Üstünkörü ve yüzeysel bakanlara göre büyük bir iddia…
Bediüzzaman’ın hayatını araştıranlar ve Risâle-i Nuru tanıyanlar, dünya barışı projesi olarak “Medresetü’z Zehra” modelini hiç de mübalâğa görmüyorlar. Üçü padişah olmak üzere, beş iktidara sunulmuş, kabul görmesine rağmen kaderin Bediüzzaman Hazretleri hayatta iken müsaade etmediği bu projeyi, Risâle-i Nur’u okuyanlar takipten geri kalmadılar. Sultan Abdülhamit’ten M. Kemal’e ve nihayet Celal Bayar’a kabul gören bir projeyi inceleme zahmetine katlanmadan dudak büken veya kafa sallayanların düçar olduğu “cehalet hastalığı” elbette ki yeni değildir.
Bu projenin mahiyeti, hedefleri, metodları ve çerçevesi Risâle-i Nur eserlerinde mevcut olduğu gibi, Risâle kaynaklı bir çok araştırmacının da çalışmalarına konu olmuştur. Biz burada yalnızca “dünya barışı” ile alâkalı yönü üzerinde duracağız.
Dünya barışını bozan, sulhunu engelleyen sebeplerin mahiyetini anlatan Bediüzzaman Hazretleri, düşmanlığın sebebinin dinsizlik olduğunu ifade ediyor. 19. yüzyıl Avrupa’sının dünyanın başına sardığı “imansızlık salgınının” kıt'aları nasıl tutuşturduğunu tâ gençlik döneminde gören Üstad, bu sarî illete ancak ve ancak Kur’ân eczahanesinden elde edilecek “iman hakikatleriyle” karşı konulabileceğini ifade ediyor. Bütün mesaisini iman ilmine teksif etmesinin sebebi de bu olsa gerek. İnsanlığın, Kabil’den miras aldığı “düşmanlığı”, Allah’ı inkâr eden Avrupalı feylesoflar yeni renk, cazip metod ve uyutucu sihirlerle öyle cilâladılar ki, maalesef insanlık hâlâ o manyetizmanın tesirinden çıkabilmiş değil.
Bediüzzaman Hazretleri, fıtratın temsilci ve haritası olan Kur’ân’a karşı hazırlanan bu suikast ile dünyada bir çok harplerin çıkacağını, kardeşin kardeşi vuracağını ve insanî değerlerin felsefî fikirlerle tahribi sonucu yeni bir “vahşet ve bedeviyet” devrinin başlayacağını imandan gelen ferasetiyle görmüş olacak ki, “Medresetü’z Zehra” fikriyle tam altmış beş sene yanıp tutuşmuş.
Barış projesi Leylâ, Bediüzzaman Hazretleri ise– teşbihte hata olmasın –mecnunu olduğu bu düşünceyi, kader mütemadiyen uzak ufuklara fırlatınca, Said Nursî Hazretleri sevk-i İlâhiyle birer medreseye dönüşmüş Isparta ve Kastamonu vilâyetlerini, müstakbel projenin çekirdekleri olarak kabul eder. Anadolu’da yavaş yavaş açılan medrese-i nuriyeleri, istikbaldeki Medresetü’z Zehra’nın şubeleri olarak mektuplarında ilân eder. Bu medreselerde okuttuğu Kur’ân ilmiyle her talebesini birer “barış elçisi” olarak yetiştiren Said Nursî Hazretleri, kendisini “devletin emniyetini ihlâl” ile suçlayan savcılara meydan okur: “Şayet bu memlekette bin tane savcı ve emniyet müdürü kadar vatanın sulh u selametine çalışmamışsam Allah beni kahretsin!” Medresetü’z Zehra’nın Anadolu şubeleri olan medrese-i nuriyelerde yetişen talebelerinin bir sıfatları da, “asayiş memuru”dur. Türkiye’nin barışına ve medenîleşmesine çekirdeklik vazifesi yapan “Nur merkezleri” Bediüzzaman’ı hedefinden alıkoymamıştır. Her imkân ve fırsatı peşinden koşuşturduğu “Leyla’yı” yakalamak için istimal etmekte geri durmamıştı. Gel gör ki, gelişmeler medresenin “maddî şekliyle” ortaya çıkmasına bir türlü fırsat vermemiştir.
Van Gölü’nün kenarında, Artemit yarımadasında temelini attığı “Medresetü’z Zehra”da yetişen Kur’ân talebeleriyle; Türkistan’ı, Kafkasya’yı, İran’ı, Pakistan’ı, Ortadoğu ve Arabistan’ı nurlandıracaktı. Cehalet, zaruret ve ihtilâfları inlerinde vuracaktı. Hürriyet ile birlikte medeniyet fışkıracaktı bu münbit coğrafyalardan. Yeniden ayağa kalkacaktı Asya… Avrupa’daki dinsiz felsefeyle birlikte “insanlık düşmanlarını” mağlup edip, Avrupa medeniyetini vahşetten kurtaracaktı. Kötülüklerden arınmış Avrupa’nın teknoloji merkezlerinde insanlık yeniden dalgalanacaktı. Kur’ân medeniyetiyle Batı felsefesinin sulhu sağlanarak insanlık derin bir “oh!” çekecekti… Va esefa ki, Birinci ve İkinci Cihan Harpleri, Anadolu’ya musallat diktatörlükler, frengistanlı ırkçılığın İslâm âleminin başına açtığı musibetler hep o muhteşem projeyi tehir ettirdi ve geciktirmeye devam ediyor.
İslâm birliğine maddeten hizmet edecek bu büyük maddî projenin ortaya çıkmamasına bakarak, Medresetü’z Zehra” projesinin bütün bütün fonksiyonsuz kaldığını kimsecikler söyleyemez. Anadolu sınırlarını yıllardır aşarak beş kıt'aya yayılmış “Risâle-i Nur Medreselerinde” Kur’ânî ilimleri tahsil eden Nur Talebeleri, felsefenin tasallutundaki üniversitelerden de fen ilimlerini öğreniyorlar. İdeal mânâda olmasa bile, yine dünya barışını temin edecek gönüllülerin kıt'aların başlarına geçtiğini inşallah yakın zamanlarda göreceğiz.
08.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|