Komisyonda kabul edilen 12 yıllık zorunlu eğitim konusunda görüşlerine başvurduğumuz ÖNDER Başkanı Hüseyin Korkut "Zorunlu eğitim ne kadar az olursa o kadar iyi. Devlet niye vatandaşın çocuğunu zorla evinden alsın? Okul öncesinden çocuğu alıp ‘İllâ şu fikri giydireceğim’ demek kabul edilir değil. Ancak devlet belli konular için sertifika zorunluluğu getirebilir. Bir iş için müracaat ettiğinizde bu sertifikayı isteyebilir, sınav düzenleyebilir" diye konuştu.
BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI KALKSIN, KIZLAR DA OKUSUN
Kız çocuklarının okuması için yasakların kaldırılması gerektiğini savunan Korkut, "Sadece eğitim hayatında değil meslekî hayatta da başörtülüler mesleklerini rahatça icra edebilmeliler. Bu din ve vicdan özgürlüğünün gereğidir. Bugün 4 yıldan sonra kızları eve kapatacaklar diyenler 28 Şubat’ta tıp fakültelerinin önlerinden geri çevrilen genç kızlar için seslerini çıkarmadılar. Bunun hesabını vermeliler. Eğer örtünün önüne engel koyulmazsa güneydoğu ve doğuda kızların okullaşma oranı artacaktır.
DEVLET ELİNİ EĞİTİMDEN ÇEKMELİ
TAKDİM:
Zorunlu eğitim tartışması yaşanırken ÖNDER yani İmam Hatip Liseleri Mezunlar Mensupları Derneğinin ismi öne çıktı. Yeni tasarıyı hükümete onların verdiği söylendi. Biz de olayların ve tartışmaların arka planını öğrenmek için ÖNDER Başkanı Dr. Hüseyin Korkut’la konuştuk. Korkut, teklifin 18. Millî Eğitim Şûrâsında konuşulduğunu ve ilk dört seneden sonra açık öğretime geçilme imkânı verdiğini söylüyor. Korkut, devletin eğitimden elini çekmesi gerektiğini ve insanların inançlarına göre çocuklarını eğitime hakkına sahip olduğunu söylüyor.
Millî Eğitim Komisyonunda zorunlu eğitim tartışmaları devam ediyor. Sizce 4 artı 4 zorunluluğu hatta eğitim 12 yıl devlet gözetiminde tutulması demokratik mi?
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki 28 Şubat’ın millî eğitim sistemine büyük sıkıntı ve yükler oluşturan sekiz yıllık eğitim dayatmasından vazgeçiliyor olması memnuniyet verici. Yeni düzenleme eğitim hayatımızı zenginleştirecek ve rahatlatacaktır. Bazı kesimler bu düzenlemenin konuşulmadan tartışılmadan gündeme getirildiğini iddia ediyorlar. Halbuki bizler gibi bir çok sivil toplum örgütü 15 senedir bu sistem üzerinde konuşuyoruz, tartışıyoruz. Kaldı ki 18. Millî Eğitim Şûrâsı’nda gündeme gelmiş üzerinde üç gün tartışılmıştır. Toplumun, bürokrasinin, üniversitelerin, STK’ların temsilcilerinden oluşan heyette sonuç itibariyle okul öncesi bir yıl olmak üzere 4-4-4 kabul görmüştür. Orada çıkan kararda ilk dört yıl sonunda açık öğretime geçme imkânı sağlanıyordu.
Bu düzenlemeyle devlet kontrolünde sekiz yıllık zorunlu eğitim devam etmiyor mu?
İlk dört yıldan sonra açık öğretim tercihinden vazgeçilmiş görünse de, aileler tercihlerine göre imam hatip ve meslek liselerin ortaokul kısmına çocuklarını gönderebilecekler. Burada öne çıkan durum, çocuklar sertifika almadan eğitimi tamamlamış olmayacak. Yani zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması var. Bu da ayrı bir tartışmanın konusu.
İsterseniz bu tartışmaya girelim. Sizin zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasına bakışınız nedir?
Zorunlu eğitim ne kadar az olursa o kadar iyi. 12 yıllık zorunlu eğitim hem devletin ekonomik imkânları açısından hem de eğitimin çeşitliliği ve velinin tercihi açısından dayatılmaması gereken bir durum. Özellikle son dört yıl zorunlu eğitim olarak dayatılmamalı.
Yani ilk sekiz seneyi kabul ediyor musunuz?
İlk dörtten sonra aynı ortamda ve devletin gözetiminde bir eğitim zorlanmamalı. Tek tip bir eğitimin dayatılması, bunun bir propaganda edasıyla yapılması antidemokratik bir durum. Biz eğitimin önemli olduğunu söyleyen bir medeniyetin evlâtlarıyız. Beşikten mezara eğitim olması gerekliliğine inanırız, fakat bu devlet eliyle olmamalı. Amerika’da 2 milyon insan ev okullarında eğitim alıyor. Devlet niye vatandaşın çocuğunu zorla evinden alsın? Okul öncesinden çocuğu alıp “İlla şu fikri giydireceğim” demek kabul edilir değil. Ancak devlet belli konular için sertifika zorunluluğu getirebilir. Bir iş için müracaat ettiğinizde bu sertifikayı isteyebilir, sınav düzenleyebilir.
Devletin dindar nesil yetiştirmek gibi bir görevi var mı?
Bu düşünceye kesinlikle katılmıyoruz. Başbakan da, yaptığımız ziyarette dindar nesil yetiştirmek mevzuunun çarpıtıldığını ve yanlış değerlendirildiğini söyledi. Burada önemli olan devletin milletin taleplerine imkân sağlamasıdır. Hatta temel eğitimi de talep edene vermek gerekir. Belki de insanlar sekiz yılda devletin verdiği eğitimi çocuğuna 3 yılda verecek? Nitekim veriliyor da. 3 yaşında çocuk baleye başlıyor, 4 yaşında hafız oluyor, 6 yaşında dünya çapında sporcu oluyor.
İmam hatip liseleri sizce milletin mi yoksa devletin mi okulları?
Devletin eğitim alanındaki bakış açısı materyalist ve pozitivist temellere dayanıyor. Cumhuriyet döneminde namaz kıldıracak ve cenaze kaldıracak imam bulunamıyor. Bunun üzerine İmam Hatip Kursları açılıyor. Bu kursların genişlemesi çok partili dönemde gerçekleşiyor. Yani tüm yasaklara, tahribatlara ve kök kesmelere rağmen 1950’lerde dünya konjonktürünün değişimi çok partili hayat toplumun köklerinden gelen damarları yeniden inşa etme imkânı veriyor. Bu süreçte İHL’ler devletin projesi olmasına rağmen milletin sahiplendiği millet okullarına dönüştü.
Ama müfredatı devlet belirliyor….
Elbette ki imam hatip liselerinin şu anki müfredatı ve eğitim imkânları ideallere uygun değil. En azından geçmişimizden kopmamış, köklerimizin yeşermesine bir zemin oldu. İmam Hatiplerden dünyayı silkeleyen din adamları, felsefeciler, ilahiyatçılar yetişmediler. Yetişenler ise İmam Hatip okulları dışında başka kaynaklardan beslenen insanlardı.
Bunun sebebi devletin resmî ideolojisinin dinî duyarlılıkları olan nesli baskı altına alması mıydı?
Bunun etkisi var. Öbür taraftan İmam Hatip Okullarının önünü ve arkasını dolduran eğitim sisteminin eksikliği de var. Meselâ hafızlık müessesesi ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Ancak bazı cemaatler Kur’ân eğitimini öncelik haline getirerek geçmişle olan köklerin kopmasına izin vermediler. Öbür taraftan ilahiyatların din eğitimi konusundaki kalitesi tartışmaya açıktır.
Bildiğim kadarıyla imam hatipler Sünnîlerin tercih ettiği okullar. Devlette Sünnî ise, neden üzerinizde baskı hissediyorsunuz?
Sünnîliğin devletin dünya siyasetinde nereye karşılık geldiği tartışılabilir. Ancak eğitim sisteminin materyalist ve pozitivist olduğu bir sistemin böyle dertleri olduğunu düşünmüyorum. Okullarda öğretilen din kültürü ve ahlâk bilgisi derslerinin yüzde otuzu inkilâp tarihi, yüzde otuzu Hinduizm gibi akımlar, yüzde otuzu da İslâm dininin de yer aldığı semavî dinler. Burada din kültürü dersi kültür dersi olarak okutulmaya devam edilmeli. Ancak din eğitimi başka bir alan ve konu.
İmam hatiplerin kapıları Alevî gençlere açık mı?
Alevî vatandaşlar imam hHatipleri tercih etmediler. Seksenli yıllarda Doğu ve Güneydoğu’dan Alevî gençler imam hatiplere taşındı, fakat çok sürmedi.
Sizce Alevîlikle ilgili bir müfredatın olmaması da bir dışlama değil mi?
Devlet kendi vatandaşları neye inanıyor ve devletten başka imkânları da yoksa bunu öğrenme imkânı açmalıdır.
Devletin belirlediği müfredatın dışında Türkiye’de özel okul olmamasını neye bağlıyorsunuz?
Hazırladığımız anayasa raporunda din eğitimi ve öğretiminde özel öğretimin önünün açılması gerektiğine vurgu yaptık. Siyasî parti liderlerine görüşlerimizi söyledik.
İmam Hatipler kimileri tarafından belli bir siyasî görüşün arka bahçesi olarak anılıyor. İçine girip baktığımızda ise devletin belirlediği çizginin dışına çıkamıyor. Bu yönüyle bazı dinî cemaatler de sizi devletin arka bahçesi olarak görüyor. Bazen çıkmazda hissediyor musunuz?
Daha temel meseleler tartışılması gerekir bunların tartışılmasını uygun bulmuyorum. CHP parti yönetiminde bulunan imam hatip mezunu Üsküdar eski müftüsü İhsan Özkeş, imam hatiplerin belli bir siyasî partiye kadro yetiştirdiği tezini çürütüyor. Bence asıl sorulması gereken soru milletin neden imam hatiplere teveccüh gösterdiğidir. Millet çocuğunun Kur’ân öğrenmesini, Hz. Peygamber’in (asm) hayatını öğrenmesini, geçmişini yad edecek birikime kavuşmasını istiyor. Kaymakam, doktor, vali olması daha sonra geliyor… Öbür taraftan da tabii kaliteli din adamı yetiştirmek İmam Hatiplerin görevi.
İmam hatiplere bu noktada büyük bir yük bindiğini düşünüyor musunuz? Din hizmetleriyle görevlendirilecek insanlar için özel okullar açılması sizi nasıl etkiler?
Yeni anayasa sürecinde din eğitiminin özelleştirilebilir. Ancak devlet burada kontrol edici olabilir. Eğer millete kendi okullarını açma ve din eğitimi verme imkânı sağlanırsa İmam Hatipler de bu kadar talebin olduğu yerler olmaktan çıkacaktır. Ve bu tartışmaların odağında olmaktan kurtulacaktır. Nihayetinde bütün bu girift meselelerin çözümü yeni anayasa ile mümkündür. Dolayısıyla devletin refleksi yeni bir anayasa ile aşılabilir.
Bir dönem İmam Hatiplerin Afganistan ve Pakistan’a örnek olabileceği gündeme gelmişti. Deminden beri konuştuğumuz bu aksaklıklar içinde imam hatipler nasıl örnek olabilir?
Müfredatı, devletle olan ilişkisi olarak elbette ki olamaz, geliştirilmesi lâzım. Ancak Afganistan ve Pakistan’da farklı algılarla beslenen anlayışa karşı İslâmî ilimlerle fen bilimlerinin bir arada okutulması açısından örnek olabilir.
İmam hatiplerin siyasî polemik olarak kullanılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İmam hatiplerin milletin bir kesiminin isteklerinin ortaya çıktığı zemin olarak düşünürsek meseleye milletin talebi olarak değil de siyasî araç olarak bakılmasına kim olursa olsun karşıyız. Bugün Ak Parti bazı yanlışları düzeltiyor ve bu ona güç olarak geri dönüyorsa bunu ayırmak mümkün değil, çünkü siyaset toplumun taleplerini yerine getirmekle mükelleftir.
Tartışma da burada başka bir mecraya dökülüyor. Devletin sınırları içinde eğitime bulunacak çözüme karşı çıkanlarla bunu kabul edenler…
Bu toplamda başka bir tartışma. Biliyorsunuz Tevhid-i Tedrisat din eğitimini devletin tekelinde tutan farklı görüşleri engelleyen bir yapı. Müfredatı devletin denetiminde olsa bile bugün özel imam hatip fikrine karşı çıkılacaktır. Bu bir süreç. Türkiye’de devletin eğitimden kısa süre içinde elini çekeceğini düşünmüyorum. Yeni anayasa sürecinde Türkiye’nin özel şartları ileri sürülerek eğitimin özelleşmesine karşı çıkılır.
28 ŞUBAT DÂVÂSI İÇİN HAZIRLIKLARIMIZ BAŞLADI
28 Şubat sürecinde Sultanahmet Meydanı cumhuriyet tarihin en büyük mitingine sahne olmuştur. Bir milyonu aşkın her kesimden insan bu mağduriyete karşı çıkmışlardır. 28 Şubat’ın mağdurları Türkiye’nin en iyi okullarında okuma kalitesini göstermişken eğitim hakkı ellerinden alınanlardır. O dönemde dernek olarak mağdur olduk. DGM’lerde yargılandık. Biz de bu sebeple 28 Şubat dâvâ sürecine katılmayı düşünüyoruz ve çalışmalarımız başladı. Bu dâvâya özellikle tarihe not düşmek için katılacağız.
BAŞÖRTÜLÜLER İÇİN AÇIKÖĞRETİM ÇÖZÜM DEĞİL
Millî Eğitim Şûrâsında tartışılan konular içinde kılık kıyafetle ilgili düzenlemenin olmamasına dikkat çektik. Belli bir inançta olan insanların çocuğunun belli bir yaşta örtünmesini istemesine devletin müdahale hakkı yoktur. “Başınızı örtmek istiyorsanız açık öğretime gidin” demek bir çözüm değildir. Bu bizim beklenti ve talebimiz olamaz! Sadece eğitim hayatında değil meslekî hayatta da başörtülüler mesleklerini rahatça icra edebilmeliler. Bu din ve vicdan özgürlüğünün gereğidir. Bugün 4 yıldan sonra kızları eve kapatacaklar diyenler 28 Şubat’ta tıp fakültelerinin önlerinden geri çevrilen genç kızlar için seslerini çıkarmadılar. Bunun hesabını vermeliler. Eğer örtünün önüne engel koyulmazsa güneydoğu ve doğuda kızların okullaşma oranı artacaktır.
H. Hüseyin Kemal