Üstad Bediüzzaman’ın 50. vefat yıl dönümü vesilesiyle, 23 Mart 2010’da Bediüzzaman’ın talebesi Abdullah Yeğin Ağabey ile yapılan röportajdan bir bölüm:
Üstad diyordu ki: “Bana bağlanmayın, Risâle-i Nur’a bağlanın ve birbirinizden ayrılmayın.” İstikbalin nesli gençlerdir. Gençler bizim yerimize geçecek.
“DÜNYANIN HER TARAFINDA NUR TALEBESİ OLACAK”
Üstadın vefatından sonra 50 yıl geçti. Risâle-i Nur hizmetlerinin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ne kadar şükretsek azdır diyorum, dünyanın her tarafında dersane-i nuriyeler var. Allah nasip etti, Avustralya’ya gittim, Filipinler’e gittim. Afrika’ya gittik. Fas’a, Mısır’a, Pakistan’a nereye gittiysek hep oralarda dershaneler var. Ve oranın ahalisinin, bilhassa aklı başında ulemanın, hep Üstadımıza hürmeti var, Üstadımızı müceddid olarak biliyorlar. Gittikçe de bu daire genişliyor. Üstadımız, 1943 senesi Denizli’ye gitmeden birkaç ay evvel bir sohbette demişti ki: “Bir zaman gelecek, dünyanın her tarafında Risâle-i Nur Talebeleri olacak.”
Şimdi onu hatırlıyorum. Hakikaten öyle oldu. Üstadımız neyi haber vermişse aynen oluyor, elhamdülillah. Cenâb-ı Hak Üstadımızı ihlâsından dolayı muvaffak ediyor; Risâle-i Nur’un kerâmetidir bunlar. Üstad diyordu ki: “Bana bağlanmayın, Risâle-i Nur’a bağlanın.” Sonra “Birbirinizden ayrılmayın” diyordu…
İSLÂMI, RİSALE-İ NUR GİBİ ANLATAN BİR ESER YOK
Üstadın “Bir zaman gelecek, dünyanın her tarafında Risâle-i Nur Talebeleri olacak” sözünü ilk duyduğunuzda siz ne düşünmüştünüz? “Ben bunları görürüm” diye tahmin ediyor muydunuz?
Acaba diyorduk, şüpheyle bakıyorduk. “Acaba Risâle-i Nur serbest olur mu?” diye düşünüyorduk. Ama şimdi serbest olmak değil, her memlekette elhamdülillah dershaneler açılmaya başladı.
İslâmiyetin yerine geçecek, insanları tatmin edecek başka bir din yok. İslâmın hakikatlerini Risâle-i Nur gibi anlatan kitaplar da yok. Risâle-i Nur insanları iknâ ettiği için, imana dair kuvvetli bir cereyan olduğundan, her tarafta benimseniyor, hürmet ediliyor. Ben Almanya’da kaç defa papazlarla buluştum, görüşmeler yaptım. Biz namaz kılarken, onlar arkamızda elleri önde ayakta bekliyorlar, Müslümanların namazına hürmet ediyorlar. Ne Hıristiyanlık, ne Yahudilik, hiçbirisi Müslümanlar kadar manen kuvvetli değil. Bizim elhamdülillah müceddid diye tanınan Üstadımız gelmiş, bütün dünya dinsizliğine meydan okuyacak şekilde İslâmiyetin bütün hakikatlarını aklî, mantıkî, ilmî delillerle ispat etmiş ve bunu okuyan şüphesiz İslâmiyetin hakkaniyetine inanmaya başlamış. Bu daha da kuvvetlenecek inşâallah.
Üstad bu sözü söylediğinde siz neredeydiniz? O zamanın şartları nasıldı?
Kastamonu Lisesi’nde lise ikinci sınıftaydım. Mektep tatil olmuştu, biz Üstad’a “Allahaısmarladık” demeye gitmiştik. Birkaç kişi de yanında vardı, anlatıyordu: “Bir zaman gelir, inşâallah her tarafta Risâle-i Nur’un Talebeleri olacak” diyordu. “Ben buradan gitsem de, ölsem de siz Risâle-i Nur’dan ve birbirinizden ayrılmayın” diye nasihat etmişti. Şimdi bu müjdenin ne kadar doğru olduğunu gördük.
RİSALE-İ NUR’A KİMSE MUHALİF KALAMAZ!
Türkiye’de genel olarak ilahiyat camiası Risâle-i Nur’a ne zaman sarılacak? Acaba Risâle-i Nur’a sahip çıkmak için neyi bekliyorlar?
Alâkadar olmaya başladılar elhamdülillah. Biz dindarlarla münakaşa etmiyoruz. Biz ancak Risâle-i Nur’la meşgulüz. Biz o sahada çalışıyoruz ve bütün ehl-i imanı kardeş biliyoruz... Daha iyi çalışmamız lâzım. Ben çok hocalar tanıyorum, Risâle-i Nur’a çok hürmetkârlar…
Biz duâ edelim. Biz onları seviyoruz. Yani onların hepsi bizim hocalarımız, kardaşlarımız. Risâle-i Nur müsbet hareketiyle daima tamiri tavsiye ediyor, daima birlik beraberliği, insanlar arasında uhuvveti, muhabbeti, kardeşliği öğretiyor. İnşaallah buna alışırlar, Risâle-i Nur’un düsturlarını öğrendikten sonra ona muhalif kimse kalmaz… Siyasî olsun, hoca olsun, kim olursa olsun Risâle-i Nur’u sevecek, anlayacak inşaallah…
ÜSTAD “MENFAAT ÜZERİNE DÖNEN SİYASET CANAVARDIR” DİYOR
Biz, Müslümanların ayrılmalarına taraftar değiliz. Müslümanlar daima her yerde birlik ve beraberlik içerisinde olmalı. İttihad etmemekten zarar geliyor. Dinimiz bir, kıblemiz bir, kitabımız bir, Allah’ımız bir, Peygamberimiz bir… Uhuvvet Risâlesi’ndeki düsturları anlasak, ne ırkçılık kalır, ne de başka bir cemiyetçilik, particilik kalır. Particiler birbirlerinin kusurlarını neşrediyorlar, insanları birbirlerine düşman yapmaya çalışıyorlar. Halbuki İslâmiyette bu yoktur. Müslüman Müslümanın kusuruyla uğraşmaz, daima müsbet taraflarını ele alır, daima müsbet hareket eder, insanları birbirlerine yaklaştırır, uhuvveti-muhabbeti esas gaye yapar.
Üstad “Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır” diyor. Görüyoruz işte, birbirlerinin kuyularını kazmaya çalışıyorlar. Duâ edelim. Tabiî duânın çeşitleri var. Okumakla, Allah’a duâ etmekle, dershaneler açmakla, her tarafta Risâle-i Nur hakikatlerini yaymaya çalışmakla, bunlar duâ oluyor. İnşallah milletimiz cehaletten kurtulacak. Üstadımız “Bizim en büyük düşmanımız cehalet” diyor zaten. İşte bu cehaleti ortadan kaldırabilirsek el birliğiyle, uhuvvet-i İslâmiye inkişaf ederse, inşaallah kısa zamanda Türkiye’nin ve bütün İslâm âleminin şekli değişecek.
ESAS MESELE, İNSANLIĞIN TEMELİ İMANDIR
Üstad gençlere çok önem vermiş. Hatta onlar için ‘Gençlik Rehberi’ni yazmış. Üstadın gençlere gösterdiği bu alâkanın sebebi sizce nedendir?
İstikbalin nesli gençlerdir. Gençler bizim yerimize geçecek. Elbette ki gençlerin imanlı olması, anarşiye kapılmamaları, İslâmiyete hizmetkâr olmaları lâzım ki, dünyada sulh ve selâmet-i umumiyeyi temin etsinler. İmanımız ne kadar mükemmel olursa, gençliğimiz de o kadar medeniyete, İslâmiyete, insanlığa hizmet edecektir. Esas mesele, insanlığın temeli imandır.
Ecdadımız asırlardan beri Kur’ân’ın bayraktarlığını yaptığı gibi inşaallah bir zaman gelecek İslâm gençleri bütün dünyaya hakaik-i İslâmiyeyi neşredecekler, yayacaklar…
Üstadın size liseli yıllarınızda ders verdiği Meyve Risalesi’nin Altıncı Mesele’si çok önemli değil mi? Bugün bilim de imana geliyor tâbiri caizse...
Allah diyeceğiz, başka çare yok. Bak şurada hülâsayı yazmış Üstad: “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehâlet edecekler.” Bu hakikat. Bizim amelimize bakıyor. Biz hakikî Müslüman olursak Allah bize yardım eder.
Röportaj: FARUK ÇAKIR - İSMAİL TEZER