İman ve Küfür Muvazeneleri - page 267

insaniyet mideleri için tedarik etmeye fıtraten mecbur-
dur, çabalıyor; ve öyle arzuları ve matlâpları var ki, ebe-
dî saadetten başka hiçbir şey onları tatmin etmiyor
. Hat-
ta “onuncu söz”de işaret edildiği gibi, bir zaman –kü-
çüklüğümde– hayalimden sordum: “sana bir milyon se-
ne ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ade-
me ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, bâkî, fakat
adî ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?” dedim. Bak-
tım, ikincisini arzulayıp birincisinden “Ah!” çekti, “Ce-
hennem de olsa beka isterim” dedi.
işte, madem mahiyet-i insaniyenin bir hizmetkârı olan
kuvve-i hayaliyeyi bu dünya lezzetleri tatmin etmiyor; el-
bette gayet cami mahiyet-i insaniye, ebediyetle fıtraten
alâkadardır.
işte bu hadsiz arzu ve emellere bağlı olduğu hâlde, ser-
mayesi bir cüz’î cüz-i ihtiyarî ve fakr-ı mutlak bir insana,
ahirete iman ne derece kuvvetli ve kâfi ve vâfi bir hazi-
ne, bir medar-ı saadet ve lezzet, bir medar-ı istimdat, bir
merci ve dünyanın hadsiz gamlarına karşı bir medar-ı te-
selli olduğu, öyle bir meyve ve faydadır ki, onu kazan-
mak yolunda dünya hayatını feda etse yine ucuzdur.
İkinci meyvesi ve hayat-ı şahsiyeye bakan bir
faydası:
“üçüncü Mesele”de izah edilen ve
Gençlik
Rehberi’
nde bir haşiye bulunan çok ehemmiyetli bir ne-
ticedir.
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 267 |
m
eYve
'
nin
8.m
eSeleSi
insaniyet:
insanlık, bütün insanlar.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir ko-
nuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz anlat-
ma.
kâfi:
yeter, kâfi gelir.
kuvve-i hayaliye:
hayal duygusu,
hayal gücü.
madem:
... -den dolayı, böyle ise.
mahiyet-i insaniye:
insanın esası,
iç yüzü, vasfı, aslı, hakikati.
matlâp:
arzu, istek.
mecbur:
zorunda kalma.
medar-ı istimdat:
yardım isteme,
medet umma sebebi.
medar-ı saadet:
mutluluk vesilesi,
ferahlık sebebi.
medar-ı teselli:
ferahlık sebebi,
teselli kaynağı.
merci:
dönülecek, sığınılacak yer.
mesele:
önemli konu.
meşakkat:
zahmet verici iş.
saadet:
mutluluk.
saltanat:
sultanlık, padişahlık, hü-
kümdarlık.
sermaye:
varlık, servet.
tatmin:
doyurma, ihtiyacını karşı-
lama.
tedarik:
sağlama, temin etme,
karşılama.
vâfi:
yeterli, tam.
vücut:
beden, varlık.
adem:
yokluk.
adî:
bayağı, aşağı, değersiz.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münase-
betli, bağlı.
arzu:
bir şeye karşı duyulan is-
tek, heves.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, sonsuz-
luk.
cami:
cem eden, toplayan, içi-
ne alan.
cüz-i ihtiyarî:
Cenab-ı Hak ta-
rafından insana verilen arzu
serbestliği; dilediği gibi hare-
ket edebilme kuvveti; cüz’î ira-
de.
cüz’î:
küçük, az.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
ebediyet:
sonsuzluk.
ehemmiyetli:
önemli.
emel:
şiddet arzu, ümit.
faide:
fayda.
fakr-ı mutlak:
sonsuz fakirlik,
tam muhtaçlık, mutlak çare-
sizlik, yoksulluk.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılış-
tan, yaratılış itibarıyla.
gam:
keder, üzüntü.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
haşiye:
dipnot.
hayat-ı şahsiye:
şahsa ait ha-
yat, özel yaşama biçimi.
hazine:
zengin ve değerli kay-
nak.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
iman:
inanma, itikat.
1...,257,258,259,260,261,262,263,264,265,266 268,269,270,271,272,273,274,275,276,277,...412
Powered by FlippingBook