İnsanoğlu, kendisine verilen zekâ düzeyi ve sair yetenekleriyle ideal bir hayat serüveni hayali ve arzusu ile bir ömür sürecini geçirmektedir. Daha doğrusu, insanın dünyevî faaliyetlerindeki nihai hedefi mutluluğu yakalamaktır. Mutluluk ise iki yoldan biri ile elde edilebilmektedir. Bunlardan birincisi hayatta istediği her şeye sahip olmak ve tüm olumsuzluklardan uzak kalmaktır ki, bu mümkün değildir. Zira iktisadî anlamda insan ihtiyaçları sonsuz; ancak onları karşılayacak ihtiyaç maddeleri sınırlıdır (Nedret Kanunu). İkincisi ise kendisine hedefler belirlemek, bu hedeflere ulaşmada elinden gelen tüm çaba ve özveriyi sarfetmek ve sonucunu tevekkülle beklemektir ki, ideal olanı da budur.
Hayatta elde edilecek tüm başarıların veya başarısızlıkların % 90’ı içsel dinamiklerle; % 10’u ise dışsal dinamiklerle kazanılabilmektedir. Zira hayatın yüzde 10’u insanın başına gelen olaylardan oluşmakta; ancak yüzde 90’ı insanın bu olaylara gösterdiği tepkilere göre gelişmektedir. İnsan, olaylar karşısında sergileyeceği tepkilere göre hayatının karelerini renklendirmekte, olaylara bakış açısına ve değerlendirme şekline göre biçim verebilmektedir. Meselâ bir öğrencinin herhangi bir sınavdan düşük not alması karşısında sergileyeceği iki davranış biçimine odaklanalım:
Birincisi, hemen bir özeleştiri yaparak nerede yanlış yaptığını irdelemektir ki, bu davranış biçimi olumsuzluğu olumluya çevirmedeki % 90’lık kısmı oluşturmaktadır. Bu özeleştiri şöyle yapılmalıdır: “Acaba sınavdan önce bu ders için iyi bir not alma hedefi belirledim mi? Hedefi belirledikten sonra elimden geleni yaptım mı? Sınavdan önce sınava yönelik öncelikleri belirleyerek, bir takım zevklerden vazgeçtim mi?” şeklindeki bir sorgulamada olumsuz cevap alınıyorsa, bu sınavı geçmek için bunların tersini uygulama yoluna gidilmelidir. Yani kendisine bir not hedefi belirleyerek elinden geldiğince çalışıp çabalamak ve sonucunu tevekkülle beklemektir. Ancak bütün bu sorulara “evet” denilebiliyorsa, o halde “Beni başarısızlığa iten sebep ‘psikolojik bir durum’ mudur?” sorusu sorulmalıdır. Eğer psikolojik bir sıkıntı varsa o zaman bu psikolojik sıkıntının altında yatan sebepler ve stresörler tespit edilerek tedavisi yoluna gidilmelidir. İnsanı olumsuzluğa iten aile faktörü, çevresel faktörler ve sair sebepler % 10’luk kısmı oluşturmaktadır. İnsan bunlardan bir takım tedbirlerle sıyrılabilir.
İkincisi, olumsuz sonuç karşısında kendini salıvermek ve ümitsizlik bataklığına saplanmaktır ki, olumsuzluğu doğuran sebeplerin yine birinci sebepte olduğu gibi % 90’ını insanın kendi içsel saplantıları oluşturmaktadır, Yani “Ben bu işi başaramam, beceriksizin biriyim, bütün arkadaşlarım geçer ama ben geçemem; bu yüzden okumak istemiyorum” diyen bir insan, olumsuz bir yaklaşımla alması gereken tüm tedbirlerden vazgeçer, kendisini salıverir ve başarısızlığın girdabına girer. Bu girdap ömür boyu tüm karşısına çıkacak engellerde varlığını sürdürecek ve mutsuzluk sarmalında kıvranacaktır. Böyle bir durumdaki insanı bu halet-i ruhiyeden kurtarmak için diğer % 10’luk sebepler yetersiz kalacaktır. Zira başarı her şeyden önce insan odaklıdır. % 90’ı boş olan bir çuvalın %10’unun dolu olması ile dik durması mümkün değildir.
Yukarıda belirtilen her iki durumda da % 90’lık sebepler insanın kendisinden ve olaya bakış açısından kaynaklanmaktadır. Geriye kalan % 10’luk kısım ise dışsal sebeplerdir ki bu oran, olayların şekillenmesinde belirleyici bir sebep olamaz. Zira yüce Yaratıcı insana akıl, fikir, irade ve sair zihinsel melekeleri vermiş ve bunları kullanma yetkisini kendisine bırakmıştır. Bütün bunları gözardı ederek kaderi tenkit etmek ve kendisini bütün olumsuzluklarda sorumsuz görmek eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur.
|