İman ve Küfür Muvazeneleri - page 271

her vakit başına almayan o gençler, ahiret imanını kay-
betseler ve cehennem azabını tahattur etmezlerse, hayat-ı
içtimaiyede ehl-i namusun malı ve ırzı ve zayıf ve ihtiyar-
ların rahatı ve haysiyeti tehlikede kalır. Bazı, bir dakika
lezzeti için, bir mes’ut hanenin saadetini mahveder ve bu
gibi hapiste dört beş sene azap çeker, canavar bir hay-
van hükmüne geçer. Eğer iman-ı ahiret onun imdadına
gelse, çabuk aklını başına alır
. “gerçi hükûmet hafiyeleri
beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim; fakat,
cehennem gibi bir zindanı bulunan bir padişah-ı zülce-
lâl’in melâikeleri beni görüyorlar ve fenalıklarımı
kaydediyorlar. Ben başıboş değilim ve vazifedar bir yol-
cuyum. Ben de onlar gibi ihtiyar ve zayıf olacağım” diye,
birden, zulmen tecavüz etmek istediği adamlara karşı bir
şefkat, bir hürmet hissetmeye başlar. Bu mananın dahi
risale-i nur’da bürhanlarıyla izahına iktifaen kısa kesiyo-
ruz.
Hem,
nev-i beşerin ehemmiyetli bir kısmı hastalar ve
mazlumlar ve bizim gibi musibetzedeler ve fakirler ve ağır
ceza alan mahpuslar; eğer iman-ı ahiret onların imdadına
yetişmezse, her vakit hastalığın ihtarıyla gözü önüne
gelen ölüm ve intikamını alamadığı ve namusunu elinden
kurtaramadığı zalimin mağrurâne ihaneti ve büyük
musibetlerde boşu boşuna malını, evlâdını kaybetmekle
gelen elim me’yusiyeti ve bir iki dakika veya bir iki saat
keyif yüzünden beş on sene böyle bir hapis azabını
çekmekten gelen kederli sıkıntı, elbette o bîçarelere
dünyayı zindan ve hayatı bir işkenceli azaba çevirir. Eğer
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 271 |
m
eYve
'
nin
8.m
eSeleSi
kazaya uğrayan.
namus:
edep, hayâ, ahlâk, doğru-
luk gibi faziletlerin sonucu olan ve
yüksek değer taşıyan haslet.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
Padişah-ı zülcelâl:
celâl sahibi pa-
dişah; nihayetsiz büyüklüğe ve
haşmete sahip bir hükümdar olan
Allah (c.c.).
risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
saadet:
mutluluk.
tahattur:
hatırlama, hatıra getir-
me.
tecavüz:
saldırma, sataşma, baş-
kasının hakkına dokunma.
vazifedar:
vazifeli, vazifesi olan, iş
gören.
zalim:
zulmeden, acımasız ve hak-
sız davranan.
zulmen:
zulümle, haksızlıkla, zul-
mederek.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
canavar:
zararlı hayvan.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i namus:
namusuna düş-
kün olup koruyanlar.
elîm:
şiddetli, çok dert ve ke-
der veren.
gerçi:
her ne kadar.
hafiye:
saklı ve gizli şeyleri
araştıran, casus.
hane:
ev, mesken.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
hükmüne:
yerine, değerine.
hürmet:
riayet, ihtiram.
ihanet:
hainlik, kötülük etme,
arkadan vurma.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
iktifaen:
yeterli görerek.
imdat:
yardım.
intikam:
öç alma, kendisine,
bulunduğu topluluğa veya be-
nimsediği bir şeye karşı yapı-
lan tecavüze, kötülüğe karşılık
verme, misillemede bulunma.
ırz:
şan ve şeref, namus, iffet.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir
konuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz
anlatma.
keder:
kaygı, acı, hüzün.
mağrurâne:
gururlu bir şekil-
de, kendini beğenerek.
mahpus:
hapsedilmiş olan,
mevkuf.
mahv:
yok etme, ortadan kal-
dırma, batma.
mazlum:
zulüm görmüş, hak-
sızlığa uğramış.
melâike:
melekler.
mesut:
saadetli, bahtlı, mutlu.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
musibet:
felaket, bela.
musibetzede:
musibet gör-
müş, felâkete uğramış, belâya,
1...,261,262,263,264,265,266,267,268,269,270 272,273,274,275,276,277,278,279,280,281,...412
Powered by FlippingBook