İmam Hatip öğrencileri arasında inanç anketi yapan akademisyen durumun vahametini gözler önüne sermiş ve ‘gençlerin aklındaki 100 soruyu’ gündeme getirmişti. “Gençler imanını kaybediyor” diyen akademisyenin derlediği 100 soruyu ve deizmi ilahiyatçı yazar süleyman kösmene ile konuştuk.
Yrd. Doç. Dr. Fatma Günaydın, imam hatip öğrencileriyle yaptığı çalışmada, gençleri deizme yönelten 100’den fazla soruyu derlemişti ve söz konusu çalışma geçtiğimiz günlerde basına yansımıştı. Gençlerin aklındaki 100 soru sosyal medyada da yayılmış, konuya ilişkin açıklamalarda bulunan birtakım deizim dernekleri geldikleri noktayı ‘başarı’ olarak tanımlamıştı. Hatta bazı dernek başkanları insanların dinden uzaklaşmasının sebebi olarak ‘İslâmî kimliğe ve söyleme bürünmüş iktidarı’ işaret etmiş ve ‘bu başarımızda iktidarın payı büyük’ diyerek konunun muhataplarına iğneleme dolu bir teşekkür sunmuştu.
Akıllar karıştı
Sosyal medyada yayılan bu sorular gençlerin aklını daha fazla karıştırdı. Herkesin soruları konuştuğunu ve magazin eksenli tartışmalarda bulunduğunu belirten sorumluluk şuurundaki Yeni Asya ise yine farkını ortaya koydu ve söz konusu cevaplarını derlemek için yola çıktı.
Akademisyen Yrd. Doç. Dr. Fatma Günaydın’a ulaşarak çalışmaya başlayan Yazı İşleri ekibimizden İlahiyatçı Yazar Süleyman Kösmene ile el ele vererek masa başına oturdu. Yeni Asya sordu, Kösmene cevapladı:
- “Son günlerde gençler arasında yaygınlaştığı görülen deizm hakkında neler söyleyeceksiniz?
- Deizm, Batı Dünyasının memleketimize yeni hediyesi. Aslında Batıda Katolik mezhebinin bilim dışı baskıcı uygulamalarına tepki olarak ortaya çıkan bir felsefe akımı. Ancak aynen ateizmde olduğu gibi, gelip sarstığı nokta İslâm gençliğinin imanı oldu. Kelime manası “Tek Tanrıcılık” demektir. Batıda kâinatın yaratıcısını inkâr edemeyen, ancak kilisenin akıl ve bilim dışı hurafeleri inanç diye dayatmasını reddeden bir grup felsefecinin düşünce sistemi olarak doğdu. Batıda böylece bilimin sunduğu yeni gelişmelerle, ilk defa Hıristiyanlar tarafından muharref İncil eleştirilmiştir. İlk deist düşünürler, Tek Allah inancına akıl ile ulaşılabileceğini, bunun için dine gerek olmadığını, Hıristiyanlığın teslis inancına düşerek akıldan da, gerçekten de uzaklaştığını savundular.
Latince’de “İlah” manasına gelen “Deus” sözcüğünden türetilmiştir. Deist kelimesi ilk defa yazılı kaynak olarak “İnanç ve İncil Öğretisi” adlı kitapta Piere Viret tarafından 1564’te kullanılmıştır. 1784’te Thomas Paine, Akıl Çağı adlı kitabında “Dünya vatanım, iyilik yapmak dinim, bütün insanlar kardeşimdir.” demiştir. Deist düşünür Voltaire: “Bir Allah düşüncesinin dışındaki her şey saçmadır. Tüm tabiat O’nun varlığını bize haykırıyor.” der. Deist düşünür Roussoea’ya göre ise din, büyük bir varlığın bize verdiği yüksek bir duygudan oluşur.
- Peki bu durumda bu akım Hıristiyan Dünyasının inançtaki sapmalarına karşı doğru bir gelişmedir diyebilir miyiz?
- Evet, diyebiliriz. Deizm akımı Batıda Hıristiyanlığın batıl inançlarını reddeden, bu sebeple dinden aforoz edilen, yani dinsiz ilân edilen, fakat Allah’ın varlığını inkâr etmeyen düşünürlerin ortaya koydukları bir düşünce sistemi. “Allah var; ama batıl inançlar yok!” demek için bu düşünce disiplini ortaya çıkmış. Fakat batıl inançlar yok dediğimde sen beni dinden çıkarırsan, ben de din yok derim. Din yok demek, peygamber de yok demektir. Olay kısaca bu aslında.
“Çünkü madem, İsa gibi, Meryem gibi, Cebrail gibi ilah olmayan ve sadece insan veya melek olan birilerini “ilah” yapmışsın, Allah’ın oğlu demişsin, eşi demişsin, ruhu demişsin. Ben İsa’nın, Meryem’in ve Cebrail’in ilahlığını inkâr ettiğimde sen beni dinden çıkarıyorsun. Öyleyse ben de, hem İsa’yı, hem başka peygamberi, hem melekleri, hem de dini inkâr ederim. Çünkü bunun doğrusu nasıl bilmiyorum.”
Yani deistler demek isterler ki: “Din olarak seni bilmişim; sen de bana İsa’yı ilah olarak tanıtmışsın. Ben İsa’yı ilah saymadığımda sen beni dinden çıkarıyorsun. Ben de din olayını toptan reddediyorum.”
Olayın karikatürize edilmiş şekli budur.
Bu akım Batının hurafeden ve batıl inançlardan kurtulmasına yardımcı olmuştur. Yani Hıristiyanlığı yırtmıştır. Bediüzzaman’ın, “Nasraniyet ya intifa, ya ıstıfa bulacak. İslâm’a karşı teslim olup terk-i silâh edecek. Mükerreren yırtıldı, Prutluğa tâ geldi. Prutlukta görmedi ona salâh verecek.” sözüyle işaret ettiği yırtılmaların birisi de deizm eliyle olan yırtılmadır.
- O halde bu akım neden tehlikelidir?
- Bu akım teslis inancını yırttığı için, Hıristiyanlığın batıl itikatlarına tepki olarak doğduğu için doğrudur. Ama İslâmiyet’e göre doğru değildir ve tehlikelidir. Çünkü bu akımı Hıristiyanlığın muharref oluşu doğurmuştur. Bilime karşı batıl inançları din diye savunmaya ve kabul ettirmeye kalktığınızda karşınıza böyle tepkiler çıkar.
Ama İslâmiyet muharref değildir. Ter ü taze bir dindir. Batıda ünlü deist düşünürlerin Hıristiyanlıkta görüp reddettikleri hiçbir batıl inanç, İslâmiyet’te yoktur. Öyleyse bu akımı Batıdan aynen tercüme edip; alıp bir İslâm beldesine ithal edemezsiniz. Bu beden o elbiseyi giymez. O elbise bu bedene dar gelir.
Fakat maalesef Batı Dünyası’nın nasıl sefaheti yol bulup İslâm beldelerine girmiş ve Müslümanların örf ve adetlerini tersyüz etmişse, Müslümanların ahlâkını alt üst etmişse, Batının ateizm, deizm gibi akımları da İslâm beldelerine girmiş ve Müslüman gençliğin imanını alt üst edebilir bir tehlike arz etmiştir. Çünkü İslâmiyet’in bir kusuru ve bir batıl inancı söz konusu değildir. İslâmiyet bilim adamlarının her türlü bilimsel ürünlerini destekleyecek ve savunacak kadar geniş, hiçbir batıl inanç barındırmayacak kadar nezih, muhalif de olsa hiçbir fikir adamını incitmeyecek kadar hürriyet-i vicdan hakkı tanıyan kibar bir dindir.
Deist endişelerin bu sebeple İslâm’da karşılığı yoktur. Bu sebeple biz doğru İslâmiyet’i öğrendiğimiz ve öğrettiğimiz sürece ne Deizm, ne Ateizm, ne başka zararlı cereyanlar hiçbir İslâm beldesinde karşılık bulamayacak ve yayılamayacaktır. Değil İslâm ülkeleri, dünyada da yayılma fırsatı bulamayacaklardır. Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi: “Eğer biz, doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan (diğer din mensuplarından) fevc fevc dâhil olacaklardır.”
- “Bu akımın Müslüman gençliğe ne gibi zararları vardır?”
- Deizmde Allah inancı vardır. Din inancı, peygamber inancı, kitap inancı ise yoktur. Bu yapı İslâm gençliğini dinden uzaklaştırır. İslâm’a karşı yabancılaştırır, cahilleştirir. Oysa basit bir mantıkla bile düşünülse, eğer Allah varsa, Allah’ın din ve peygamber göndermesi ve kitap indirmesi Allah olmasının bir gereğidir. Yani Allah’ın insanlığa yol göstermesi için rehber vazifelendirmesi esasen şefkatinin, merhametinin ve sevgisinin bir tezahürüdür. Dindeki cezalar kötülükleri önlemek içindir, asla Allah’ın şiddet ve azap yanlısı olduğunun göstergesi değildir.
Bu akım öncelikle dinden, Peygamberden, kitaptan şüpheye sebep olacaktır. Dinin temeli Peygamber inancıdır, kitap inancıdır. Tek başına Allah inancı İslâmiyet’i anlamamıza ve tanımamıza yeterli olmaz.
Şüphede iki husus vardır: Eğer doğru değerlendirilirse şüphe tahkike yol açar. Tahkik doğru bilgilerin öğrenilmesini sağlar. Doğru bilgiler, İslâmiyet hakkındaki inancımızı arttırır ve sağlamlaştırır. Fakat şüphe doğru bilgi ile takviye edilmezse, kişiyi dinden uzaklaştırır, cahilleştirir.
- “Deizm’in tenkidini yapmak isteseniz kısaca ne söylemek istersiniz?”
- Muharref bir din olan Hıristiyanlığı eleştiren ve yırtan Deizm, İslâm’a bir adım yaklaşma ihtiva eder. Din olmamasına rağmen, teslis inancına sahip olan Hıristiyanlıktan daha tutarlıdır. Hıristiyanlık üçlü Tanrı inancıyla şirke girmiştir. Deizm’e göre bile tutarsızlığa düşmüştür. Deizm’de en azından Tek Allah inancı vardır. Yani bir ölçüde eksik bir tevhid inancı vardır.
Fakat yukarıda da söylediğimiz gibi eksiktir. Çünkü biz tevhit inancı dediğimizde Allah inancını vehimlerimizle sınırlamayız. Yani Allah kâinatın Hâlık’ı olacak, ama kâinatın işlerine karışmayacak. Allah insanı yaratacak; ama insanın işlerine, ameline, ahlâkına müdahale etmeyecek, insana doğru yol göstermeyecek! Hayır; böyle bir Allah inancı tevhidi ifade etmez. Bu, tutarsızlıktır. Allah sadece Kadîr’dir, Hâlık’tır; ama Âlim değildir demek doğru Allah inancını ifade etmez. Allah’ı bütün isimleriyle birlikte tanımak doğru olandır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle: “Elbette gerektir ki, Cenâb-ı Hakk’ı bir isimle, bir ünvan ile, bir rububiyetle ve hâkeza.. tanısa, başka ünvanları, rububiyetleri, şe’nleri, içinde inkâr etmesin. Belki, herbir ismin cilvesinden sair esmaya intikal etmezse zarar eder. Meselâ: Kadîr ve Hâlık isminin eserini görse, Alîm ismini görmezse gaflet ve tabiat dalaletine düşebilir.”
İşte deizmle düşülen dalâlet, böyle bir bataklıktır.
Yani bir din olmayan Deizm, İslâm’a karşı tutarsızdır, eksiktir ve yetersizdir.
Şöyle sıralayalım: Deizm, Hıristiyanlıktan bir adım yükselme ve ilerlemedir. Ama İslâmiyet’e yetişememiş; İslâmiyet’in çok altına düşmüştür. Deizm’e göre İslâmiyet çok daha yüksekte, zirvededir.
- “Bu akım ülkemize nasıl ve hangi boşlukla geçti?”
- Şimdi dünya bir köy gibi. Dünyanın en uzak bölgesinde bile olsa akımlar ve cereyanlar, artık tanınıyor, yayılıyor. Bu akımın ülkemize geçmesi tamamen dini eğitimdeki boşluğumuz dolayısıyladı. Siz gençlerinize doğru İslâmiyet’i öğretmezseniz, o genç kafalara dalâletin ve batıl efkârın girmesi kaçınılmaz olur. Girmediğiniz yer sizin değildir.
Din eğitimi veren kurumlar yeterli değildir. Var olan kurumların müfredatları yetersizdir. Orta öğretim kurumlarında Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersleri var; fakat oldukça sığ ve yetersiz. Zaten adında hayır yok. Din öğretimi “kültür” konseptinde verilmez. Çocuğa dini ne ise dürüst ve samimî biçimde öğreteceksiniz. Devlet dinden korkarsa, milletin çocuğuna milletin dinini öğretmekten çekinirse, çocuk da dininden korkarak yetişiyor. İlkokul, ortaokul ve lise gibi zorunlu öğretim programlarından geçen bir çocuk, sonunda dinini tanımadan, dininin ve imanının güzelliklerini kavramadan, tahkikî bir biçimde iman edip; ibadetlerini tam manasıyla öğrenmeden, Allah sevgisini, Peygamber sevgisini, insanlık sevgisini, çevre sevgisini, haram-helâl titizliğini, kul hakkının önemini, adalet ve hukukun üstünlüğünü ve sair yüzlerce üstün ahlâkî değerleri öğrenmeden ve benimsemeden mezun oluyorsa, burada kusuru Millî Eğitimin uyguladığı programlarda aramalıdır. Çünkü çocuklar Millî Eğitimin tezgâhından geçiyor. Önce tezgâhı sorgulamalı ve sağlamlaştırmalıdır. Devlet dinden korkmamalı; doğru dini öğretmemekten korkmalıdır. Dinî bilgiler kültür konseptinde değil, din öğretimi konseptinde verilmelidir.
Diyanet mevcut yapısıyla deizm de dâhil hiçbir mülhid felsefeye ciddî biçimde el atacak durumda değildir. Diyanet özerk olmalıdır. Devletin veya iktidarın payandalığını yapmak zorunda kalmamalıdır. Özerk bir diyanet dinî problemleri çözerken konunun uzmanlarından, elinde bilgi ve irfan bulunduran cemaat ve tarikatlardan, kanaat önderlerinden ve konu üzerinde kafa yormuş akademisyenlerden görüş alır, destek alır, çalıştaylar tertip eder, düşünen kafaları bir araya getirir ve çözüm odaklı birçok etkin adım atar. Diyanetin bugünkü haliyle eli kolu bağlıdır, hür değildir, çözümleri de etkin değildir. İnisiyatif almaktan uzaktır. Deizm furyası da bu boşluktan fırsat bulan fitnelerden biridir.
İlahiyat Fakülteleri bu günkü haliyle çözüm üretmekten uzaktır. Problem tesbiti yerinde olmuştur; ama çözüm dediğinizde ortada çözüm yoktur! Oysa söz konusu deizm soruları “kelâm ilmi”nin ana konularıdır. Kelâm ilmi yüzyıllardır bu ve buna benzer ilhadî sorulara cevap vere gelmiştir. Nitekim daha 3. yüzyılda İmam Maturidi ve İmam Eş’ârî, Mutezile mezhebi ve felsefe dünyasının açtığı yığınla ilhadî sorulara ehl-i sünnet çizgisinde cevap vermişlerdir. İtikâdî manada iki ayrı ehl-i sünnet mezhebi olarak kurumlaşmışlardır.
Benzer ve daha ileri ilhadî sorular bu gün de vardır. Ateizmin soruları vardır. Deizmin soruları vardır ve gençlerimizin imanı bu sorularla kaybolup gidiyor! Bu mezhepleri günümüzde İlahiyat Fakültelerinin Kelâm ana bilim dalları temsil etmiyor mu? Nerede bu dalda yetişen uzmanlar, akademisyenler? Neden sesleri çıkmaz? Ellerinde yeterli veri mi yok, yeterli delil mi yok, bürhan mı yok? Ne yok? Olmayan ne? Hicri 3. Asırda imamlar çıkmışlar cevaplar vermişler, etkili olmuşlar, Mu’tezileyi susturmuşlar; peki günümüzde cevap verebilecek kimse yok mu?
(Son sorunun cevabı ve röportajın devamı yarın)
RÖPORTAJ: NURDAN TOPRAK - İSTANBUL