Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Bir savcı daha...

Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya, içinde Kara Kuvvetleri Komutanı’nın da yer aldığı bir iddianame yazdı, bu meslek hayatına mal oldu.

Ardından internet sitelerinde, yargı mensuplarının adeta isyanına tanık olundu:

“Yargı bağımsızlığı bu muydu? Bundan sonra hangi savcı, bir asker kişi hakkında dava açabilirdi? Neden normal yargı sürecini işletmek ve iddianamenin iddiaları gerçeklere dayanmıyorsa yargı sürecinde ortaya çıkmasına imkan hazırlamak yerine, birilerini yargı dışına çekmek ve buna mukabil savcının ipini çekmek yargı bağımsızlığı ile bağdaşır mıydı?”

Sonra bir süre suskunluk oldu. Savcı’nın görevden alınma kararı Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)’na aitti. Bu karar yargıya açık değildi. HSYK’nın (tıpkı YAŞ kararları gibi) kararlarının yargı dışı olması da, bu kurulun bağımsızlığı da tartışılıyordu. Ancak HSYK’nın bağımsızlığı genelde siyasi otoritenin etkisi karşısında tartışılıyordu, askeri bürokrasinin HSYK’nın bağımsızlığını örtülü olarak etkileyebileceği gündeme gelmemişti ama işte Sarıkaya olayı, tam da böyle bir etki ortamında meydana gelmekteydi.

Benzeri bir olay Evren ve 12 Eylül darbecileri hakkında dava açan savcı Sacit Kayasu’nun başına gelmiş, o da görevden alınmıştı.

Buna rağmen Sarıkaya sonrası suskunluk fazla devam etmedi, bir başka savcı çıktı ortaya... Bu defa İzmir - Bayındır Savcısı Gültekin Avcı “Karanlık İlişkiler - Susurluk, Şemdinli ve Danıştay Olaylarının Şifresi” isimli kitabı ile gündeme girdi.

Gültekin Avcı çok daha net bir söylemle gündemdeydi. O, “Demokrasi oyununda imtiyazlı tanrılara ve tanrıların çocuklarına yer yoktur. Demokrasi oyunu sivillerin üstünlüğüne dayanır” diyordu.

Devam ediyordu:

“Ne Genelkurmay Başkanı savaş tanrısı Mars, ne de Kara Kuvvetleri Komutanı Güneş Tanrısı Ammon’dur!”

Çeteleşmeye dikkat çekiyordu. Kızılelma’nın Atabeyler’in, Ergenekon’un buzdağının yüzeydeki uzantısı olduğunu, derinde çok daha büyük bir askeri mekanizmanın bulunduğunu söylüyordu.

Ona göre “Ferhat Sarıkaya’nın ihracıyla Türkiye’de Cumhuriyet Savcılığı teşkilatları ihraç edilmişti... Bundan sonra hiçbir Cumhuriyet Savcısı, içerisinde askeri bir oluşumun bulunduğu izlenimi veren olayın üzerine gidemeyecekti.”

Savcı Gültekin Avcı, Danıştay olayını özel harp teknikleri kullanılarak gerçekleştirilen bir istikrarsızlaştırma eylemi olduğunu söylüyor, yeni bir 28 Şubat ortamı hazırlanmak istendiğini belirterek “Korkarım ki şiddet ve terör eylemleri devam edecektir” diyordu.

Sonra TBMM’yi göreve çağırıyordu:

“Atabeyler, Ergenekon, Yeşiller gibi oluşumların ortaya çıkarılması ve millet önünde teşhir edilmesi için, gerektiğinde TBMM tarafından atanabilecek ‘özel yetkili süper savcı’ gruplarının teşkil edilmesi gerekiyor. Bu savcıların emrinde silahlı güç bulunmalı, hayatları da güvence altına alınmalıdır.”

Sonra hükümetlere sesleniyordu:

“Hükümetler askerden korkmayı bırakmalı ve kararlı olmalıdır. Ordu kışlaya dönmeli, kendine tanınan alt ve üst limitleri iyi bilmeli ve ihlal etmemelidir. Burada en büyük sorumluluk tabiri caizse Allah’tan çok ordudan korkan siyasilerindir. Herhalde ordudan korktukları kadar Allah’tan korksalardı velayet makamına ererlerdi.” (Zaman - Turkuaz, Emine Dolmacı ile mülakat)

Evet...

Böylece bir savcı daha meydana çıkmış bulunuyor.

Hani zaman zaman “Genç subaylar rahatsız!” diye haberler yansır ya manşetlere, herhalde Yargı’nın nabzına bakıp “Savcılar rahatsız!” diye bir manşet yadırgatıcı olmazdı bugün.

Ama Savcı Avcı, “savcı rahatsızlığı”ndan öte şeyler söylüyor. Tabii ki duyulup duyulmayacağını tahmin etmek kolay değil. Ya da bu uyarıları duymak bile bir cesaret istiyor bugün Türkiye’de...

Ama bir savcı bunları seslendirerek en azından tarihe not düşmüş oluyor.

(...)

Ve yeni bir Savcı gündemi... “Ben de kamu adına söz söylüyorum” diyen bir ses...Yabana atılmayacak bir ses.

Türkiye önümüzdeki bir yıllık süreçte çok şeyler yaşayacak, dileriz hayırla sonuçlansın... Türkiye’yi bir kere daha tarihten koparmasın.

ahmettasgetiren.com.tr, 19.6.2006

Ahmet TAŞGETİREN

20.06.2006


 

Büyük uzlaşma mı? Peki neyin karşılığında?

Danıştay’a yönelik saldırının hemen sonrasında hükümetle genelkurmay arasında suyuzüne çıkan bilinen temel uyuşmazlıkların şimdilik gündemden uzaklaştığı ve gerilen ortamın yatışmış gibi olduğu hissediliyor.

Bu sakinleşme, kimilerinin yazdığı gibi askerlerin, ilk sinyalleri geçtiğimiz haftalarda ortaya çıkan (Bu uyarının bedeli Türk lirasının yaklaşık yüzde 20 değer kaybetmesi oldu) yeni ve vahim bir ekonomik krizin müsebbibi olmak istememesinden mi, yoksa Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı’nın içeriği kamuoyuna açıklanmayan görüşmesinden sonra sağlanan bir mutabakat gereğince mi oldu, tam olarak bilmiyoruz.

Buna rağmen, geçici de olsa böyle bir mutabakat seziliyor.

Hükümet açısından bunun en somut göstergesi bana göre, Şemdinli davasının göz göre göre örtbas edilmesi faaliyetine suskun kalınması şeklinde tezahür ediyor.

Ayrıca Danıştay saldırısı sonrasında ortaya çıkan silahlı kuvvetler kaynaklı çeşitli çetelerle ilgili haberlerin de bıçakla kesilmişcesine tedavülden kalktığını görüyoruz.

Sonra hükümetin, Başbakan Erdoğan’ın ağzından AB karşıtlarının yıllardır söylediği bazı sözleri tekrarlamış olması da oldukça önemli. Yakından takip edenlerin iyi bilmeleri gerekir:

Silahlı kuvvetlere çeşitli alanlarda ve çeşitli kuruluşlar aracılığı ile danışmanlık yapan bazı emekli büyükelçiler ve paşalar ne zamandır Türkiye’nin AB müzakerelerinden çekilmesini, görüşmeleri askıya almasını telkin ediyorlar. Erdoğan AB’ye yönelik son çıkışını, eğer Ankara kulislerinde dolaşan erken seçim söylentilerini teyit etmek için yapmışsa ve bu nedenle milliyetçi bazı partilerin ellerindeki AB silahını ellerinden almaya çalışıyorsa bu ayrı bir konu.

Ama geçici de olsa ortamın yumuşayabilmesi için böyle bir mutabakat yapılmışsa, yani çetelere bu nedenle göz yumuluyorsa çok yazık.

Yeni Şafak Şemdinli davasıyla ilgili olarak dün davanın en önemli sanığının Ankara’daki Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne gönderilmesiyle ilgili haberi şu başlıkla veriyordu:

“Kaya yargıdan kaçırılıyor mu?”

Öyle ya, Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın yakından tanıdığı Assubay Ali Kaya olayın başından beri bu çeşitli yöntemlerle korunmuyor mu?

Kaya’nın çeşitli vesilelerle korunması ve adeta yargılamadan kaçırılması başlı başına Şemdinli davasının ve kuşkusuz silahlı kuvvetler içindeki çeteleşme olayının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

GATA’ya öyle kolay kolay her sanık, her hükümlü sevkedilebilir mi?

Bu ülkenin askeri hapishanelerinde ölümcül hasta olan, ameliyata ve bakıma muhtaç olan bir yığın mahkum ve tutuklu değişik zamanlarda bırakın GATA’ya sevkedilmeyi, sıradan hastanalere, doktora bile gönderilmedikleri için yaşamlarını yitirmişken Assubay Ali Kaya’ya gösterilen bu ihtimam doğrusu çok dikkat çekici geldi bana.

Belli ki Ali Kaya, Büyükanıt paşanın dahi vurgulamak zorunda kaldığı bir öneme sahip.

Belli ki, mahkemede konuşması pek istenmiyor. Ağzından çıkacak bir yanlış lafın ortalığı karıştırması uygun görülmüyor. Ya da, onun gibi başka ‘kahramanlar’ın şevklerinin kırılması istenmiyor.

Ali Kaya zaten dememiş miydi:

“Biz ne yaptıysak vatan için yaptık.” (Bu lafı şimdi, faili meçhul cinayetlerden suçlanan ve şimdi parti başkanı olan bir emniyetçi de söylemişti galiba.)

Nitekim Kaya 13 Haziran’daki duruşmaya çıkartılmadı. Çıkması uygun görülmedi.

19 Haziran’daki (yarın) duruşmaya da katılamayacağı bir gerçek.

(Bu duruşmaya çıkma, çıkarılmama, hastanelere sevk meselelerinin de emir komuta işleyişi içinde gerçekleştiğini söylemek acaba çok mu gereksiz olur.)

Müdahil avukatlardan Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu ise sanık avukatlarının kararın verilmesini geciktirmek için her türlü yöntemi uyguladıklarını söylüyor.

Tanrıkulu şöyle konuşuyor: “Ali Kaya’nın Van’dan Ankara’daki GATA’ya sevkedilmesi oldukça anlamlıdır. Mahkemeye gönderilen raporda kendisinin alt solunum yolu enfeksiyonu olduğu yazılıyor. Alt solunum yolu enfeksiyonu olan bir hasta Van’da bulunan üniversite hastanesine sevkedilebilirdi. Sanık yargıdan kaçırılmaktadır. Mahkemenin son savunmayı almadan kararını vermesi gerekir.”

Mahkeme bu talebe uyar mı? Tabii bilmiyoruz.

Peki bu çabalarla adalet sağlanır mı? Türkiye çeteler meselesini halledebilir mi?

Bunu cevabı belli. Tabii ki halledemez.

Şemdinli davasının örtbas edilmesi ve çeteler meselesinin gündemden kaldırılması olası bir erken seçimde ya da normal seçimde AKP’nin işine yarar mı?

Bu soruyu da AKP’yi yönetenler kendi kendilerine sormalıdır.

Yeni Şafak, 19.6.2006

Koray DÜZGÖREN

20.06.2006


 

Bilim ve araştırma

Reform sürecinin durduğu, önemli dönüşümlerin uygulamaya geçirilmediği, demokratik yaklaşımların rafa kalktığı bir Türkiye resmi yeniden geri döner gibi.

Türk insanı için asıl önemli olan İlerleme Raporu’ndaki eleştirilerin azaltılması. Bunların azalması demek, biz yönetilenlerin yaşam kalitesinin biraz daha yükselmesi anlamına geliyor çünkü.

*

Ne yazık ki çok siyasi bir toplumuz. Her şey siyasetle başlıyor, siyasetle bitiyor. İnsan odaklı bir anlayışla, derinlikli bir ciddiyet hala uzak sahiller gibi.

Müzakere fiilen başladı. Hangi dosyayı açıp kapadık?

Bilim ve Araştırma Dosyası...

Bu dosyanın içeriğiyle ve bu konuda AB-Türkiye kıyaslamasıyla ilgili kaç yazı okudunuz?

İşin özünü bırakıp, sosu ile uğraşmaya Türkiye siyaset diyor galiba.

Sabah, 19.6.2006

Mehmet ALTAN

20.06.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004