Risale-i Nur Külliyatı üzerindeki haklar, Bediüzzaman Said Nursî tarafından, sayıları bugün milyonlarla ifade edilebilecek ve aralarında kanunî mirasçılarının da bulunduğu Nur Talebelerine bırakılmıştır.
Risale-i Nurları devlet tekeline alma konusunda Bakanlar Kuruluna yetki veren Torba Kanunun 87. maddesinin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edilmesi ile ilgili süreci Av. Kadir Akbaş’la konuştuk.
Risalelerin mülkiyeti konusunda mevcut miras hukuku açısından bir belirsizlik hüküm sürdüğü için eserleri her ne olursa olsun okuyucuyla buluşturmak ve gelecekte de her türlü şartlar altında aslına uygun bir şekilde basılmasını devam ettirmek maksadıyla böyle bir düzenleme yapıldığı ifade ediliyor. Hukukî durum gerçekte nedir?
Maalesef bu iddia gerçeği aksettirmemektedir. Bediüzzaman Said Nursî’nin 23 Mart 1960’da Şanlıurfa’da vefatından sonra Tereke Hakimliğince listesi düzenlenen terekesinde, vefatı esnasında yanında bulunan menkul eşyası kaydedilmiş, ancak telifatı, eserleri listeye dahil edilmemiştir. Bediüzzaman Said Nursî, eserlerinde, risalelerle ilgili bütün hakların eserleri kendi telifatı gibi kabul edecek ve sahiplenecek talebelerine ait olduğunu beyan etmiştir. Bediüzzaman, risalelerin neşri konusunu “talebelerinin umumuna” tevdi etmiştir. Bediüzzaman’ın risalelerin mülkiyeti ile ilgili beyanlarından ortaya çıkan sonuca göre, Risale-i Nur Külliyatı vakıf malıdır ve bu vakıf malı kendisinin vefatından sonra, ona sahip çıkıp neşredecek talebelerinin tasarrufunda olacaktır. Bediüzzaman Said Nursî’nin bu şekilde hareket etmesinin asıl sebebi, telifatı olan Risale-i Nur Külliyatı’nın sıradan bir mülkiyet tartışmasına konu olmasını önlemek ve sağlıklı bir biçimde neşrinin kendisinin vefatından sonra da devamını teminat altına almaktır. Bediüzzaman Said Nursî’nin vefatından sonra yukarıda belirttiğimiz genel kural işlemiş, bilhassa 80’li yıllardan itibaren risalelerin aslını ve çeşitli dillere tercümesini Türkiye’de ve diğer bazı ülkelerde neşreden çok sayıda yayınevi, birbirinden farklı tarzlarla, ama esas itibarıyla aynı metne sadık kalarak yayıncılık yapmışlardır. Bu yayıncılar istisnalar dışında birbirleri ile bir telif hakkı mücadelesine girişmemişlerdir. Risale-i Nur Külliyatı üzerindeki mali haklar, Bediüzzaman Said Nursî tarafından, sayıları bugün milyonlarla ifade edilebilecek ve aralarında bugün kanuni mirasçılarının da bulunduğu “Nur Talebeleri”ne bırakılmıştır. Fiilen de bugüne kadar bu şekilde kullanılmıştır.
Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı üzerindeki mali hakları aralarında bugün kanuni mirasçılarının da bulunduğu “Nur Talebeleri” ne bırakmış olmakla birlikte bu arzu ve beyanını hukukî bir formata dökmemiştir.
Bediüzzaman Said Nursî’nin kanuni mirasçıları kimlerdir?
Aziz Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî’nin (resmî kayıtlarda Said Okur) kanuni mirasçılarının kimler olduğu Fatih 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 10.12.1987 tarih ve 1987/ 1790 E. 1987/1192 E. sayılı Veraset İlamı ile Kadıköy Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 02.11.1993 tarih ve 1993/ 1248 E. 1993/1198 K. Sayılı Veraset Belgeleri ile tespit edilmiştir. Bu veraset belgelerine karşı herhangi bir itirazda bulunulmadığı için kesinleşmişlerdir. Bu mirasçılar da Bediüzzaman Said Nursî’nin kardeşi Abdülmecid Nursî’nin çocukları ve torunlarıdır.
Kanunî mirasçıların Risale-i Nur Külliyatını neşreden yayınevlerine karşı tutumu nasıl olmuştur?
Risale-i Nur Külliyatı Said Nursî’nin 23.03.1960 tarihinde ebediyete intikalinden bugüne dek talebelerinin kurduğu yayınevleri tarafından elli dört yıldır kesintisiz basılmakta ve neşredilmektedir.
Bandrol uygulamasına geçildiği günden bugüne kadar yaklaşık 27 milyon nüsha risale için bandrol verilmiştir. 2011 yılında bandrol talep eden yayıncıların sözleşme ibraz etmesi yönünde yapılan yönetmelik değişikliğinden bu yana geçen yıllar boyunca da risalelerin basımı için bandrol talep eden yayıncılara bandrol verilmesinde bir mahzur görülmemiştir. Çünkü Bediüzzaman Said Nursî’nin kanuni mirasçıları murislerinin bu yöndeki arzularına uyarak risalelerin Said Nursî’nin talebeleri tarafından basılması yönünde bir irade ortaya koymuşlardır.
Kanuni mirasçılardan Muhterem Saadet Kaynak hanım muhterem babası Abdülmecid Nursi’nin vefatı ile kanuni mirasçılık sıfatını kazandığı 1967 yılından bugüne kadar geçen 47 yıllık sürede risalelerin neşrine engel olmak amacıyla herhangi bir risale yayıncısına karşı hukuki bir teşebbüste bulunmamış, risale yayıncılarına bandrol verilmemesi, risalelerin neşrine engel olunması yönünde Bakanlığa bir talepte bulunmamıştır.
Muhterem Saadet Kaynak, murisleri Bediüzzaman Said Nursî’nin beyanı üzerine risaleleri Kur’ân’ın malı bilmiş, onları temellük etmek olarak kabul edilebilecek bir neşir mukavelesine bu sebeple de mesafeli durmuştur. Bakanlığın Risale-i Nur Külliyatının neşrine engel olmaması yönündeki beyanını mükerrer defa teyit etmiş, son olarak bu beyanını Yeni Asya Gazetesi yazarlarından Sn. Halil Uslu aracılığı ile de Bakanlığa ve kamuoyuna duyurmuştur. Hukuken murislerinin vefatından bu güne kadar geçen elli dört yıllık sürede kanuni mirasçıların hiçbiri Risale-i Nur Külliyatını yayınlayan yayınevlerinin neşrine engel olmak için hukuki bir teşebbüste bulunmamışlardır. Bakanlığa da yayınevlerine bandrol verilmemesi, risalelerin neşrine engel olunması yönünde bir talepte bulunmamışlardır. Kanuni mirasçıların elli dört yıldır süren bu tutumları bir hukuki durum ortaya çıkarmıştır. Bakanlık süregelen bu hukuki durumu, risalelerin Said Nursî’nin talebeleri tarafından serbestçe basılması yönündeki iradelerini, arzularını siyasi bir tasarrufla görmezden gelmiş, sanki miras hukuku açısından bir belirsizlik varmış intibaı uyandırılmıştır.Bediüzzaman Said Nursî’nin diğer kanuni mirasçıları da avukatları aracılığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verdikleri dilekçe ile bandrol verilmesinin durdurulması yönünde kendilerinin bir taleplerinin olmadığını, Risale-i Nur Külliyatının bugüne dek olduğu gibi serbestçe basılmasına devam edilmesini arzu ettiklerini beyan etmişlerdir.
Bediüzzaman Said Nursî’nin atanmış mirasçıları var mıdır?
Said Nursî’nin bazı talebelerince, Risale-i Nur Külliyatının Bediüzzaman tarafından vasiyetname ile kendilerine vasiyet edildiği iddiası ile bir yayınevine karşı ikame edilen dâvâ, Said Nursî’nin atanmış mirasçıları bulunmadığı, risalelerin hukuken geçerli bir vasiyetname ile vasiyet edilmediği, davacıların hak sahipliği sıfatlarının bulunmadığı gerekçesi ile İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 1993/494-1422 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Bu karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin E:1995/3593 K:1995/5954 sayılı kararıyla onanmış ve kesin hüküm halini almıştır.Kesinleşmiş yargı kararı uyarınca Bediüzzaman’ın atanmış mirasçısı bulunmamaktadır. Hiç kimse varis olduklarını iddia ile risalelerin basımı hususunda münhasıran hak sahibi olduğunu iddia edemeyecektir.
Gökhan YILMAZ
[email protected]
Twitter: @MGokhanYlmz