|
|
|
Düşünce suçu dâvâlarında patlama |
Türkiye Yayıncılar Birliği Yayınlama Özgürlüğü Komitesi’nce hazırlanan ‘’Yayınlama Özgürlüğü Raporu’’ açıklandı. Raporu, Taksim Hill Otel’de ‘’Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü’’nün dağıtımı sebebiyle düzenlenen törende, Yayınlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı Ragıp Zarakolu açıkladı.
Kitap yayıncılığı özelinde yazarlara ve yayıncılara yönelik yasaklama ve yargılama sayısında bir düşme eğilimi gözlenmesine ve daha önce açılan davalarda daha fazla beraat kararına rastlanmasına karşın, bu yıl sorunların yeniden artarak sürdüğünün gözlendiği vurgulanan raporda, şöyle denildi:
‘’Son 1 yılda 22 yayınevi, 47 yazar ve 49 kitap yargılandı. Bunlardan 11’i beraat, 11’i ise mahkumiyetle sonuçlandı. 2 takipsizlik kararı verildi. 25 kitap hakkındaki davalar ise sürüyor. 2004 Ekim ayından bu yana ender olarak kitap yasaklanıyor. Ancak ‘tahkir’, ‘tezyif edici’ ‘müstehcen’, ‘bölücü’, ‘yıkıcı’, ‘dinci’, ‘din düşmanı’ gibi tanımlamalarla kitaplar, yazarlar ve yayıncılar yargılanmaya devam ediyor.’’
‘’Bu yeni dönemin en çarpıcı özelliği, ideolojik amaçlı çevrelerin, yine ideolojik amaçlı ihbarları sonucunda yazar, gazeteci ve yayıncılara yönelik yeni bir dâvâ patlamasının yaşanmasıydı’’ görüşüne yer verilen raporda, bu suçlamayla açılan dâvâlarda birçok mahkumiyet kararı verildiği kaydedildi.
Raporda, ‘’Türklüğe, Türk ordusuna, Cumhuriyete, Atatürk’ün anısına hakaret’’ iddialı ihbarlar sonucunda açılan davalarla adalet mekanizması meşgul edilerek, imajının zedelenmesine neden olunduğu vurgulandı.
’’BASIN DÂVÂLARINDA ARTIŞ’’
Basın dâvâlarında geçen bir yıl içinde artış gözlemlendiği belirtilen raporda, 2 yıl içinde TCK ve TMY’nin bazı maddelerinden dolayı toplam 530 dâvâ açıldığı, bu davalardan 104’ünün mahkumiyetle, 22’sinin beraatle sonuçlandığı kaydedildi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, kişilik haklarının ihlal edildiği iddiasıyla gazeteci ve yazarlara karşı açtığı dâvâlara işaret edilen raporda, ‘’Başbakan’a hakaret gerekçesi ile 59 başvuru yapıldı.
Bunlardan 31’i sonuçlandı. 28’i ise devam ediyor. 21 davada Başbakan haklı bulunup, toplam 111 bin 500 YTL tazminat ödenmesine karar verilirken, 10 davada ise Başbakan şikayetinde haklı bulunmadı’’ denildi.
Raporda, TCK’nın 301. maddesinden dolayı yazar ve gazetecilere açılan dâvâlarda patlama yaşandığı, Atatürk’e hakaret dâvâlarında da artış olduğu belirtilerek, şu görüşlere yer verildi:
‘’Sonuç olarak, yeterince tartışılmadan çıkarılan TCK, düşünce, ifade, basın ve yayınlama özgürlüğü bakımından ileride, belirsiz tanımlamalar sebebiyle önemli sorunlar doğurma potansiyeli taşıyor.
Herkese göre değişebilen tanımlarla basın ve yayıncılık, yeni sorunlar yaşamaya hazır hale getirilmiştir. Basın ve yayın çevrelerinin TCK’nın ilgili maddelerinin değiştirilmesine yönelik önerileri dikkate alınmazken, şimdi buna bir de yeni TMY taslağı ekleniyor. Taslak, düşünce, ifade, basın ve yayınlama özgürlüğünü ileride tehdit edecek olan çok vahim düzenlemeler içermekte.’’ Raporda, Türkiye’de ifade ve yayınlama özgürlüğünün gelişmesi için yalnızca yasama gücüne değil, yargı ve yürütme gücüne de büyük sorumluluk düştüğü vurgulandı.
|
/ İSTANBUL
16.06.2006
|
|
|
Haberlerin çoğu kadınlara dair |
Dört “büyük” gazetede 10 ay içinde yayınlanan haberler üzerinde yapılan araştırma, cinsellik içerikli haberlerin, diğer tüm haberlerden 15 kat daha fazla olduğunu ortaya koydu. British Council’in desteğiyle yapılan araştırmada, Ocak-Ekim 2005 tarihleri arasında Sabah, Hürriyet, Akşam ve Vatan gazetelerinde çıkan 18.310 haberden 13.776’sının kadınlarla ilgili olduğu belirlendi. Bu haberlerin yüzde 32.3’ü eğlence ve magazin, yüzde 17.4’ü suç ve şiddet içerikli.
British Council’in desteğiyle, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi Mine Gencel Bek’in hazırladığı “Medya ve Toplumsal Katılım” projesinin ilk ayağını oluşturan araştırmanın sonuçları, önceki gün Feriye Lokantası’nda düzenlenen bir basın toplantısıyla açıklandı. Toplantıya araştırmayı gerçekleştiren Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Mine Gencel Bek, proje danışmanı gazeteci Murat Çelikkan, British Council Toplum ve Yönetişim Bölümü Başkanı Gillian Cowell, BBC World Service Trust Eğitim Müdürü Anthony John Howson ile Sabah Gazetesi Okur Temsilcisi Yavuz Baydar ve gazeteci-yazar Murat Belge de katıldı. Araştırma kapsamında Ocak-Ekim 2005 tarihleri arasında Sabah, Hürriyet, Akşam ve Vatan gazetelerinde çıkan 18 bin 310 haber incelendi. 18 bin 310 haberin 13 bin 776’sının kadınlarla ilgili olduğu belirlendi. Kadınları 2 bin 874 haberle çocuklar, bin 366 haberle kültürel gruplar ve azınlıklar, 173 haberle engelliler ve 121 haberle cinsel tercihi farklı olanlar izliyor.
MAGAZİN KADINLARI
Yapılan tesbitlere göre, kadınlarla ilgili haberlerin yüzde 32.3’ü eğlence ve magazin içerikli, yüzde 17.4’ü suç ve şiddet içerikli. Erkeklerle ilgili haberlerde ise suç ve şiddet yüzde 22.2 oranıyla ilk sırada geliyor. Cinsel içerikli haberler, “diğer” haberlerden 15 kat daha fazla. Ve cinsellikle ilgili haberlerde de kadın ilk sırada. 10 ay içinde yayınlanan cinsellik içerikli haberlerin 126’sı kadınlara ait.
TEŞHİR FOTOĞRAFLARI
Kadın haberlerinde, yüzde 40.3 oranla 18- 35 yaş arası kadınlar ilk sırada. Doç. Bek, “Kadınlarla ilgili haberlerde ağırlıklı temalar, eğlence ve magazin ile suç ve şiddet. Kadın bedeniyle hiç ilgisi bulunmayan haberlerde dahi kadın bedeninin teşhir edildiğini görüyoruz” dedi. Kadınların soyadlarıyla değil adlarıyla başlığa taşınmasını ve ünlü kadınların genellikle mayolu fotoğraflarının kullanılmasına dikkat çeken Bek, “Kadınlar haberlerde daha çok görüntüleriyle, güzellikleriyle varlar. Çoğu zaman bir sağlık haberi bile kadın bedenini teşhir eden fotoğraflar eşliğinde sunulabiliyor” diye konuştu.
ÇOCUK MAĞDUR OLURSA
Çocukların yer aldığı haberlerde yüzde 24.9 pay, suç ve şiddet mağduru çocuklara ait. Bunu yüzde 18.8 ile genel çocuk haberleri izliyor. Ardından 15.8 ile afet, kaza ve trajedi yaşayan çocuklar, yüzde 13.2 ile çocuk sağlığı geliyor. Şiddet uygulayan çocukların haberi yüzde 5.2 oranıyla yansırken, çocuk işçiler yüzde 0.5 oranıyla en az ele alınan konu olarak göze çarpıyor.
|
/ İSTANBUL
16.06.2006
|
|
|
Reformlar aksayınca, hava bozuldu |
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği’nin (KAGİDER) toplantısında konuşan TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı, dalgalanmanın sebeplerini açıklamaya çalışırken sadece ekonomik sebepleri öne sürmenin yaşanan güçlü kaçışı açıklamakta yetersiz kalacağını belirtti.
Sabancı, “Bu durum uygulanması gereken politikaların belirlenmesinde yanıltıcı bir rol oynayacaktır” dedi. TÜSİAD Başkanı, Türkiye’nin, kısa vadede siyasî istikrarını ve reformlarını sürdürebileceği konusunda piyasaların güvenini sarstığı için dalgalanmalardan bu kadar olumsuz etkilendiğini kaydetti.
EKONOMİNİN DENGELERİ
Sabancı, Türkiye’nin art arda gerçekleştirmiş olduğu reformların getirdiği dinamizm algılamasının azaldığını ve reform sürecinin kredibilitesinin zayıfladığını dile getirdi. Ömer Sabancı, bu değişimlerin geçici olmadığını ekonomide dengelerin bundan sonra bu yeni dengeler üzerinden oluşacağını söyledi.
TÜSİAD Başkanı, “Yeni dengelerle birlikte ithalat talebinin yavaşlaması, yatırım ve tüketim talebinde bir miktar daralma ve enflasyonun düşüş sürecinin yavaşlaması muhtemeldir” diye konuştu.
‘BEKLEYİŞLER
Sabancı, bugün yapılması gerekenin öncelikle bozulmuş olan bekleyişlerin tekrar olumluya döndürülmesi olduğunu belirtirken, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu ise belirsizliklerin bir an önce ortadan kaldırılması ve ekonomide öngörülebilirliğin yeniden ve süratle tesis edilmeye çalışılması demektir. Bekleyişlerin iyimsere dönmesi, zaman, kararlılık ve tutarlılık gerektirmektedir. Türkiye’nin AB yolunda makro ve mikro ekonomik reformları sürdürme ihtiyacı, bürokrasi ve siyasetin her kademesinde, ekonominin her alanında aynı kararlılık ve tutarlılıkla dile getirilmeli ve hayata geçirilmelidir.”
|
/ İSTANBUL
16.06.2006
|
|
|
Hükümet sözünü tutmadı |
“Türkiye Geneli Durum Tesbit Araştırması”na göre, “Kızınız veya yakınınız başörtüsü takmaya başlarsa ne yaparsınız” şeklindeki soruya halkın 88.5’i kendisini destekleyeceğini ve kişisel tercihi olduğu için karışmayacağını söyledi.
TANAR Tanıtım Araştırma Halkla İlişkiler A.Ş tarafından İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa gibi 26 ilde 2-9 tarihleri arasında 2 bin 256 kişi ile yüzyüze yapılan araştırma sonuçları yayınlandı.
Araştırmaya göre, “Kızınız veya bir yakınınız başörtüsü takmaya başlarsa ne yaparsınız?” şeklindeki soruya, kendisini desteklerim diyenler yüzde 28.3, kişisel tercihidir, karışmam 60.2, vazgeçmesini öneririm yüzde 7, karşı çıkar, engellemeye çalışırım yüzde 4.5 oldu.
Halkın yüzde 83.9’u “Cumhurbaşkanını halk seçmelidir “ derken, sadece yüzde 16.1’i “hayır cevabını verirken, “Cumhurbaşkanının Eşinin Başörtülü Olması Laikliğe Aykırıdır” sorusuna ise, hayır diyenlerin oranı yüzde 79, laikliğe aykırı diyenlerin oranı ise yüzde 21 oldu.
Araştırmaya göre, halkın yüzde 81.9’u “Hükümet yasakları kaldırma konusundaki sözünü tutmadığı” şeklinde görüş bildirirken, yüzde 18.1’lik bir grup ise hükümetin bu konuda sözünü tuttuğunu düşünüyor.
Yine halkın, yüzde 72.6’sı hükümet yolsuzluklarla mücadele konusundaki sözünü tutmadığını söylerken, yüzde 27.4’lik bir grup hükümetin bu konuda sözünuü tuttuğu görüşünde.
Yine araştırmaya göre, “Hükümetin en başarılı icraatı” ekonomi, yolsuzluk, sağlık, AB ile ilişkiler olarak sıralanırken, hükümetin icraatlarının hiçbirisini beğenmeyenlerin oranı yüzde 29.7 oldu.
“Hükümetin en başarısız icraatı” ise, türban, vaatlerini yerine getirmemesi ve ekonomi olarak sıralandı.
Araştırma sonuçlarına göre, Hükümetin 3 Yıllık İcraatının Değerlendirilmesi ise, çok iyi diyenlerin oranı yüzde 3.0 olurken, iyi diyenlerin oranı, yüzde 25.3, orta diyenlerin oranı, yüzde 39, kötü diyenlerin oranı yüzde 20, çok kötü diyenlerin oranı ise yüzde 12.7 olarak gerçekleşti.
Araştırmanın künyesi
Bu araştırma 2-9 Haziran 2006 tarihleri arasında NUTS2 sınıflandırma sistemine göre seçilen 26 il merkezinde 2,256 kişi ile yüzyüze görüşülerek gerçekleştirilmiştir. Araştırma yapılan iller şunlardır; İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Konya, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Mardin, Erzurum, Van, Ağrı, Sivas, Trabzon, Ordu, Samsun, Zonguldak, Çankırı, Kırıkkale, Manisa, Tekirdağ, Kocaeli, Balıkesir, Antalya ve Hatay’dır.
|
Fatih KARAGÖZ
/ ANKARA
16.06.2006
|
|
|
Ezanın hürriyetine kavuştuğu gün |
14 Mayıs 1950’de seçimler yapılır. 29 Mayıs’ta Adnan Menderes Meclis’te hükümet programını okur. 16 Haziran’da da ezan ve kametin Arapça okunmasına dair yasak kaldırılır.
Tek parti döneminden sonra büyük bir çoğunlukla tek başına iktidar olan DP, seçimden 32 gün sonra ezan ve kametin “Arapça” okunması yönündeki yasağı kaldırır. Yasağın kaldırılması sırasında Meclis’te tartışmalar yaşanır. Bu aşamaya nasıl gelindiğini Ankara Milletvekili Talat Vasfi Öz, “Muhterem milletvekilleri, bilirsiniz ki, ezanın Arapça okunmasına dair verilen yasak 18 Temmuz 1932 tarihinde Atatürk’e atfen Diyanet İşleri Riyasetinden alınan bir tamimle memlekette temin edilmişti” sözleriyle hatırlatır.
Öz, bu yasağa uymayan din mensuplarının mahkemede yargılandıklarını ancak temyiz aşamasında kanuni dayanağı olmadığı gerekçesiyle beraat ettiklerini ifade eder. Öz, “Bu hadisenin tekerrürü üzerine sabık hükümet (CHP) 1941 tarihinde Ceza Kanununun 526’ıncı maddesini tadil etmek suretiyle, bildiğiniz Arapça ezan ve kamet okuyanlar terimini kullanarak bu suçu işleyenlerin cezalandırılmasını imkân dahiline almıştır” şeklinde konuşur.
Aslında ezanın Arapça okunabileceği 14 Mayıs seçimlerinden hemen sonra DP grubunda ilân edilmiş, bu haber gazete ve radyo vasıtasıyla tüm yurtta duyulmuştu. Ancak Menderes bunu yeterli görmemiş ve yasakla ilgili kanun maddesinin değiştirilmesini istemişti.
Ramazan ayının hemen öncesinde, 16 Haziran 1950 Cuma günü Meclisin dokuzuncu birleşiminde “Kayseri Milletvekili İsmail Berkok ve 13 arkadaşının ve Tokat Milletvekili Ahmet Gürkan’ın Arapça ezana hapis cezası getiren TCK’nın 526. madde'nin değiştirilmesi için kanun teklifleri” ele alınır.
İlk sözü alan Başbakan Adnan Menderes’in, “Muhterem arkadaşlar; Arapça ezan hakkında DP Meclis grubunda verilen kararın gazeteler ve radyo ile yayınlanması neticesinde kanunî mâniin kaldırılmış olduğu telâkkisinin hâsıl olması ve bazı vatandaşların Arapça ezan okuması muhtemel olduğu için bu bapta hükümetçe Meclis’e sevk etmiş olduğumuz lâyihanın bugünkü ruznameye alınmasını ve müstacelen müzakere edilmesini yüksek tasvibinize arz ediyorum” sözleri milletvekilleri tarafından “Muvafık, bravo” sesleri arasında uzun süre alkışlanır.
Konuşmalarla ilgili usul tartışmaları yaşanır ve ilk sözü CHP Trabzon Milletvekili Cemal Reşit Eyüboğlu alır. Eyüboğlu, “ezanın bir dil meselesi olarak telakki ettiklerini, milli devlet politikasının mümkün olan her yerde Türkçenin kullanılması gerektiğini” söyleyerek bu konuda “münakaşa açmaya taraftar olmadıklarını” ifade eder.
Daha sonra sözü alan Seyhan Milletvekili Sinan Tekelioğlu CHP sözcüsünün aksine “bunun bir dil meselesi olmadığını, İslâm dini ve Müslüman dili kaidelerine göre olması gerektiğini” ifade ederek, “Memleketin yüzde 98’i, bizi seçenler bizden (bunu) istemişlerdir” der.
“Hıristiyanlar bile bir ölüyü haber vermek için çan çalarlar, onlar çan çalınırken çanın ne demek istediğini anlıyorlar. Müslümanlar bir sâlâ sesi duymuyorlardı… Türk milletinin büyük umdesi olan dine sarılmak esası komünizme vâkı olan kaleyi Adnan Menderes tamamiyle ve mutlak olarak kurmuştur. Kendilerini tebrik ederim…” şeklinde konuşur. Tekelioğlu, Menderes’ten benzer antidemokratik kanunların da kaldırılmasını “O kanunlardan bir tanesi bize seçim arifesinde kabul ettirildi. Bu kanunda ben Müslümanım demek dahi ceza idi… Aşırı sağcı ve aşırı solcu kanun; mânâ ve hüküm itibariyle doğrudan doğruya tam mânâsıyla İslâm akidelerine birer gem vurmaktan başka bir şey değildi… (ancak) Masonluk teşkilâtının kurulmasına müsaade edilmişti…” sözleriyle ister.
Bu sözlere CHP’lilerin sıralara vurarak protesto etmesi üzerine Tekelioğu, “Halk Partisi el vurabilir. Çünkü kozlarından birini kaybetmiştir” diye cevap verir.
Konuşmalar sonrası ceza kanununda yer alan “Arapça ezan ve kamet okuyanlar” cümlesi kanundan çıkarılır ve kabul edilir.
Burada dikkat dilmesi gereken en önemli fark, söz konusu yasağın sadece —DP’lilerin “din dili” olarak nitelediği— Arapça ile ilgili olmasıydı. Yani bir insan ezanı isterse Çince, Hırvatça, Rusça, İngilizce, Almanca v.s. gibi akla gelen her dille okuyabilirdi ama sadece ve sadece Arapça okunması yasaklanmıştı.
Nitekim eski DP milletvekillerinin kurduğu Demokratlar Kulübü Derneği’nin sitesinde bu konuyla ilgili şu yorum yer alır: “Bu kanunla birçok aksaklık ve yanlış uygulama önlenmiş oluyordu. Bir defa Arapça ezan okuyan din adamlarının cezalandırılması gibi ilkel bir uygulamaya son verilmekteydi. Uygulamadan kaldırılan kanuna göre camilerde ezan Arapça dışındaki dillerde okunabilirdi, sadece ezanın kendi dilinde okunması yasaktı. Ezanla ilgili yasağın kaldırılması, kendilerini aydın ilân edenlerin tepkisiyle karşılaştı. Hemen hemen hepsi CHP’li olan, çoğu DP iktidarını şu ya da bu yolla devirmeye çalışan kişiler bu kanunu kıyasıya eleştirdiler. Zamanla bunlara CHP ileri gelenleri de katılıp destek verdi. Bazıları DP’yi bu yüzden gericilikle suçladılar. Ama millet her şeyin farkındaydı, olayları çok iyi değerlendiriyordu.”
|
Kemal BENEK
16.06.2006
|
|
|
Eminönü’de patlama |
İstanbul Eminönü’ndeki İETT duraklarının yakınında bir patlama meydana geldi. Olayda dört kişi yaralandı.
Alınan bilgiye göre, Eminönü İETT duraklarının yakınında bulunan bir çöp konteynerinde dün saat 10.20 sıralarında bir patlama gerçekleşti.
Patlama sırasında hafif şekilde yaralandıkları ifade edilen 4 kişi, Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldı.
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Haldun Ertürk, hastanede basın mensuplarına yaptığı açıklamada, ”Hastanemizde 4 erkek yaralı var. 2’sinin hemen hemen hiçbir şeyi yok. Sadece sesten etkilenmişler. 2’sinin ise ufak tefek sıyrıkları var. Bu 2 kişiden birinin kolunda 4-5 santimetrelik kesik var” dedi.
Bu arada, olayda yaralanarak hastaneye getirilen kişilerin Muharrem Naz (48), İsmet Özüpek (54), Çağatay Peren (21) ve Mustafa Tarakçı (32) oldukları öğrenildi.
|
/ İSTANBUL
16.06.2006
|
|
|
ÖSS öncesi tuhaf uyarı |
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, bu yıl ÖSS’de ilk kez uygulamaya konulacak olan tuvalet iznini, adayların istismar etmemelerini istedi.
Bu yıl ilk kez ÖSS’de adaylara tuvalet izni verileceğini ifade eden Yarımağan, ‘’Bir aday sınav sırasında 2-3 kez tuvalete gidebilecek mi, hakkı ne kadar?’’ sorusu üzerine şunları söyledi: ‘’2-3 defa gitmesinler. Biz adaylara bir kolaylık getirdik, bunu istismar etmesinler.
Geçen yıllardaki kuralımız ‘herhangi bir nedenle sınav salonundan çıkan bir daha salona giremez’ şeklindeydi. Her ne sebeple olursa olsun, başı dönen, midesi bulanan ya da burnu kanadığı için çıkan kişi de salona dönemiyordu. Bu çok insanca bir şey değil ama bunu geçmişte yapmak zorunda kalmışız.
Bu konuda biz yetkiyi salon başkanlarına verdik. Bir aday ‘Ben şu amaçla dışarı çıkmak istiyorum’ dediğinde salon başkanı onun iyi niyetli olduğuna ikna olmazsa, ona izin vermeyebilecek. İkna olursa bir görevliyle birlikte onun dışarı çıkması sağlanacak. Bu ihtiyaç, yüzünü yıkama, tuvalete gitme şeklinde olabilir. Görevlinin amacı salondan çıkan adayın başkasıyla konuşmasını, temas etmesini engellemektir. Dolayısıyla kötü niyetle bilgi alışverişi olmasını önlemeye çalışacağız”
NORMAL YAŞANTINIZI SÜRDÜRÜN
Yarımağan, adaylara şu tavsiye ve uyarılarda bulundu:
* Normal yaşantınızı sürdürün.
* Sınava girerken yanınızda mutlaka sınava giriş ve kimlik belgesini bulundurun. Bu belge olmadan sınava girilemiyor. Bu belge eline ulaşmayan veya kaybeden adayların, sınav merkezi yöneticiliklerimizden herhangi birine başvurarak yeniden çıkarmaları gerekiyor.
* Sınava giriş ve kimlik belgesine ek olarak ikinci bir kimlik belgesini, fotoğraflı ve onaylı bir kimlik belgesini ve her ihtimale karşı bir fotoğrafınızı yanınızda bulundurun.
* Yanınıza birkaç tane kurşunkalem alın. Yumuşak kalemler seçin. Önerdiğimiz numaralar 2B, 1B ya da HB kalemleri. Ayrıca kaliteli bir silgi ve kalemtıraşı yanınıza almayı unutmayın.
BELGELERİNİZİ GÖRÜNEN BİR YERE KOYUN
* Sınava giriş ve kimlik belgesini, diğer kimlik belgesini ve fotoğrafı, kalem, silgi ve kalemtıraşı sınavdan önce hazırlayın ve toplu olarak unutmayacağınız bir yere koyun.
* Sınavdan 1-2 gün önce sınava gireceğiniz yeri görmenizde yarar var.
* Sınav sabahı 08.30-08.45 gibi sınav yerinde bulunun.
* Sınavın yapılacağı binaya giderken yanınıza cep telefonunu almayın.
* Sınav sırasında bir adayın üzerinde, kapalı da olsa cep telefonu olduğu tesbit edilirse, adayın sınavı geçersiz sayılacak.
* Cep telefonunun yanı sıra bir fotoğraf makinası da, hesap makinası da, cetvel, açıölçer gibi araç gereçler de aynı sonucu doğurur. Adaylar yanlarında hiçbir şekilde araç-gereç bulundurmamalı.
BAŞÖRTÜSÜ YİNE YASAK
Başörtülü olarak sınava girilemeyeceğini söyleyen Yarımağan, ‘’Yargı kararları var yürürlükte. Biz de onları uygulamakla yükümlüyüz’’diyerek yasağı savundu.
Sınav sonuçlarının, sınavın yapıldığı tarihten itibaren yaklaşık 1 ay sonra açıklanabileceğini ifade eden Yarımağan, ‘’15 Temmuz ile 20 Temmuz arasında olabileceğini tahmin edebiliriz’’ dedi.
SINIFLARIN BOŞALMASI AZALDI
Yarımağan, bu yıl uygulamaya konulacak yeni sınav sisteminin ‘’sınıfların boşalmasını önlemek’’ amacıyla da getirildiği hatırlatılarak, ‘’Ancak lise son sınıflar bu yıl da boşaldı. Millî Eğitim Bakanlığı bunun ÖSS sisteminden kaynaklandığını belirtiyor, sistemin değiştirilmesi için size de çağrıda bulunuldu.
ÖSS’ye giren sayısının azalması gerektiğini vurgulayan Yarımağan, her yıl yaklaşık 500-600 bin öğrencinin liseden mezun olduğunu, mezun olamayan öğrencilerle birlikte lise son sınıflardaki öğrenci sayısının 700 bini bulduğunu anlattı. ÖSS’ye 1.5 milyonun üstünde adayın sınava girdiğini kaydeden Yarımağan, ‘’Sınava giren sayısının azalması lazım. Üstelik de liseyi bitiren herkesin de sınava girmemesi lâzım. Özellikle meslek lisesi mezunlarının bir kısmı ya iş hayatına atılmalı ya da meslek yüksekokullarına gitmeli’’ dedi.
BİTİRME SINAVI GETİRİLEBİLİR
Yarımağan, sınava giren öğrenci sayısının ilk aşamada 1 milyonun sonra da 500 binin altına inmesi gerektiğini belirtti. ‘’Sınava giren sayısı 500 binin altına indiğinde sınav sisteminde de çok ciddî, radikal değişiklikler yapılabilir" şeklinde konuştu.
|
/ ANKARA
16.06.2006
|
|
|
TMK inadı |
TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan, komisyon üyelerine gelecek haftaki gündemlerine ilişkin bilgi verirken, TMK'da değişiklik öngören tasarıyı 20 Haziran Salı günü görüşeceklerini söyledi.
|
16.06.2006
|
|
|
Avukatlardan boykot |
Son zamanlarda avukatlara yönelik saldırılar ve Danıştaydaki silâhlı saldırıya tepki amacıyla avukatların 16 Haziran Cuma günü duruşmalara girmeme kararına, Ankara Barosu da katıldı.
Türkiye Barolar Birliği’nin yaklaşımı doğrultusunda Ankara Barosu Yönetim Kurulu bir toplantı yaparak üye avukatların Cuma günü duruşmalara girmemesi yönünde karar aldı.
Karar doğrultusunda, Ankara Barosuna kayıtlı avukatlar, 16 Haziran Cuma günü, Ankara Adliyesi’nde duruşmalara katılmayacak.
|
/ ANKARA
16.06.2006
|
|
|
TMK, özgürlüklere aykırı |
Türkiye Yayıncılar Birliği’nce verilen “Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri’’, törenle sahiplerini buldu.
Düşünce, ifade ve yayınlama özgürlüğünün AB ülkelerinin önem verdiği konuların başında geldiğine işaret eden Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Çetin Tüzüner, bu süreç başladığından beri yasalarda yapılan iyileştirmelerin yok sayılamayacağını, geçmişte tabu olarak görülen birçok konuya el atıldığını söyledi.
“...AYKIRI YASAL
DÜZENLEMELER’’
Basın yayın örgütlerinin görüşleri dikkate alınmadan çıkarılan Türk Ceza Kanunu (TCK) ile halen Meclis Alt Kamisyonu’nda görüşülmekte olan Terörle Mücadele Yasası’nın (TMY) bazı maddelerinin Basın Kanunu ile yazarlara ve yayıncılara sağlanan temel hak ve özgürlüklere aykırı yasal değişiklikler ve cezaî yaptırımlar getirdiğini vurgulayan Tüzüner, şunları kaydetti:
‘’Her iki yasada da tanımı belli olmayan, yoruma açık birçok eylem suç sayılmakta, yazarlar ve yayıncılar doğrudan hapis cezaları ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Her iki yasanın getirdiği yaptırımlar, ‘düşünce ifade ve yayınlama özgürlüğünü kısıtlayıcı ve cezalandırıcı’ nitelik taşımaktadır.’’
ÖDÜL ALANLAR
Yazıları ve kitapları nedeniyle çeşitli cezalara çarptırılan, yargılamaları süren yazarlar adına da yazar ve öğretim üyeleri Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ile Prof. Dr. Baskın Oran’a, ödülleri verilirken, Bianet’in ödülü de SODEV Başkanı Ercan Karakaş tarafından verildi.
|
/ İSTANBUL
16.06.2006
|
|
|
Bebek ölümleri tartışılıyor |
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastahanesi’nin Yenidoğan Bebek Yoğun Bakım Ünitesi’nde iki günde 4 bebek ardı ardına hayatını kaybetti. En küçüğü 2 günlük, en büyüğü ise 47 günlük 4 bebeğin enfeksiyon sebebiyle öldükleri ileri sürüldü.
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastahanesi Başhekimi Doç.Dr. Rafet Yiğitbaşı, şunları söyledi: “Bebeklerden biri geçirdiği bir cerrahi müdahaleye bağlı olarak öldü. Diğer 3 bebekte ise doktor arkadaşlar enfeksiyon bulgularının varlığını bana bildirdi. Ölen üç bebekten kan örnekleri alınarak tahlile gönderildi. Ölümlerin sebebini belirlemek için testlerin sonucunu bekleyeceğiz. Ölümlerin yaşandığı ünitede tüm hijyen ve steril kurallara uyulmaktadır. Ölen bebeklerin arasında başka hastanelerden sevkli gelen bebekler var. Enfeksiyonun kaynağı geldikleri yerler olabilir.” Geçen yıl da, Edirne’de 8, Manisa’da 2, Kayseri’de 8 bebek enfeksiyon sebebiyle hayatını kaybetmişti.
|
/ İSTANBUL
16.06.2006
|
|
|
Ağar: ÖSS uygulaması kaldırılmalı |
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, ÖSS uygulamasının kaldırılması, yerine istikrarlı, başarıyı ödüllendirecek bir sistemin kurulması gerektiğini bildirdi.
Ağar, yaptığı yazılı açıklamada, 18 Haziran Pazar günü yapılacak ÖSS’ye girecek tüm öğrencilere başarılar diledi.
ÖSS uygulamasının biçiminin, ortaya çıkan sonuçların, eğitim sisteminin sorunları ve hastalıklarının derin etkilerini taşıdığını savunan Ağar, 2 milyona yakın gencin sınava girdiğini, ancak 7’de 1’inin başarılı kabul edildiğini, diğerlerinin hayal kırıklığı içinde bırakıldığını belirtti. Ağar, çocuklarının geleceği için maddî, mânevi ağır yük altına giren ailelerin de bu sistemin sakatlığı sebebiyle hüsrana uğradıklarını savundu.
|
/ ANKARA
16.06.2006
|
|
|
Çevre, miras değil emanet |
Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan Sakallı, çevrenin, insan-oğlunun daha fazlasına sahip olma hırsı yüzünden, hayatı tehdit eder duruma geldiğini söyledi.
12 - 18 Haziran Çevre Koruma Haftası ile ilgili bir açıklama yapan Burhan Sakallı, şunları kaydetti; “Üzerinde yaşadığımız dünya bizden öncekilerden kalan bir miras değil, gelecek nesillere, çocuklarımıza, torunlarımıza devredeceğimiz bir emanettir. Bu emaneti iyi korumalıyız.”
|
/ ESKİŞEHİR
16.06.2006
|
|
|
19. Gazetecilik semineri başladı |
YASEM tarafından Ankara’da düzenlenen 19. Gazetecilik Semineri başladı. Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası salonunda düzenlenen ve üç gün sürecek seminere Türkiye’nin birçok ilinden katılım oldu.
Seminerde, Yazma Motivasyonu konusunda Hüseyin Kara, Hikaye ve Roman Yazarlığı konusunda İslam Yaşar, Kariyer Plânlaması konusunda İsmail Benek, Spor ve Mizah konusunda Serdar Beykoz, Haber Yazma konusunda Abdullah Eraçıkbaş, Şiir Dünyası konusunda Hasan Tanrıverdi, Gazetecilik ve İnsan Hakları konusunda Ayhan Bilgen, Öğrenme Motivasyonu ve Not Tutma konusunda Dursun Sivri, Yazma Teknikleri konusunda Kadir Aytar, Araştırma Teknikleri konusunda Münir Dedeoğlu, Gazetecilik Mutfağı konusunda Sultan Kara ve Anlayarak Hızlı Okuma Teknikleri konusunda da Faruk Akçe birer seminer verecek.
Katılımcılar gün sonlarında atölye çalışmalarına da katılarak programın sonunda yayınlanacak “Seminer Dergisi” hazırlıklarını yapacaklar. Katılımcılara seminer sonunda sertifika da verilecek.
|
/ ANKARA
16.06.2006
|
|
|
Su için |
Aşırı sıvı kaybının yaşandığı yaz aylarında bilinçli su içilmesi gerekiyor.
Uzmanlar meşrubat ve çay gibi içeceklerin suyun yerini tutmadığını söyledi. İnsan vücudunun yüzde 55-60’ının su olduğunu hatırlatan uzmanlar çay, kahve, meşrubat gibi diüretik içeceklerin vücutta sıvı kaybına sebep olduğunu vurguluyor.
Beslenme ve diyet uzmanı, Diyetisyenler Derneği İzmir Şube Başkanı Zuhal Eskişar, “Ne kadar çay ve kola tüketirseniz içerseniz, o kadar de su içmeniz gerekir. Geleneklerimize göre kahvenin yanında verilen bir bardak suyun asıl sebebi de budur. Bir fincan kahveyi ancak o kadar su vücuttan attığı için atalarımız böyle bir uygulama yapmış” diyor.
Vücutta 0.5-1 kilogram su kaybı olduğunda susama hissi duyulduğunu anlatan diyetisyen Zuhal Eskişar, yetişkin bir insanın günlük 2.5 litre sıvı ihtiyacı olduğunu anlatıyor. Özellikle yaz aylarında su dengesinin iyi ayarlanması gerektiğini, kişinin bulunduğu ortama göre ihtiyacının değiştiğini vurgulayan Eskişar, “Akciğerler, deri, böbrekler ve bağırsaklarla atılan sıvının yerine koyulmasıyla sıvı dengesinin korunması gereklidir. Bu da günde 8-10 bardak su içerek sağlanır. Su, vücudumuzun ısısını da düzenler. Çok sıcak ve nemli havalarda ısınan vücut, deri yoluyla terleyerek vücut ısısını düşürür. Kendimizi o zaman iyi hissederiz” diyor.
|
/ İZMİR
16.06.2006
|
|
|
Sevginize şart koşmayın |
Fatma Taş, aile içi iletişim sorunlarıyla ilgili olarak uyarılarda bulundu. Ailenin, toplumun temeli olduğunu hatırlatan Taş, bu birimin bozulmasıyla toplumsal yapının çok ciddî yaralar alacağını belirtti.
Pazarlık yapmayın
Özellikle ebeveynlerle çocuklar arasında ilişkilerin karşılıklı şartlandırmalarla yürütüldüğünü söyleyen Fatma Taş, bu tutumun olumluymuş gibi göründüğünü ancak zaman ilerledikçe ilişkilerin pazarlık eksenine oturduğunu hatırlattı. Özellikle karı-koca kavgalarının temelinde de aynı tutumların yattığını söyleyen Taş, şunları söyledi: “Karı-koca arasında yaşanan karşılıklı şartlanma ve bu şartlanmalarda bir tarafın kurala uymaması, beraberinde restleşmeleri getiriyor. Eşler birbirine ‘ben şunu yaparım ama sen de karşılığında şunu yapacaksın’ diyor. Bu tutum zamanla ilişkide belirleyici unsur olmaya başlıyor. İki taraftan biri vaadinde bulunmadığında, bu sorun çok ciddî kırılmalara sebep olabiliyor. Zira en küçük bir ihmal bile, karşı tarafın işi gurur meselesi yapmasına ve karşılıklı bir güvensizlik ortamı oluşturmasına sebep olabiliyor. Bu durumun tek çözümü hayatı ve aileyi paylaşmaktır. Karşılıklı şartlandırmalarla değil, paylaşım, hoşgörü ve yardımlaşma ile ilişkiler sürdürülebilir. Maalesef anne-baba bu tür sağlıksız tutumları çocuklarına da yansıtıyor. ‘Şunu yapmazsan tatil yok’, ‘filan şeyi yapmazsan izin yok’ gibi tutum ve davranışlarla, büyük sorunlara zemin hazırlıyorlar.
Aile içi iletişimdeki bozuklukların en çok çocuklar üzerinde olumsuz etkiler yaptığını belirten Fatma Taş, çocukların yetiştirilmesinde bilgi ve görgünün en önemli unsur olduğunu hatırlatarak “Evlilik yaşına gelen çocuklarınıza iyi bir çeyizden daha çok , onun kuracağı aileye ve gireceği yeni ortam ve ilişkiler için olgunluk, bilgi ve görgü verin” dedi. Fatma Taş şu tavsiyelerde bulundu:
Sevgiyi çıkarlarınıza alet etmeyin
* Aile ilişkilerinizi karşılıklı menfaatlere feda etmeyin.
* Şartlardan kurtulun. Cümlenize ‘eğer’le başlamayın.
* Kollarınızı açın. Sevginizde cömert olun.
* İçinizden sevmeyin. Sevginizi dışa vurun.
* Sevmeye önce kendinizden başlayın.
* Elalem’den kurtulun. Kendiniz için yapın.
* Çocuklarınıza küçüklükten itibaren değer verin.
* Çocuklarınızı birer yetişkin gibi ciddiye alın.
* Çocuklarınıza insan ilişkilerin gerekliliğini ve önemini anlatın.
* Yetişkin gençlere çocuk muamelesi yapmayın.
|
Canan KARAKAŞ
/ İSTANBUL
16.06.2006
|
|
|
|