İman ve Küfür Muvazeneleri - page 257

Ben, o eskişehir Hapishanesindeki müşahede ile meş-
gul iken sefahat ve dalâleti terviç eden bir şahs-ı mane-
vî, insî bir şeytan gibi karşıma dikildi ve dedi:
“Biz hayatın her bir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak
ve tattırmak istiyoruz; bize karışma.”
Ben de cevaben dedim:
“Madem lezzet ve zevk için ölümü hatıra getirmeyip
dalâlet ve sefahate atılıyorsun, kat’iyen bil ki, senin dalâ-
letin hükmüyle, bütün geçmiş zaman-ı mazi ölmüş ve
madumdur ve içinde cenazeleri çürümüş bir vahşetli me-
zaristandır. İnsaniyet alâkadarlığıyla ve dalâlet yoluyla se-
nin başına ve varsa ve ölmemiş ise kalbine, o hadsiz fi-
raklardan ve o nihayetsiz dostlarının ebedî ölümlerinden
gelen elemler, senin şimdiki sarhoşça pek kısa bir za-
mandaki cüz’î lezzetini imha ettiği gibi; gelecek istikbal
zamanı dahi, itikatsızlığın cihetiyle yine madum ve ka-
ranlıklı ve ölü ve dehşetli bir vahşetgâhtır. Ve oradan ge-
len ve başını vücuda çıkaran ve zaman-ı hâzıra uğrayan
bîçarelerin başları ecel cellâdının satırıyla kesilip hiçliğe
atıldığından, mütemadiyen akıl alâkadarlığıyla senin
imansız başına hadsiz elim endişeler yağdırıyor. senin
sefihâne cüz’î lezzetini zirüzeber eder.
eğer dalâleti ve sefahati bırakıp iman-ı tahkikî ve
istikamet dairesine girsen, iman nuruyla göreceksin ki: o
geçmiş zaman-ı mazi madum ve her şeyi çürüten bir
mezaristan değil, belki mevcut ve istikbale inkılâp eden
nuranî bir âlem ve bâkî ruhların istikbaldeki saadet
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 257 |
m
eYve
'
nin
3.m
eSeleSi
kullanan kimse.
terviç:
revaç verme, kıymet ve
değerini arttırma.
zaman-ı mazi:
geçmiş zaman.
âlem:
dünya, cihan.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
cevaben:
cevap olarak, karşı-
lık şeklinde.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak, azmak, doğru yol-
dan ayrılma, azma, batıla yö-
nelme.
hüküm:
hâkimiyet, hâkim ol-
ma.
inkılâp:
bir hâlden başka bir
hâle geçme, değişme, dönüş-
me.
insî:
insan cinsinden.
istikbal:
gelecek zaman.
kat’iyen:
kat’î olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
madem:
... -den dolayı, böyle
ise.
madum:
yok olan, mevcut ol-
mayan, bulunmayan.
meşgul:
bir işle uğraşan, iş
görmekte olan kimse.
mevcut:
var olan, bulunan,
olan.
mezaristan:
mezarlık.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî
varlık.
saadet:
mutluluk.
sefahat:
zevk, eğlence ve ya-
sak şeylere düşkünlük, sefih-
lik.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs;
belli bir şahıs olmayıp, kendisi-
ne bir şahıs gibi muamele edi-
len şirket, cemaat, cemiyet gi-
bi ortaklıklar; belli bir kişi ol-
mayıp bir cemaatten meyda-
na gelen manevî şahıs.
şeytan:
zeki, kurnaz olan, bu
zekiliğini kötülük yapmakta
1...,247,248,249,250,251,252,253,254,255,256 258,259,260,261,262,263,264,265,266,267,...412
Powered by FlippingBook