HDP Eş genel başkanı Figen Yüksekdağ gündeme dair açıklamalarda bulundu.
Yüksekdağ Türk bayrağı tartışmasına ilişkin, "O bayrakta Kürdün kanı var Türkün olduğu kadar. Arabın, Lazın, Pomağın, Gürcünün, Türkiye'nin bugünkü birliğini oluşturan bütün halkların kanı var. Bu halkların kanının oluşturduğu bayrağı bir ulus adına başka bir ulusa karşı kimse kullanamaz" dedi.
Yüksekdağ şöyle konuştu:
"Bizim seçim sürecinde parti genel merkezimize saldırdılar. Önündeki Türk bayrağına da saldırdılar. Biz perşembe günü düzenlenen yürüyüşün amacının gayesinin bayrağın temsil ettiği kutsiyete sahip çıkma hareketi olduğunu düşünmüyoruz. Eleştirdiğimiz şey budur.
Önünde Türk bayrağı asılı olan genel merkezimize saldıran güruh da o bayraklarla gelmişlerdi parti genel merkezimizi yaktılar. Bizim karşı çıktığımız şey bayrağın bayrağın kutsiyetinin ve bayrağın birleştirici değerlerinin ırkçılığa şovenizme alet edilmesidir.
Kimse Türk bayrağını, ırkçı kafatasçı savaş yanlısı emellerine alet etmeye kalkmasın. Yürüyüşlerde bayrağın gölgesine sığınarak faşizm yapmasın. O bayrağın alında kızılında Kürdün, Türkün, Lazın, Çerkezin kanı var. O bayrağın kızılı oradan gelmiş. Kızılını gölgesini Türkçülüklerine faşizmlerine alet etmeye kalkmasınlar. Biz buna itiraz ediyoruz, ederiz. O bayrakta Kürdün kanı var Türkün olduğu kadar. Arabın Lazın Pomağın Gürcünün, Türkiye'nin bugünkü birliğini oluşturan bütün halkların kanı var. Bu halkların kanının oluşturduğu bayrağı bir ulus adına başka bir ulusa karşı kimse kullanamaz.
Biz o nedenle bu süreç içerisinde bu ırkçı faşist yürüyüşler ve linç hareketleri esnasında Türk bayrağının kullanılmasını, bayrağın kutsiyetine hakaret olarak görüyoruz. halklara karşı yapılan en büyük hakaret olarak görüyoruz. yarın öbür gün bunlar tarih sayfalarında esas değerleri neyse böyle anılacaklar. Ve tarih karşısında hesap verecekler.
Bu kadar büyük bir vahşeti, iğrençliği bizlere, vatanseverlik adına dayatanlar tarih sayfalarında çok karanlık bir şekilde anılacaklar. siyah kara yazılarla yazılacaklar.
Ve perşembe günü gerçekleştirilecek yürüyüş, soruyorum. Bizler karakolların basılmasını istemiyoruz, askerlerin polislerin ölmesini istemiyoruz. buna da karşı çıkıyoruz. Gerillaların ölmesini de istemiyoruz. bizler sivillerin bu süreç içerisinde yaşamını kaybetmesini istemiyoruz. Ama bu süreç içerisinde bu gerçekleştirilecek yürüyüşte terörün her türlüsüne karşı tutum alacaklar mı?
Son 2 hafta, aynı zamanda çok ağır biçim devlet terörünün yaşatıldığı bir süreçtir. Cizre’de yaşamını kaybeden 35 günlük bebeğin ölümünü lanetleyecekler mi? Ekmek almaya giderken fırın kapısında katledilen, keskin nişancılar tarafından öldürülen 75 yaşındaki ihtiyarın katledilmesini lanetleyecek mi?
Sütünü emdiği annesiyle birlikte babaannesiyle birlikte vurulan 2,5 yaşındaki çocuğun öldürülmesini lanetleyecekler mi? cesedi kokmasın diye buzdolabında muhafaza edilen birisi 10 birisi 12 yaşındaki iki tane çocuğun yaşadığı işkenceyi, lanetleyecekler mi, kınayacaklar mı? işte bunlar çok önemlidir.
Bizler o nedenle şiddete karşı, şiddetin her türlüsüne karşı bütün Türkiye olarak ses verelim, tepki verelim diyoruz. Silahların kullanılmasını kınayalım. hep birlikte barışa davet edelim. bu yürüyüşte barışa güçlü bir çağrı çıkacak mı? Bizim ilgilendiğimiz soru budur.
Bu süreç karşılıklı ölümlerin yaşandığı ve çok ağır bir süreç. Ben beş polisin ailesine başsağlığı diliyorum. Yitirdiğimiz bütün yurttaşlarımızın ailelerine başsağlığı diliyorum. Bunun sonu gelmiyor. Bir o taraftan, bir bu taraftan. Ölümlerin sonu gelmiyor. Bizler bir çıkışı görmeliyiz, oraya odaklanmalıyız. Bu savaşın kaynağına yönelelim. Nerede başladı bu savaş, nerede yeniden barış olanağı doğabilir? Bu savaşın kaynağı siyasi iktidar hesaplaşmasıdır. Siyasi iktidar sağlanmasına dönük kilitlenmeye tutum almalıyız. Demokrasiye, halkımızın demokratik tercihlerine alan açmalıyız.
Ne oldu 4 ay önce, halk seçim yaptı. Ama bu seçimin sonucuyla şekillenmedi siyaset. 400 vekile odaklanmış bir iktidarı perçinlemeye yönelik bir darbe geliştirildi. Sürecin kesintiye uğradığı nokta budur. Bakın nereden nereye getirildik. Hepimiz oturmuş sonuçları tartışıyoruz. Ama nedeni asla ve asla unutmamamız gerekiyor.
1 Kasım'da seçimler yaklaşıyor. Savaşa karşı barış iradesini ve barış blokunun kazanması için bütün barışı isteyenlerin bir araya gelmesi gerekir. sarayın tekçi savaş iktidarına karşı yeni bir halk yönetiminin demokrasi blokuyla kapısının açılması gerekir. Bütün Türkiye'nin kilitlenmesi gereken nokta budur. savaşla başlattıkları savaşla ölümlerle bu tercihin üstünü örtmeye çalışıyor olabilirler. Ama bizler 1 Kasım seçim sandıklarında da bu gerçeği onlara gösterirsek işte o zaman ölümlerin son bulacağı kapıyı da hep birlikte açmış olacağız."