Bir çok dindarın cevap vermekten zorlandığı bir soru: “Bediüzzaman Hazretleri ve Nur Talebeleri din adına siyasete neden karşıdırlar?”
Bu sualin doğru cevabını, âhir zamanın söz sahib olan Bediüzzaman vermiştir: “Zaman ahir zamandır, eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal.”
1930 lardan sonra dünyada büyük değişimler olmuş, Hadis-i Şeriflerin ihbarıyla “Maddi Cihat” devri sona ermiş, “mânevi cihat “ dönemi başlamıştır. Bu da “irşadi tebliğ, ikna” metodu ile olacaktır. “Zira medenilere galebe çalmak (üstün gelmek) ikna iledir, söz anlamaz vahşiler gibi icbar (zorlama) ile değildir.” Din ve vicdan hürriyeti esas olacak, isteyen istediği dini seçebilecektir. Artık dünyada hiç kimseye zorla din değiştirtmek mümkün değildir. Bu iletişim çağında, her türlü bilgiye bir cep telefonu kadar yakın olduğumuz devirde, artık insanları kandırmak, hile ile aldatmak da eskisi kadar kolay olmayacaktır. Dolayısı ile İslam iyi anlatılabilir ve doğru yaşanabilirse, çok kısa sürede dünya milletleri Hak Dine tabi olacaklardır. Bu da tam bir hürriyet ortamında gerçekleşebilecektir. Yani ne “dinsizlik” ne de “din adına” her hangi bir baskı olmadan, insanlar hür iradeleri ile samimiyetle dini tercihlerini yapabileceklerdir ki, istene de zaten budur.
Gelelim din adına siyasetin mahzuruna: İslam ahlâkının yaşanmadığı, bütün nazarların dünya menfaatine çevrili olduğu, insanların önce dünya sonra ahiret diyerek ahiret işini ikinci plana itekledikleri bir ortamda, din adına idareye geçildiğinde, o toplumda yaşamak zorunda olan dinsizler ve farklı inançta olanlar, mecburen münafık derekesine inmek zorunda kalacaklardır. Kafiri veya dinsizi münafık yapmak dine hizmet değildir. Tam tersi dine en büyük zararı vermektir ve aslında tam da dine ihanettir..! Çünkü “Münafık Kafirden eşeddir.” Zira, aslında dinsiz olduğu halde dindar gözükür, dine uyamaz, dini kendine uydurmaya çalışır, zamanla dinin içini boşaltır, başkalarına da kötü örnek olur! Dindarlaştırıyorum derken “dini darlaştırmak” da cabası ve daha birçok sakıncaları vardır. Bu nedenlerle, Bediüzaman Hazretleri ve talebeleri “Siyasal İslama” din adına idareye, yine dinin selameti ve muhafazası adına karşı olmuşlar ve hiç bir zaman prim vermemişlerdir. Siyasi çizgi olarak da “dine karşı olmayan, dine ve dindarlara saygılı, hürriyetçi, eşitlikçi, toplumun tümüne hitap edebilen, demokrat bir misyona sahip olan partileri (DP- AP-DYP çizgisini) desteklemişlerdir... Tabii ki bu duruma en fazla kızan ve kin duyanlar da Erbakan’ın taraftarları (bazıları şimdiki AKP nin içerisinde olan şahıslar) olmuştur ! Çünkü onlar Nurcuları, dindarların iktidarına engel olan Müslümanlar olarak görmüşler ve buna bir anlam verememişlerdir! Tabii ki, yukarıda izah ettiğimiz gerekçelerden bîhaber oldukları ve kendi yöntemlerinin en doğrusu olduğunu zannettikleri için...
Netice-i kelam, dün olduğu gibi bu gün de Müslümanlar çok çetin bir imtihanın tam ortasındadırlar..! Kendi akıl feneri ile gidenler büyük tehlike içerisindedirler, ancak ahir zamanın Müceddidi (vazifeli şahsı) ve bir nevi Mehdisi olan Bediüzzaman’ın projektörü ile hareket edenler, istikameti tespit açısından çok daha avantajlı durumdadırlar... Allah CC cümlemize, basiret ve istikamet üzere hareket edebilmeyi ihsan eylesin, Amin.