"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

AKP, nasıl bu kadar devletçi oldu?

15 Ağustos 2014, Cuma
Gazeteci Hayko Bağdat: Eski devletin MGK kararlarıyla vatan haini ilan edilen kesimlerden biri ne ara devlet oldu? Muhafazakârlar ne ara bu kadar devlet aşkına kapıldılar? O listeden çıkıp da ne ara bu kadar devletçi söylemlerde bulunmaya başladılar?

AKP, nasıl bu kadar devletçi oldu?

Neden Hayko Bağdat?

Eski Başbakan, yeni Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan′ın Cumhurbaşkanı seçimi öncesi katıldığı bir TV programında "Bana afedersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni diyen oldu" sözlerine karşı,  ′Affedersiniz Ermeniler′ başlıklı basın açıklamasını kaleme alanlardan biri olan Hayko Bağdat′ı ziyaret ettik. Cumhurbaşkanı seçimlerinden, Dink cinayetine, Balyoz ve Ergenekon tahliyelerinden, "Paralel Yapı" operasyonlarına kadar birçok konuda görüşlerine başvurduğumuz Bağdat, ilginç tesbitlerde bulundu. Kemalizmle muhafazakârlığın birbirine karıştığını söyleyen Bağdat, Muhafazakâr iktidarın eski Kemalist devlet refleksiyle toplumu tepeden dizayn etmeye çalıştığını söyledi. 2 gün sürecek olan söyleşimizin ilk kısmı ile sizleri başbaşa bırakıyoruz.

Erdoğan’ın son açıklamasından sonra karşı bir bildiri yayınladınız. Orada “sittin sene Türküz diye bağırtıldık” ifadesi var. Türk kimliği dışında başka bir kimliğe sahip insanlar olarak zorla bir şeye maruz bırakılmak sizde nasıl bir psikolojiye sebep oldu?

Sonda söyleyeceğim cümleyi başta söyleyeyim. Bu ülkenin kurucu unsuru, kurucu unsurunun hayata bakışı, kimliklere bakışı, insanlara bakışı, inançlara bakışı. Onları tek tipleştirmeye çalışan, deli gömleği giydirmeye çalışan algısı, Türk ve Müslüman kimliği üzerine inşa edildi. Ancak Müslüman da çok Müslüman olmayacak; biraz Müslüman olacak, laikliğin sınırları içerisinde kalan bir Müslüman olacak.
Bu ülkede 90-100 yılın hesabı verilmeye başlandığında, devlet bu kimliklerden özür dilemeye başlarsa, yani Alevilerden, Ermenilerden, Çingenelerden, Rumlardan, Müslümanlardan, kadınlardan özür dilemeye başlarsa, ilk önce Türklükten ve Türklerden özür dilesin. Çünkü bütün zulmünü ve cinayetlerini onun adını kullanarak işledi. Ve aslında bugün bu topraklarda bütün toplumsal kutuplaşmaların karşılığı bu kurucu unsurun bakış açısında gizlidir. Çünkü adalet hiçbir zaman çalışmadı. Siz bir kimliğe olmadığı bir şey haline bürünmesi için baskı yaptınız, zulmettiniz. Çok can yakıldı bu anlamda. Paranoyak bir bakış açısıydı çünkü. Diyelim ki ben Türk olduğuma yemin ediyorum, yarın kalkacağım ‘ne mutlu Türküm’ diye dolaşacağım ortalıkta, olur mu? Bunu kabul etsem bile devlet bize eşit muamele yapar mı? Türkiye’de yaşayan Türk’tür diyor. “Peki, Türk’üm” diyorum, “Yok, sen Ermenisin diyor”. “İyi ben Ermeniyim” diyorum. Bu kez de “Bölücülük yapma, bu ülkede yaşayan herkes Türk’tür” diyor. Bu bir paranoyadır. Devlet, toplumsal infial oluşturacak olayların mümessili olarak işi örgütlüyor. Derin devlet, eski devlet... Ne derseniz deyin. Meselâ, Sivas’ta otelde insanlar yakılıyor. Ve Sivas’taki Aleviler ya da Alevilerin tamamı o otelin penceresinden kalabalıklara bakan bir gözle hayata devam ediyorlar. Kalabalıklara baktıklarında ne görüyorlar? Sakallılar, başörtüler, çarşaflılar… Adalet tecelli etmediği zaman, yani ‘senin katillerin budur’ demediğin zaman, devletin içinde veya sokakta o failler ortaya çıkmadığında Alevî, her zaman o camdan bakan ve ‘katillerin robot fotoğrafını çiz’ desen, sana benzeyen fotoğraflar çizen bir algıyla bakıyor hayata. Ermeni Türk’e, Erzurumlu Ermeni’ye, kadın ahlâkçı kocaya, Müslüman sekülere böyle bakıyor. 

Erdoğan’ın “…Çok daha çirkinini… Ermeni dediler” açıklaması bilinçaltının dışavurumu mu, dil sürçmesi mi, politik bir strateji mi, nedir bu? Ve şimdiye kadar yapılan açılımlarda ve hakların iadesinde bir samimiyet görüyor musunuz?

Hepsi birbirinden beter. Hangisi olduğunu tesbit edersek edelim neticede fena. Şimdi ben mevcut hükümetin geleneksel devletin kırmızı çizgilerini esnettiğinin farkındayım. Esnemek de zorundaydı. Bugün meselâ, Kürt meselesinde birtakım adımlar atılıyorsa bu AKP dünyanın en barışçı hükümeti olduğu için falan olmuyor. Bu reel politiktir. En büyük dış ticaretinizi Irak Kürdistan’ı ile yapıyorsunuz. İki sene içerisinde 1 numaraya çıkacak eğer petrol meselesinde Amerika ket vurmazsa. Dolayısıyla AKP, reel politik bir hükümettir. Kazanımları noktasında eski devletin kırmızı çizgilerini aşmakta beis görmez. ‘Samimî görüyor musunuz’ sorunuza gelince, devlette samimiyet aranmaz zaten. Devletler samimiyet yükleyeceğimiz kurumlar değildir ki. Kıbrıs konusunda, soykırım konusunda, Kürt ve Alevi meselelerinde de… Miadını doldurmuş sorunlar olarak barış sağlamak daha akıllıcadır. Savaş ve gerilim daha pahalıdır. Bugün Kürtlerle savaşmak pahalı bir iştir geldiğimiz noktada, gerek de yoktur. Dolayısıyla bu pragmatik yöntemin elbette ki kazanımları vardır ve hükümet bunları uygulamaktadır. Ama altı dolu mudur, içselleştirilmiş midir? Meselâ, “Alevilerden gerekirse özür dilerim” deyip Kemalistlerin işlediği bir suçu, zaten sana yazılmamış bir suçu bertaraf etmek kolay olabilir.

Kemalistler adına kim özür dileyecek?

Devletin başında kim varsa, eski devlet -yeni devlet fark etmez. Devlette devamlılık vardır. O özrün gerekleri vardır. 1915’te bir milyondan fazla insan yerinden yurdundan edildi. Hadi buna soykırım demeyelim, diyelim ki güvenlik amaçlıydı ve gerekliydi. Peki, o insanların giderken bıraktıkları mal mülk kime helâl? Oradaki bağ, bahçe, ağaç, tarla, kime helâl? Hangi referansla bugünkü sahiplerine helâl ettik onları? O insanların kul hakkı yenmemiş midir? Bak, bu ülkede biz rüyamızda görsek, sinema filminde görsek tutacağımız kesimleri, meselâ 1915’de kucağında bebekle yürüyen bir anneyi sinema filminde izlesek kurtulsun isteriz, kurtulması için duâ ederiz. Bunu rüyamızda görsek sabah uçuk çıkar. Bize ne oldu da orada onu dipçikle itip yere düşüren askerden taraf olduk? Bütün bunlar oldu ve vicdanımıza ket vuruldu. Millî Eğitim müfredatıyla, devletin geleneksel bakışıyla, bizim insanî, imanî, ideolojik bütün değerlerimizi çiğneyeceğimiz bir şey oldu bize. Bana sık sık sorulur, “1915’te ne oldu, 6-7 Eylül’de ne oldu anlatır mısınız?” diye. Ben de hep şunu söylerim: Ya arkadaşlar, asıl size ne oldu?
Bütün bunlar olurken size de bir şey oldu. Sizin kültürünüze, ikliminize, yaşam tarzınıza, çocuğunuzu yetiştirme üslûbunuza da bir şey olmuş olması lâzım. Çünkü kasabanın sırrıyla yaşadınız, çünkü zulme alkış tutan bir vicdan geliştirildi. Şimdi, gerçekten samimî bir yüzleşme arıyorsak bu toplumda bu mağdurlara ne olduğunu konuşmayacağız. Bunların faillerinin veya şahitlerinin hayatının nasıl geliştiğini konuşacağız. Gerçek bir yüzleşme arıyorsak bunun gereğini yerine getireceğiz. O zaman sen Dersim’de başına felâket gelmiş insanların yakınlarına, etnisitesine, mezhebine, kültürüne bu ülkede abideler dikersin. O toprakların sahiplerini bulur, en konforlu şekilde tekrar oralarda yaşamalarını sağlarsın. Sen ne yapıyorsun? 
 

Geleneksel devletin ezberleri üzerinden mi devam ettiriyor bunu yoksa kendi sistemini mi dayatıyor?

Harmanlamıştır. Neticede hayat durağan değil, devam ediyor. Devlet de, ideolojiler de devam ediyor. Kemalizmle muhafazakârlık birbirine karışıyor. Kimliklerin kendilerini özgürce ifade etme noktasında Başbakan ısrarla kendi paye verdiği kadarına iknâ olmuş olanlara iyi, bunun dışında kalanlara kötü ve gayri İslâmî, gayri ahlâkî, şeytan diye tarif edip duruyor. İyi Ermeniler var mesela, 24 Nisan tâziyesinden sonra Başbakan için uzun adam-güzel adam diye ilan veren Ermeniler var. Bir de diasporanın etkisinde kalmış, vıdı vıdı eden Ermeniler var. Kim onlar? Biziz. Ben mesela bu listede fena bir yerde değilimdir. Peki diaspora kim? Ülkesinde yaşayamayan, yaban ellerde yaşayan insanlar. Sen bu süreçte kiminle barışacaksın? İyi Ermeniler senin yanında zaten, onlarla barışmışsın. Sağda solda köşe yazanları var, senin imkânlarınla kredi alıp ticaretini yürütenler var, onlarla barışıksın zaten. Benimle barışacaksın. Ben kronik olarak Erdoğan nefretiyle senin boğazına yapışmaya çalışan bir adam değilim ki… Senin ikna edeceğin kesim bizleriz. Dolayısıyla bu, 90 yıllık Kemalist bakışın reddettiği kimlikleri yeni bir tarifle “Sünnî, muhafazakâr ve milliyetçi” bir tavırla yeniden şekillendirerek, ona tav olmayanları da tekrar şeytanlaştırarak olmaz. Şunu söyleyip duruyorlar: “Ama neticede, eskiden devlette yaprak kımıldamazdı bizim Başbakanımız bak şunu yaptı, bunu yaptı tatmin olsana.” Yahu niye tatmin olayım? 100 yıl da bununla mı uğraşacağım ben şimdi. Dünyayı yeniden mi keşfediyoruz? Tarifler belli, 1915’te ne yaşandığı belli. Dolayısıyla şükrederek, başbakana teveccühlerde bulunarak ilerlemeye gerek yok ki, hak belli, hukuk belli.

Peki siz bunları söylerken söz ettiğiniz diğer Ermeniler de Akdamar Adası’ndaki kilisenin ibadete açılması ve 24 Nisan Tâziyenâmesi gibi konuları örnek göstererek kırmızı çizgili konularda ciddî bir ilerleme olduğunu söylüyorlar. İki taraf da Türkiyeli Ermeni olmasına ve olaylar her iki tarafın da gözleri önünde yaşanmasına rağmen bu keskin yorum farklılığını neye dayandırıyorsunuz?

Ben o grup hakkında da çok fazla tartışma meydana getirebilecek şeyler söylemek istemiyorum. Neticede bizler sadece Ermeni değiliz, aynı zamanda her şeyiz. Aynı etnik kökenden gelmek aynı refleksleri göstereceğimiz, aynı siyasî görüşe sahip olacağımız ve aynı şekilde davranacağımız anlamına gelmiyor. Ben tâziye konusunda yazdım yazacağımı. Ben ısrarla insanî bir dille ve ölenlere üzüntü beyânıyla, ölenlerin mezarlarının ve sembolik anlamda da olsa usulüne göre bir cenaze merasimi yapılmasıyla, onlara duâ ederek, ruhlarına Fatiha okuyarak bir dil başlatmanın önemini yıllardır anlatan adamlardan biriyim. Dolayısıyla, başbakanın taziyesi bunu kısmen içermektedir. O taziyeden sonra üzerime sorumluluk alırım. Bu dilin daha fazla yaygınlaşmasını, buradan bir kapı açılmasını bir görev addederim kendime.

Hükümet bu kadar güçlü olmasına rağmen Kemalizm neden kırılamıyor, derin Kemalist refleksler hâlâ canlı mı?

Her şeyi Kemalizmle kıyaslayarak devam ettirmemiz mümkün değil. O zaman öyleydi, şimdi de başka bir devletçi bakış var. Bu ülkede, MGK kararlarıyla vatan haini ve iç tehdit olarak ilân edilmiş kesimler vardır. Listenin ilk 3’ünde kimler vardı? 1) Müslümanlar; şeriatı getirecekti, burayı İran yapacaklardı. 2) Kürtler; bölücülük yapıp ülkeyi ikiye bölecekti. 3) Azınlıklar; misyonerler de dinimizi bozacaktı gibi saçma sapan şeyler. Ve başbakanın tabiriyle eski devletin MGK kararlarıyla vatan haini ilân edilen kesimlerden biri ne ara devlet oldu bu kadar? Muhafazakârlar ne ara bu kadar devlet aşkına kapıldılar? O listeden çıkıp da ne ara bu kadar devletçi söylemlerde bulunmaya başladılar? Bu ülkede yine MGK kararları var, bu ülkede yine vatan hainleri tesbit ediliyor ve sen bu ülkede MGK kararlarıyla birine vatan haini dersen devlet çalışır. Malatya’da insanların gırtlağını kestiler. Devlet organizasyonunun yardımıyla, bir sürü insan öldürüldü bu ülkede. Aynı bakış içerisinde bir dönem ulusalcılara, şimdi Gülen cemaatine, yarın bilmem kime, aynı toptancı bakışla devletin bütün enstrümanlarını kullanarak ve masum-suçlu kim varsa aynı torbaya koyarak saldırılmaya devam ediliyor. Ve sadece kendisine yapılan eylemlere karşı bu kadar cebbar.

Diğer kesimlere karşı öyle değil mi?

Değil. Dink dâvâsında 8 yıldır elimizde pankartlarla soruşturulması gereken birtakım kamu görevlilerinin isimlerini bağırıyoruz. Bunları biz bulmadık, DDK, Başbakanlık Teftiş Kurulu, AİHM gibi kurumların tesbit ettiği şahıslar, cinayetin işlendiği dönemde üzerinde yetki bulunan kişilerdir bunlar. Bir kısmı gözünü yummuştur, bir kısmı katkı sunmuştur, bir kısmı yol vermiştir, bir kısmı da belki masumdur. Şimdi 8 yıldır bu adını bağırdığımız adamlar Başbakanın 1 numaralı has adamlarıydı. Bunlar, biz adlarını bağırdıkça terfi aldılar, üst rütbelere geldiler ve bir soruşturma bile geçirmediler. Ve başbakanın en önemli siyasî operasyonlarını götüren insanlardı. Bunlar önüne gelen Kürdü, KCK adı altında hapse atan insanlardı. Bunlar Dink cinayetinde istihbarat raporlarını, delilleri örtbas eden, delil karartan adamlardı. Şimdi Gülen cemaatinden olanları vatan haini, ama bizim bu anlattığımız dertlerden dolayı değil, casusmuşlar, bir şeymişler, haberimiz yok bizim. Bu bürokratların AKP’ye yakın olanları hâlâ devletin tepesinde, keyfi yerinde, rütbesi ve maaşı fazla. Delilleri karartacak zamanı da buldular kendilerine. Bu şer odakları her kimse, bunların vatandaşa dokunmuş suçları ne olacak peki? Ne diyor Başbakan Uludere için; “Biz o kadar yüksekten Ahmet’i Mehmet’i ayıramayız” diyor. Biz aşağıdan bakınca katili görüyoruz. O uçağın üzerinde bir logo var. Genelkurmay’a teşekkür etti.  Sen ne oldu da bir anda polisi, Genelkurmayı, askeri, jandarmayı vatandaşına karşı bu kadar savunmaya başladın? Sana ucu dokunduğu zaman neler yapabildiğini gördük işte. Yeni yeni cezaevleri kuruldu bu ülkede sana muhalif olanların toptan içeriye atılması için. Yok muydu orada suçlu? Vardı. Yok mu şimdiki operasyonlarda suçlu olduğunu düşündüğümüz kesimler? Var. Hangisi ortaya çıktı?

 

YARIN: BEDİÜZZAMAN’IN HAYIRLI SÖZÜ, HAYRA YOL AÇACAK

Gökhan Yılmaz - Ekrem Özden

Twitter: @MGokhanYlmz / @EkremOzden86

Okunma Sayısı: 5350
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı