığı Glock marka silah ile 14 milimetre çapındaki silahı, nasıl ve kim ya da kimlerden temin ettiği idi.
O dönem görüştüğüm bir terör uzmanı, Arslan’ın kimi soruları yanıtsız bırakmasının nedenlerini sorduğumda, “Bu tür cinayeti işleyen insanlar, bilinmek istenenleri, kendi vermek istedikleri fotoğrafı ortaya koyar, önemli olan sorgulamada bu kişilerin gerçek fotoğrafına ulaşılması çabasının gösterilmesi” yanıtını vermişti.
Ama Arslan, aradan bir aydan fazla bir zaman geçtikten sonra bu hafta içinde, kendiliğinden ifade vermeye karar verdi ve silahları kimden aldığını itiraf etti.
Arslan’ın ifadeleri doğrultusunda harekete geçen polis, silahları Arslan’a sattığını itiraf eden ve Mardin’de kamyon şoförlüğü yaptığı ve daha önce de silah ticareti nedeniyle suç kaydının bulunduğu bildirilen Aykut Metin adlı kişiyi yakalayarak, önceki gün tutukladı.
Peki Arslan, ilk sorgulamasında yanıt vermediği sorulardan bazılarına şimdi hem de kendi isteğiyle niye yanıt verme arayışına girdi? Bu soruya olası yanıt, yine bir terör uzmanından geliyor. Bu uzman şöyle diyor;
“Ya kendisine, uzantılarının vadettiği bir şeyler olduğu için, ‘Bakın bende şu bilgiler de var’ deyip, karanlıkta kalan bazı sorulara peyder pey yanıt verip, polisi oyalamak istiyor. Ya da saldırılar için talimat aldığı kişilerin kendisini kollamadığı düşüncesiyle hayal kırıklığı içinde, daha önce yanıtsız bıraktığı bazı sorulara şimdi yanıt vermek istemiş olabilir.”
İlk sorgusunda, kimseden talimat almadığını da belirten Arslan’ın, kendi isteğiyle verdiği son ifadesinde, eylemleri için talimat almış olabileceği kişi ya da kişilerle ilgili bilgi vermediği anlaşılıyor.
Zanlı Arslan’ın, eylemlerini gerçekleştirdikten sonraki ilk sorgusunda, kimseden talimat almadığını belirtmekle birlikte, Danıştay’a saldırıdan bir gün önce ve eylem öncesi keşif yaptığı 16 Mayıs günü, esrarengiz bir kişi ile yaptığı telefon görüşmesinde, kodlu ve kısa elektronik mesajlaşma yöntemi ile haberleşmesi dikkat çekmişti. Arslan, mesajlaştığı bu kişiyi, “Kız kardeşim Elif,” diye tanımlamakla birlikte, mesajların içeriği, bu esrarengiz kişinin Elif olmadığını ortaya koyuyordu.
Evet, Arslan’ın “Çok önemli açıklamalarda bulunuyorum” diyerek yeniden ifade vermesiyle gelinen aşamada, gerek Danıştay gerekse Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılarda, olayın gerçek boyutunu aydınlatacak bilgilere henüz ulaşılmadığı anlaşılıyor.
Görüşlerini aldığım bazı Danıştay üyeleri, bu kanlı saldırının üstünün örtüleceği düşüncesinde. Ancak bazı uzmanlar, Türkiye’nin eskisinden farklı olarak, ortaya çıkartılan son çete olaylarında yaşanan bilgi kirliliğine rağmen, daha saydam bir toplum haline geldiğine işaret ederek, bu tür olaylar üzerindeki sis perdesinin kaldırılması yönünde göreceli bir irade oluştuğu kanısındalar.
Bu uzmanların iyimser görüşlerinin doğruluğunu, muvazzaf askerlerin de bulaştığı Atabeyler, Sauna, Danıştay gibi çeteleşme olayları üzerindeki sis perdesinin kaldırılması yolunda gerek sivil otorite, gerekse askerin ne ölçüde kararlı olduğunu zaman içinde görerek, test edeceğiz.
Bugün, 1 Temmuz 2006
|