Cumhurbaşkanı BM’de güzel bir konuşma gerçekleştirdi.
Filistin meselesine dair sözlerinin hepsi güzeldi. Ama sonuç elde edilemedi. Filistinlilerin perişanlığı devam ediyor. Bu facia Müslümanların gözü önünde gerçekleşti. Ve hiçbir şey yapılmadı. Müslüman ülkeleri toplandılar ve BM temsilcileri gibi açıklama yaptılar ve dağıldılar.
İsrail açıklamaya bile kızdı. Tehdit etti. Kimsenin sesi çıkmadı. Ve İsrail katliamını devam ettirdi. Müslümanlar olarak çaresiz şekilde, sadece lanetleyerek seyrettik. Ve gözümüzün önünde Gazze bitti. Gazzeliler dünyanın en perişan ve acınacak durumuna düştüler. Göç ederken bile, camiye, hastaneye sığınmışken bile üzerlerine bomba yağdırıldı.
Şimdi ise Lübnan aynı akıbetle karşı karşıya. Gazze’yi bitiren zalimler Lübnan’a yöneldi. Ve Lübnan’ı bombalıyor. Bunun karşısında güzel sözler bir değer taşır mı? Filistin’e, Lübnan’a bir faydası var mı? Düşman Müslümanların dağınık halinden yararlanıyor.
Bir ara hükümetin; “sıfır sorun politikası“ vardı. Zamanın dış işleri bakanı Ahmet Davutoğlu yazdığı bir yazısında, “Hükümetimiz, Kıbrıs sorununu çözüme kavuşturma, Suriye ile düşmanlığı sona erdirme ve Ermenistan ile ilişkileri normalleştirme gibi çok sayıda ezber bozan girişimlere imza attı. Benzer şekilde, Asya, Latin Amerika ve Afrika gibi yükselen aktörler ile mevcut bağlarımızı güçlendirmek için çabalarımızı artırdık.” demişti. (1)
AKP iktidara geldiğinde, İslâm ülkeleriyle arası gayet iyiydi. Liderler arasındaki ikili ilişkilerde iyiydi. Hatta Esed’le ortak bakanlar toplantısı yapıldı. Devlet ilişkilerinin yanında aile dostluğu kurdular.
Güzel konuşmalar yapan Cumhurbaşkanı, 20 senedir devleti yönetiyor. 20 yıldır İslâm ülkeleriyle sağlam dostluklar kurması gerekirdi. İslâm Birliğinin çekirdeğini geliştirmesi, büyütmesi, kuvvetlendirmesi gerekirdi. Kurduğu bu dostlukları zirveye taşıması gerekirdi. Ama işler tersine döndü. Daha önceki ilişkilerin çoğu koptu ya da zayıfladı. Birbirlerine güven kalmadı.
Halbuki bu kopmalar, zayıflamalar yaşan-mamalıydı. Olan ilişkiler kuvvetlenmeliydi.
Bu da birbirine olan güvenle olur. Birbirine saygıyla, sevgiyle olur. Demek ki birbirine güven ve saygı bitmişti ki ilişkiler koptu. Tabiî hataların tamamını bir tarafa vermek mümkün değil.
Fakat Türkiye olarak doğru adım attık mı? İttihad-ı İslâm adına çalışmalar yaptık mı? Bütün bunları yaptıktan sonra ona rağmen mi İslâm ülkeleri bizimle ilişkileri bitirdiler?
Bunu sorgulamamız gerekir. Bu iyi ilişkiler kuvvetlenerek devam etseydi, bu günkü manzara olur muydu? Yine İslâm ülkeleri sessiz ve seyirci kalır mıydı? İslâm ülkelerinin birliği ve beraber hareket etmeleri karşısında İsrail katliamları yapamazdı. Ve İsrail’in bu kadar acımasız davranmasının önüne geçilirdi.
Ve İran, Türkiye’yle ilişkilerinde bir türlü samimî olmadı. Müslümanlar arasındaki mezhep kavgalarını körüklediler, her zaman mezhep taassubuyla hareket ettiler.
Bizdeki Kemalistler gibi devleti yönettiler. Halk üzerinde bir molla topluluğu baskısı oluşturuldu. Halkı dışladılar. Oluşan geniş birliği daralttılar.
Ne isimle olursa olsun, neyin arkasına sığınarak yapılırsa yapılsın, insanlar baskıcı rejim istemiyorlar. Hür yaşamak istiyorlar. Bunu başaramayan ve mezhepçiliği öne çıkaran İran’ın geldiği nokta ortada. Düşman İran’ın merkezine gelip, katliam yapabiliyor.
Bundan kurtulmanın yolu mezheplerin etrafında değil, İslâm’ın etrafında birlikteliğin oluşturulması. Beklenen kurtarıcı İslâm ülkelerinin birlikteliğidir. Birbirlerine tam güven sağlamalarıdır. Omuz omuza vermeleridir. İslâm gibi bir birliktelik sebebimiz varken ayrı kalmamızın, ayrı durmamızın acısını Doğu Türkistanlı ve Filistinli kardeşlerimiz çekiyor.
Dipnotlar:
1-https://www.mfa.gov.tr/yeni-donemde-sifir-sorun-politikasi.tr.mfa