İman ve Küfür Muvazeneleri - page 254

meşahir-i insaniyenin haberlerini aklen kat’î bürhanlarla
ve kuvvetli hüccetlerle –fikren ve mantıken– yakinî bir
surette ispat ederek tasdik edip imza basan milyarlar ge-
len geçen muhakkikler,
(HaşİYe)
müçtehitler ve sıddıkînler,
bilicma mütevatiren nev-i insanın güneşleri, kamerleri,
yıldızları olan bu üç cemaat-i azîme ve bu üç taife-i ehl-i
hakikat ve beşerin kudsî kumandanları olan bu üç büyük
ve âlî heyetlerin fermanları ile verdikleri haberleri dinle-
meyen ve saadet-i ebediyeye giden onların gösterdikleri
yol olan sırat-ı müstakimde gitmeyenler, yüzde doksan
dokuz dehşetli tehlike ihtimalini nazara almayan ve bir
tek muhbirin bir yolda tehlike var demesiyle o yolu bıra-
kan, başka uzun yolda hareket eden bir adam, elbette ve
elbette vaziyeti şudur ki:
İki yolun, hadsiz muhbirlerin kat’î ihbarlarıyla en kısa
ve kolayı ve yüzde yüz cennet ve saadet-i ebediyeyi
kazandıranı bırakıp, en dağdağalı ve uzun ve sıkıntılı ve
yüzde doksan dokuz cehennem hapsini ve şekavet-i
daimeyi netice veren yolunu ihtiyar ettiği hâlde, dünyada
iki yolun, bir tek muhbirin yalan olabilir haberiyle, yüzde
bir tek ihtimal tehlike ve bir ay hapis imkânı bulunan kısa
yolu bırakıp, menfaatsiz –yalnız zararsız olduğu için– uzun
yolu ihtiyar eden bedbaht, sarhoş divaneler gibi dehşetli
ve uzakta görünen ve ona musallat olan ejderhalara
ehemmiyet vermez. sineklerle uğraşıyor, yalnız onlara
HaşİYe:
o muhakkiklerden tek birisi risale-i nur’dur. Yirmi senedir en
muannit feylesofları ve mütemerrid zındıkları susturan eczaları meydan-
dadır. Herkes okuyabilir ve kimse itiraz etmez.
aklen:
akıl ile, akıl yolu ile, akıl ge-
reğince.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
bedbaht:
bahtsız, tâli’siz, zavallı.
beşer:
insanlık.
bilicma:
icma ile, birden, ittifakla,
fikir birliğiyle.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cemaat-i azîme:
büyük ve kala-
balık cemaat, topluluk.
dağdağa:
gürültü, beyhude telâş
ve ıztırap.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
divane:
deli, aklı başında olma-
yan, budala, alık.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ejderha:
korkunç ve hayalî bir
hayvan.
fikren:
fikir ile, düşünerek, zihnen.
haşiye:
dipnot.
heyet:
bir topluluğu meydana ge-
tiren kişilerin bütünü, komite.
hüccet:
delil.
ihbar:
haber verme, bildirme, an-
latma, duyurma.
ihtiyar:
seçme, tercih etme.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
kamer:
ay.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kumandan:
komutan.
menfaat:
fayda.
meşahir-i insaniye:
insanların
meşhurları.
muhakkik:
tahkik eden, ger-
çeği araştırıp bulan, bir şeyin iç
yüzünü inceleyerek vakıf olan.
muhbir:
haber veren, haberci.
musallat:
çok rahatsızlık ve-
ren, aşırı derecede sataşan.
müçtehit:
ayet ve hadislerden
şer’î hükümler çıkarabilen, ge-
rekli bütün ehillik şartlarına
sahip olan, geniş ve derin bilgi-
li din âlimi.
mütevatiren:
yalan üzerinde
birleşmeleri aklen mümkün
olmayan bir topluluğun nak-
lettiği haber tarzında, tevatür
yoluyla.
nazar:
bakış, dikkat.
nev-i insan:
insan türü, insa-
noğlu.
saadet-i ebediye:
sonu olma-
yan, sonsuz mutluluk.
sıddıkîn:
sıddıklar, doğru sözlü
olanlar, samimiyetle iman et-
miş olan ve bunun gereğine
tam olarak uyanlar.
sırat-ı müstakim:
hak yol, Al-
lah’ın gösterdiği hidayet yolu.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şekavet-i daime:
sürekli bed-
bahtlık, sonsuz sıkıntı.
taife-i ehl-i hakikat:
hakikat
yolunda olanlar, gerçek yolun-
da olanlar grubu.
vaziyet:
durum.
yakinî:
şüphe edilemeyecek
derecede kesin bir şekilde.
m
eYve
'
nin
2.m
eSeleSi
| 254 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
1...,244,245,246,247,248,249,250,251,252,253 255,256,257,258,259,260,261,262,263,264,...412
Powered by FlippingBook