Başkentteki belirsizlik, yalnız “kapatma dâvâsı”na karşı takip edilecek stratejide değil, “demokratikleşme paketi”nde de devam ediyor…
Türkiye’nin AB müktesebatının üstlenmesine ilişkin “ulusal program”da ve “katılım ortaklığı belgesi”nde verdiği vaadlere karşılık, bizzat Başbakanın ifâdesiyle hükûmetin uyum yasalarını “tek tek gündeme getirme” tercihi, kafa karışıklığı ve kararsızlığının göstergesi.
AB Genel Sekreterliği, Türk Ceza Kanunu’nun 301. ve 216. maddelerinin yanısıra bir dizi değişiklik teklifini Başbakanlığa iletiyor. “Âcil reform listesi”nde başta Kur’ân âyetlerinin tefsiri ve hadislerin mânâsıyla depreme “İlâhî ikaz” dediği için onlarca gazeteci ve yazarın yargılanıp ceza aldığı 312’nin yerine ikame edilen “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”e dair 216. maddenin düzeltilmesi gereğini bildiriyor.
Ayrıca yargıyı etkileme, gizliliğin ihlâli, temel millî yararlara karşı faaliyette bulunma ve halkı askerlikte soğutma ile ilgili 277, 285, 288, 305, 318. maddelerin de AB’nin demokrasi ve özgürlük standartlarına uyumlu hale getirilmesini hatırlatıyor.
Bunlara ilâveten yolsuzlukla kapsamlı mücadele, sendikalar kanunu, toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt düzenlemesinin AB kriterlerine göre tadili gereğini kaydediyor.
Bu çerçevede öncelikle demokratikleşme ve özgürlükler alanında olmak üzere, daha çıkarılması gereken 50’den fazla düzenleme olduğu belirtiliyor…
* * *
Diğer yandan aynı talepler AB canibinden de geliyor. Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Başkanı Joost Lagendik, salt anayasanın bazı maddeleriyle, 301 ve benzeri birkaç yasa maddesinin yetersiz değişiklikle iktifa edilmemesi uyarısını yapıyor. Ankara’nın söz verilen sözkonusu düzenlemelerle birlikte vakit geçirmeden geniş kapsamlı bir anayasa değişikliği üzerinde yoğun bir biçimde çalışması isteniyor.
Ne var ki Başbakan Erdoğan’ın, partisinin son grup toplantısında AB sürecinin kararlılıkla devam edileceği beyânına, hükûmet ve parti sözcülerinin “demokratikleşme” vurgularına mukabil, uygulamada pek ciddî bir gayret gözükmüyor.
Siyasî irâde eksikliği, hükûmetin her “icraatı”nda nüksediyor. Tıkanıklık sürüyor. “Uyum adına” değiştirilen maddelerde her defasında kifâyetsiz makyaj değişikliklerle kalınması, politik zâfiyeti açığa çıkarıyor.
Bunun bâriz örneği, daha önce güya düzeltilen 301’de görülüyor. Zira defalarca değiştirilmesine rağmen bu maddeyle davalar açılmaya devam ediyor. Son değişiklikte maddede yer alan “Türklüğü aşağılamak” ifâdesinin yerine “Türk milleti” ve “Türkiye Cumhuriyeti” tâbirleri getiriliyor; ve kovuşturma Cumhurbaşkanının iznine tabi kılınıyor.
Oysa hukukçular, yıllardır bu sınırlı değişikliğin maddeyi düşünceyi suç saymaktan kurtarmayacağını, AB’nin ifade özgürlüğü normlarına ulaştırmayacağı ikazını yapmaktalar. Tıpkı 312. maddenin 216’ya tebdilinin, bu kapsamdaki dava ve yargılamaların önünü alamadığı gibi…
* * *
Doğrusu yamalarla demokrasi açığı kapanmıyor. Yekpâre ve kapsayıcı temel düzenlemelere ihtiyaç var…
Aslında bu tarz parekende pansuman tedbirlerin bir çözüm getirmeyeceği ve beklenen demokratikleşmeyi sağlayamayacağı, AKP yönetici ve milletvekillerince de biliniyor. Bunun içindir ki gerek partinin karar kurullarında, gerekse grubunda net ve açık bir yol haritası ve çözüm tasarısı ortaya çıkmıyor. Çelişkili ve birbirini nakzeden tezatlar ortasında bir karara varılamıyor.
Parti kurullarında “kapatma dâvâsı” süreciyle ilgili tam yetkinin Başbakan Erdoğan’a verilmesi ve Erdoğan’ın, “dar ve kapsamlı bir ekiple bu işi yürüteceğim” demesi, bunun tezâhürü…
Keza Başbakan’ın, 301’in Meclis Adalet Komisyonunun gündemine getirilmesiyle ilgili olarak, “Türk demokrasisini daha da ileri götürecek seri adımlar tâkip edecek” açıklamasıyla, demokratikleşmeyi takside bağlamasının nedeni bu. Uzun zamandır bekletilen ve çoktan süresi geçen birbirine bağlı uyum yasalarının esaslı bir “demokratikleşme paketi” içine alınmayıp, parça parça ve peyderpey gündeme getirilmesinin gerisinde bu sıkıntı yatıyor.
Sormak lâzım; AB’nin de destek verdiği ve doğrudan demokratikleşmeyle ilintili “kapatma davası” fırsatı dururken, AKP neden hâlâ 301’le başlayıp uyum yasalarını tek tek geçirme yokuşuna sürmekte? “Kapatma dâvâsı” sürecini kapsaması için bir taktik mi?
Siyasî iktidar, neden muhtevalı bir “demokratikleşme paketi”ni Meclis’in önüne getirmekten çekinmekte? Bundan sakındıran nedir?
Demokratikleşmede “ürkeklik” ve “kırılganlığın” kime ne yararı olacak?...
Anlaşılır iş değil…
10.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|