30 Aralık 2012, Pazar
Son günlerde okuduğum kitaplardan biri de İsmail Cem’in “Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi”.
İsmail Cem, namuslu bir fikir adamı. Eserleri bu yüzden önemli. Kitapta konu ile ilgili bölüm oldukça ilginç bilgiler içermekte:
“Atatürk’ün mal varlığının iki kaynağı vardır. Biri, Hindistan’dan Milli Mücadele’ye yardım için Atatürk’ün şahsına gönderilen paradır”. “Hindistan’dan gönderilen paranın 500-600.000 lira civarında bulunduğu sanılıyor. Atatürk, bu paranın 500.000 lirasını Büyük Taarruz’dan önce, maliyenin karşılayamadığı bazı özel giderler için Garp Cephesi Kumandanlığı emrine vermişti. Zaferden sonra bu 500.000 liranın 380.000 lirası, bir Bakanlar Kurulu kararıyla kendisine geri verildi. Bu paranın 250.000 lirası, Atatürk’çe Türkiye İş Bankası’na sermaye olarak verilmiştir. Yine bu paranın bir kesimiyle çiftlikler satın alındı.(...) İkinci kaynak, Mısır eski Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın Türk uyrukluğuna girmesi münasebetiyle, Cumhuriyet Halk Partisi’ne bağışladığı 900.000 lira civarındaki paradır.”
Burada enteresan olan taraf, Pakistan o vakit Hindistan’dan ayrılmamıştır. Dolayısıyla Hindistanlı Müslümanların gayretleriyle, kadınlar kollarından bileziklerini, kulaklarından küpelerini çıkararak milli mücadeleye destek vermek için, Anadolu’nun kanlı savaşında kullanılması için o yüksek meblağ toparlanıp gönderilmiştir.
Bu paranın Garp Cephesi Kumandanlığı tarafından savaş gibi bir can pazarında niçin sarf edilmediği, soğuk havalarda tiril tiril gömlekleri ve aç karnı ile savaşıp şehit olan askerlerimize neden harcanmadığı, kalan 380 bininin Atatürk’e geri verilmesi de çok ilginç. İşte bu para ile İş Bankası kuruldu, çiftlikler satın alındı.
Mısır Hıdivi’nin Türk uyruğuna girmesi için partiye bağışladığı muazzam rakam da oldukça enteresandır.
O Akif ki güya Hıdiv’in himayesinde Mısır’da aç biilaç günler geçirirken, Hıdivin cömert bağışı enteresan bir paradoks oluşturmaktadır.
Neyse biz İsmail Cem’in kitabına dönüp sonradan hazineye kalan Atatürk’ün mal varlığına sütunumuz elverdiğince yer verelim:
1- Arazi olarak, “582 dönüm meyve bahçesi, 700 dönüm fidanlık, 400 dönüm Amerikan asma fidanlığı, 220 dönüm bağ, 370 dönüm sebze bahçesi, 220 dönüm zeytinlik, 27 dönüm portakallık, 15 dönüm kuşkonmazlık, 100 dönüm park, 2.650 dönüm çayır ve yoncalık, 1.450 dönüm yeni orman, 148 dönüm arazi ve mera ile yekûn 154.720 dönüm arazi.
2- Bina ve tesisat olarak, 45 adet büyük ve küçük idare binası ve ikametgâh, 7 adet 15.000 baş koyunluk ağıl, 6 adet mandıra, 8 adet ahır, 7 adet umumi ambar,4 adet hangar, 4 adet lokanta, gazino ve eğlence yerleri, lunapark, iki adet fırın, iki adet çiçek serası.
3- Fabrika ve imalathaneler: Bira Fabrikası, Malt Fabrikası, Buz Fabrikası, Soda ve Gazoz Fabrikası, Deri Fabrikası, Ziraat Aletleri ve Demir Fabrikası, iki süt fabrikası, iki yoğurt imalathanesi, Şarap İmalathanesi, değirmen, bir çelik fabrikasının yüzde kırk hissesi, iki peynir imalathanesi.
4- Umumi Tesisat: İki tavuk çiftliği, iki hususi iskele ve liman tesisatı, beş satış mağazası, Orman Çiftliği’ndeki tesisatlar, Yalova Çiftliği’ndeki tesisatlar, Silifke Tekir Çiftliği’nde tesisatlar.
5- Canlı umumi demirbaş:13.000 baş koyun, 443 baş sığır, 69 baş iyi cins koşum ve binek atları, 58 çoban merkebi, 2.450 baş tavuk.
6- Cansız umumi demirbaş: 13 traktör,13 harman ve biçerdöver makinesi, bir deniz motoru,5 adet kamyon ve kamyonet, 2 adet binek otomobil,19 adet binek ve yük arabası.
Görüldüğü üzere devasa bir mal varlığı.
Milli Mücadele kazanıldıktan sonra Anadolu tarumar.
Halk yoksul.
Evlerinden şehit çıkan aileler iyice yoksul.
Kol kuvveti ile dönen rızık ambarları boş.
Halk yitik evladına mı yansın, üstünün başının döküntüsüne, yırtık çaputlarına, aç karnının eziyetine mi, şaşmış kalmış.
Bir şekilde askerlikten yakasını sıyıran uyanıkların evleri bolluk bereket içinde.
Ne can acısı görmüşler, ne mal acısı.
Değil bu yoksul Anadolu panoramasında, bugünün modern ve zengin Türkiye’sinde bile, Atatürk’ün mal varlığı dudakları uçuklatacak kadar muhteşem.
Herhalde pek az lidere kısmet olan devasa bir zenginliği armağan etmiş kendisine devlet.
Atatürk bu malların çoğunu ölümünden bir süre önce, 1936’da hazineye devretmiş fakat çok yüksek sınırlarda şahane bir hayat sürmüş.
Bu asil millet kendisi yoksulluktan kıvranırken, liderine harikulade şaşaalı bir yaşam sunmuş.
Dolmabahçe Sarayı’nda ikamet eden Atatürk, sultanlardan daha zengin bir hayat standardına sahip olmuş.
Mine Alpay Gün,
Millî Gazete, 29 Aralık 2012
Okunma Sayısı: 4161
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.