ŞAİR arkadaşım İsmail Kılıçarslan bazı sabahlar Twitter’dan ilk olarak “Ölüm var!” mesajı atar.
Böylece, tam o saatlerde işine gücüne gitmeye hazırlanan günümüz insanına asıl “uyanış”ı hatırlatır.
Tabii bu mesaj hem Hz. Peygamber’in “Ölümü sık sık yad edin” sözüne bir göndermedir, hem de sosyal medya âleminde Hz. Ömer’e bir selamdır.
Hani bir gün işsiz bir adamı çağırmış da, “işte sana iş” demiş ya Ömer bin Hattab; “al şu parayı, her sabah kapıma gelip ‘ölüm var ya Ömer’ diye bağır!”
***
Bugün seküler kesimlerde bir anket yapsak ve “hiç işitmek istemediğiniz sözcük nedir?” diye sorsak... “Ölüm” cevabı en başlarda, belki birinci sırada çıkar.
Hatırlarsınız, Zincirlikuyu Mezarlığı’nın girişine “Her can ölümü tadacaktır” ayetinin yazılması bir zamanlar medyanın bir kesimince “moral bozucu” bulunmuş, kaldırılması istenmişti.
Gelelim esas konuya... Ölüm korkusu insana hastır.
Bir tuhaflık yoktur. Ama bu korku ile “hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak” dediğimiz ruh halinin değiş tokuş edilmesinde de insani hiçbir yan yoktur.
Bu konularda günümüzde çok yazılıp çiziliyor ama neden Hz.
Ömer’in ölümün kendisine hatırlatılmasını istediği noktası üzerinde artık pek durulmuyor.
Oysa çok net bir çizgidir... İnsanın iktidarıyla, adaletin iktidarı asla uyuşmaz, hep alttan alta çatışır.
Adaletin bekası ve hükmü ancak insanın faniliği kavranıldığında mümkündür. Modern insan dedik ya...
Bir de Hz. Ömer’in hikâyesinin tamamına bakmak gerek.
Aradan aylar geçer.
Bir sabaha karşı adam yine “Ölüm var ya Ömer” demek için kapıda beklerken, Hz.
Ömer dışarı çıkar ve “şu altını alıp git artık, bundan sonra sana ihtiyacım yok” der.
Adam kolay para kazanmaya alışmıştır; kalmak için yalvarır. Neden, diye sorar.
Şu cevabı alır: “Bu sabah aynada sakalımda ak bir tel gördüm.
Gitgide çoğalacaklar ve ben onları gördükçe o sözü kendi kendime hatırlayacağım.” Şimdi bir düşünün... “Ebedi gençlik trendi”ne kapılmış; yaşlanmayı bastırmaya çalışan bizlere Hz. Ömer’in yaklaşımı ne ifade edebilir!
***
Ölümü “soğuk ve uzak bir ülke” gibi veya bir tür “hiçlik” olarak tarif eden bir kültürün içinde yaşıyorsanız, ondan kaçmaya çalışmanız anlaşılır bir haldir. “Endişe” dediğimiz ruh hali, özünde “ölmekten endişe”dir.
Neden “anksiyete”li (endişeli) toplumlara dönüştük, sanıyorsunuz!
Geçen gün bir arkadaşım anlattı.
Almanya’da bir kliniğe girdiğinde kocaman harflerle “memento mori” (Öleceğini hatırla!) yazıldığını görmüş. Çok ters gelmiş. Şaşırmış tabii.
Resepsiyondaki kıza sormuş ve aynen şu cevabı almış: “Bizim hekimlerimiz kendilerinin Tanrı sayılmasını istemiyorlar. Bugün iyileşirsiniz ama yarın yine de öleceksiniz!”
Bizim pek modern kliniklerimiz böyle bir levha asabilirler mi acaba?
Hiç sanmıyorum.
Haşmet Babaoğlu,
Sabah, 1 Mart 2013