Geçtiğimiz Cuma ve Cumartesi günlerinde Kayseri Kitap Fuarı vesilesiyle Kayseri’de bulunduk.
Şunu ifade edelim: Bu günlerde kitap fuarları, elhamdülillah, birçok ilimizde iyi gidiyor. Kitapların insanlarca ihtiyaç listesinin başına alınması ve ilgiye mazhar olması insanın gözünü dolduruyor. Çünkü bütün güzel yollar kitaptan geçiyor. Çirkin yolların tamamı da kitapsızlıkla alakalıdır.
Biz kitaplı bir cemaatiz. Her kitap fuarı bizim için en konforlu biçimde tanıtım ve ilânat dönemi demektir.
Kayseri’yi de böyle bulduk. Kitaplarıyla meydandaydılar. İlanat görevlerinin farkındaydılar. Beyleriyle, hanımlarıyla hizmetlerinin başındaydılar. Her hamiyetli ve gayretli ilimiz gibi. Allah razı olsun.
Sana Risale-i Nur Lazım
Tekraren söyleyelim: Fuarların bizim için en gözde faydası, satış yapmak değil, tanıtım yapmaktır. Bizim yoğun şekilde tanıtım yapmamız lazım.
Bu nedenle satış az olsa bile bu bizim moralimizi bozmaz. Kırmızı kırmızı kitaplarımızı masamıza koyduğumuz an biz hizmetimizin başındayızdır. Satmasak da bu görev bize yeter. Kaldı ki, hatırı sayılır biçimde satış da oluyor.
İmzamızın son anlarıydı. Bir kız öğrenci yaklaştı. Hukuk öğrencisiymiş. Soru sorabilir miyim dedi. Buyurun tabi dedik. Kitap müşterisi de değildi. Rüyadan başladı, yorumlanacak rüyaları olduğunu, yorumlarını merak ettiğini ifade etti. Rüyalarla ilgili Risale-i Nur’daki bilgileri aktarmaya çalıştık.
Ardından İtalyan ve İsviçre hukukuna neden uyduğumuzu, ülke olarak batı hayranlığına savrulduğumuzu, İslamiyet’ten yeterince faydalanmadığımızı, oysa İslam hukukunun bin yıldan beri milletimize kifayet ettiğini, bunun için bize ne gibi vazifeler düştüğünü sordu. İfadeleri doluydu, sorular şaşırtıcıydı. Açık bir öğrenciydi. Bu kadar bilgi ve farkındalıkları, doğrusu ben de beklemiyordum. Dedim ki:
“Sana Risale-i Nur lazım Seher kardeş. Said Nursi’nin eserlerine mutlaka ulaş. Bizim burada (Kayseri’de) Risale-i Nur derslerimiz var. Kız öğrencilerimizle de dersler yapıyoruz. Sen bu derslere mutlaka katıl!”
“Gelirim” dedi. Onu standımızın aktif ablalarından Nimet hanımla tanıştırdım. Birbirlerinin adres ve telefonlarını aldılar. Daha sonra görüşeceklerini ifade ettiler. Birer adet Bizim Aile, Genç Yorum dergileri ve bir adet Münazarat hediye ettik. Münazarat’ın bir siyaset ve demokrasi manifestosu hükmünde olduğunu, yüz yıl önce yazılmış olmasına rağmen hala dünya siyasetçilerinden çok ileri fikirler serdettiğini söyledik. Saygıyla kabul etti ve memnuniyetle uğurladık.
Buna Bir Çözüm Bulmalıyız
Fuarlarda daha nice iletişimler kuruluyor. İnsanlarla yüz yüze geliyorsunuz.
Fakat şunu da söyleyeyim: Fuarlarla yetinmemeli. Bu tanıtım süreci mümkünse yıl boyunca belirli mekanlarda, belirli periyotlar halinde, belirli fırsatlarla tekrarlanmalı. Fırsat yoksa biz fırsat üretmeliyiz. Ya da buna bir çözüm bulmalıyız.
Risale-i Nur’u kendimize okuyoruz. (Evet, tabii, ama) Evler, sokaklar, insanlar kavruluyor. Buna bir çözüm bulmalı, insanlara ulaşmalıyız. “Ben buradayım, beni onlar bulsunlar” demek yetmiyor. Kafalardaki bir sürü asılsız veya işe yaramaz algılar bizi bulmalarına mâni oluyor.
İnsanlarla yüz yüze gelmek lazım.
İnsanlar tam bir açlık içindeler. Ama açlıklarını bilmeyecek kadar da tokluk içindeler! Bunun sorumlusu elbette bizler değiliz.
Ama ulaşmaktan biz sorumluyuz. Bu nedenle yeni fırsatlar aramalıyız.
Fuarlara katılan bütün illerimize candan tebrikler.