|
|
|
TMK yürürlüğe girmesin |
Herhalde böylesi ilk kez oluyor: Adalet Bakanı Cemil Çiçek, çıkarılması için cansiperane çaba gösterdiği, her aşamasında “Başka ülkelerde daha ağırı var” söylemiyle gerekliliğini savunduğu Terörle Mücadele Yasası (TMY) Meclis’ten geçer geçmez farklı bir tavra büründü. Yasa kabul edildikten sonra kürsüye çıkarak söylediklerini okuyunuz: “Umarım bu kanun hiç uygulanmaz. Bu kanunun zorunluluğunu kabul edenler bile ‘Acaba haksız yere masumlara uygulanır mı’ endişesi taşıyor. Uygulayıcılar, Meclis iradesini ve kanun gerekçesini çok iyi özümsemeli, içlerine sindirmeli.” Aksine bir durumun devlet ile milletin arasını açacağını da söylemiş Cemil Çiçek...
Nur topu gibi bir TMY’mız var, ama Adalet Bakanı Çiçek’in tavrı, yasanın doğar doğmaz anasız-babasız kaldığına işaret ediyor... Böylesi ilk kez oluyor.
İktidar öyle bir duygu verir ki, iktidardakiler bulundukları konumun ebediyyen ellerinde kalacağını sanır. Yandaş kayırmaya dönük düzenlemeler yapar, kararlar alırken daha çok kendilerini ve taraftarlarını düşünür iktidardakiler; aleyhte çıkan karar ve yasalar ise ‘başkaları’ düşünülerek kotarılır. Buna en iyi örneklerden biri TMY; Ak Partililer, kendilerini ve kendileri gibi düşünenleri ‘terör’ sözcüğüyle aynı çizgide görmedikleri için yasaya parmak kaldırmakta tereddüt etmediler.
Oysa, doğru olan, ‘kendi’ saydığının yerine ‘başka’ olarak düşündüğünü, ‘başka’ diye düşündüğünün yerine de ‘kendini’ koyarak ve yarınlar düşünülerek davranılmasıdır. Özellikle TMY söz konusu olduğunda: TMY, çok esnek ve bulanık tanımlanmış ‘terör’ kavramına olağanüstü şiddetli yaptırımlar getiriyor; yazarı cezaevine gönderiyor, gazete kapatıyor, basan matbaaya el koyduruyor çünkü...
Belli ki, iktidar partisi milletvekilleri, bunu ‘başka’ saydıkları ve teröre bulaştıklarına inandıkları kişiler ve yayın organları için uygulanacak bir yasa olarak görüyorlar. Nasılsa kendileri iktidardalar ve ebediyyen iktidarda kalacaklar ya, keserin yarın kendilerine döneceğini asla düşünmüyorlar. Oysa, yasa çıkarırken, zihinlerindeki ‘başka’ ile ‘kendi’ hanelerine yazdıkları isimlere yer değiştirselerdi, ne kadar tehlikeli bir iş yaptıklarını anlayabilirlerdi.
Buna ‘empati’ dendiğini biliyorsunuz. TMY’nda cezalandırılması öngörülen yayın organları, milletvekillerinin zihninde bir isme sahip; “O gazete cezalandırılırsa cezalandırılsın” diye düşündükleri belli. Bir an için ‘empati’ yapmadıkları, “Acaba hergün okuduğum gazete de çıkmasını sağladığım bu yasayla kapatılabilir, sevdiğim yazarlar cezaevine gönderilebilir, matbaasına el konulabilir mi?” diye hiç mi hiç düşünmedikleri anlaşılıyor milletvekillerinin... TMY herkesi müthiş rahatsız etmesi gereken tuzaklarla dolu. İyi niyetli olmayan bir savcı bu yasaya dayanarak demokrasi mücadelesi verenler için de ‘terör’ dâvâsı açabilir; yasanın lâfzıyla kendisini bağımlı sayan her mahkeme hak ve özgürlükler alanına giren konularda kalem oynatanları cezalandırabilir.
Adalet Bakanı Çiçek’in, “Umarım bu kanun hiç uygulanmaz” demesi Meclis’in iradesine saygısızlık değil mi?
İleriye dönük iddiaya girmek istemem, ama iddiaya girecekleri anlayışla karşılamaya hazırım: Ak Parti tarafından çıkarılan bu yasa, ileride, Ak Parti iktidardayken veya daha sonra, cezalandırılacağı bir an bile akıldan geçirilmemiş yayın organlarını ve kalem erbabını susturmak için kullanılabilir. Daha doğuşunda ana-babasının reddettiği bir çocuğun geleceğiyle ilgili iddiayı kazanma şansı bayağı yüksektir.
Demokrasiye, hak ve özgürlüklere aykırı olan bu yasa, özellikle Adalet Bakanı Çiçek’in araya mesafe koymasından sonra, bir yol bulunarak, yürürlüğe konulmamalıdır.
Yeni Şafak, 1 Temmuz
|
Fehmi KORU
02.07.2006
|
|
|
Kararlılık testi |
İstanbul’da Cumhuriyet gazetesine, ardında da 17 Mayıs tarihinde Danıştay’a kanlı saldırıyı düzenlediği suçlamalarıyla tutuklanan Avukat Alparslan Arslan, eyleminin hemen ardından Ankara Terörle Mücadele uzmanlarınca yapılan ilk sorgusunda, kimi sorulara yanıt vermeyi yeğlerken, kimilerini de yanıtsız bırakmıştı.
Arslan’ın yanıtsız bıraktığı pek çok sorudan biri de, Danıştay saldırısında kullandığı Glock marka silah ile 14 milimetre çapındaki silahı, nasıl ve kim ya da kimlerden temin ettiği idi.
O dönem görüştüğüm bir terör uzmanı, Arslan’ın kimi soruları yanıtsız bırakmasının nedenlerini sorduğumda, “Bu tür cinayeti işleyen insanlar, bilinmek istenenleri, kendi vermek istedikleri fotoğrafı ortaya koyar, önemli olan sorgulamada bu kişilerin gerçek fotoğrafına ulaşılması çabasının gösterilmesi” yanıtını vermişti.
Ama Arslan, aradan bir aydan fazla bir zaman geçtikten sonra bu hafta içinde, kendiliğinden ifade vermeye karar verdi ve silahları kimden aldığını itiraf etti.
Arslan’ın ifadeleri doğrultusunda harekete geçen polis, silahları Arslan’a sattığını itiraf eden ve Mardin’de kamyon şoförlüğü yaptığı ve daha önce de silah ticareti nedeniyle suç kaydının bulunduğu bildirilen Aykut Metin adlı kişiyi yakalayarak, önceki gün tutukladı.
Peki Arslan, ilk sorgulamasında yanıt vermediği sorulardan bazılarına şimdi hem de kendi isteğiyle niye yanıt verme arayışına girdi? Bu soruya olası yanıt, yine bir terör uzmanından geliyor. Bu uzman şöyle diyor;
“Ya kendisine, uzantılarının vadettiği bir şeyler olduğu için, ‘Bakın bende şu bilgiler de var’ deyip, karanlıkta kalan bazı sorulara peyder pey yanıt verip, polisi oyalamak istiyor. Ya da saldırılar için talimat aldığı kişilerin kendisini kollamadığı düşüncesiyle hayal kırıklığı içinde, daha önce yanıtsız bıraktığı bazı sorulara şimdi yanıt vermek istemiş olabilir.”
İlk sorgusunda, kimseden talimat almadığını da belirten Arslan’ın, kendi isteğiyle verdiği son ifadesinde, eylemleri için talimat almış olabileceği kişi ya da kişilerle ilgili bilgi vermediği anlaşılıyor.
Zanlı Arslan’ın, eylemlerini gerçekleştirdikten sonraki ilk sorgusunda, kimseden talimat almadığını belirtmekle birlikte, Danıştay’a saldırıdan bir gün önce ve eylem öncesi keşif yaptığı 16 Mayıs günü, esrarengiz bir kişi ile yaptığı telefon görüşmesinde, kodlu ve kısa elektronik mesajlaşma yöntemi ile haberleşmesi dikkat çekmişti. Arslan, mesajlaştığı bu kişiyi, “Kız kardeşim Elif,” diye tanımlamakla birlikte, mesajların içeriği, bu esrarengiz kişinin Elif olmadığını ortaya koyuyordu.
Evet, Arslan’ın “Çok önemli açıklamalarda bulunuyorum” diyerek yeniden ifade vermesiyle gelinen aşamada, gerek Danıştay gerekse Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılarda, olayın gerçek boyutunu aydınlatacak bilgilere henüz ulaşılmadığı anlaşılıyor.
Görüşlerini aldığım bazı Danıştay üyeleri, bu kanlı saldırının üstünün örtüleceği düşüncesinde. Ancak bazı uzmanlar, Türkiye’nin eskisinden farklı olarak, ortaya çıkartılan son çete olaylarında yaşanan bilgi kirliliğine rağmen, daha saydam bir toplum haline geldiğine işaret ederek, bu tür olaylar üzerindeki sis perdesinin kaldırılması yönünde göreceli bir irade oluştuğu kanısındalar.
Bu uzmanların iyimser görüşlerinin doğruluğunu, muvazzaf askerlerin de bulaştığı Atabeyler, Sauna, Danıştay gibi çeteleşme olayları üzerindeki sis perdesinin kaldırılması yolunda gerek sivil otorite, gerekse askerin ne ölçüde kararlı olduğunu zaman içinde görerek, test edeceğiz.
Bugün, 1 Temmuz 2006
|
Lale SARIİBRAHİMOĞLU
02.07.2006
|
|
|
DYP, iktidarın alternatifi |
DYP lideri Mehmet Ağar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ağabeyinin cenaze törenine katılmasının siyasi yorumlara yol açmasından rahatsızlık duymuş, şöyle diyor:
“Benim cenazeye katılmam insani bir görevdi. Bundan siyasi sonuçlar çıkarmak yanlış. Acıyı paylaşmak istedim. Hepsi bu. Buradan hareketle DYP ile AKP arasında siyasi yorumlar yapmak doğru değil.”
Ağar, şu değerlendirmeyi yaptı:
“DYP kendi iddiası ve çizgisi doğrultusunda tek başına iktidarı hedefleyerek yola çıktı ve hızla mesafe alıyor. Bizim hedefimiz tek başına iktidardır.”
‘Önyargımız yok’
Ağar, hiçbir partiye karşı önyargılı olmadıklarını vurguladıktan sonra şöyle devam etti:
“Hedefimiz elbette tek başına bir iktidardır. Ama seçim sonrasında ortaya çıkacak tabloyla ilgili olarak da önyargılı bir tutumumuz olamaz.
Şununla koalisyon yaparız, bununla yapmayız gibi bir peşin hükmümüz olmaz.”
Çankaya
DYP lideri, cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili olarak ise, kimseye bir taahhütleri olmadığını vurguladı. Ağar’a göre, Türkiye’nin Çankaya’dan önce bir hükümet sorunu var. Ağar’ın yaklaşımı şöyle:
“Şimdi tartışmalar cumhurbaşkanlığı üzerinde yoğunlaştırılıyor ama bize göre bu yanlış. Çünkü Türkiye’nin öncelikli sorunu Çankaya değil, hükümettir.
Türkiye bu hükümetle yönetilemiyor. Önce hükümet sorununun çözülmesi gerekiyor ki, bunun yolu seçimdir. Türkiye seçim şartlarına girmiştir, halkın istediği sandıktır.”
‘Husumet değil rekabet’
DYP lideri Ağar, AKP’nin alternatifinin DYP olduğunun artık kamuoyunca da anlaşıldığını öne sürerek şu yorumu yaptı:
“Bizim tek rakibimiz AKP’dir. Ama biz siyaseti husumet anlayışıyla değil rekabet anlayışıyla yapıyoruz. Bizim için esas olan, husumet değil, düzeyli rekabettir. Bu anlayışımızın ve tutumumuzun karşılığını da halkımızdan görüyoruz. Vatandaş her şeyin farkında. Bir an önce sorunlarının çözülmesini istiyor, bunun da sandıktan geçtiğini biliyor. Mitinglerimizde meydanların dili bunu söylüyor.”
‘Tıkanma var’
Ağar, ülkenin temel sorunlarının çözümünde olduğu gibi, Avrupa Birliği ve Kıbrıs konularında da ciddi tıkanmalar yaşandığını vurgulayarak değerlendirmesini şöyle bitirdi:
“Hükümet kendi taahhütleriyle kendi ayağını bağladı. Önüne engeller koydu. Şimdi o taahhütleri sanki kendisi yapmamış gibi aynı konuları direnç alanları gibi sunuyor. Başta Kıbrıs olmak üzere sanki bu önemli konularda AB’ye direnmiş gibi. Oysa direnmediğini kendileri de bütün dünya da biliyor. Hal böyleyken şimdi çıkıp hep taviz verdiği konularda direniyormuş gibi yapması garip kaçıyor. Ama halkın bunu da anladığından hiç kuşkum yok. Halk rol yapanla yapmayanı ayırt ediyor. Şimdi direnç gösteriyorlarmış gibi yaptıkları konulardaki bütün tavizleri ve taahhütleri veren kendileridir. Kimseyi kandırmasınlar.”
Ağar’a göre, Türkiye önce hükümet sorununu, sonra cumhurbaşkanlığı sorununu çözmek zorunda...
Milliyet, 1 Temmuz 2006
|
Fikret BİL
02.07.2006
|
|
|
|