"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kendi yürüyüşünü unutmak!

Muhlis Sarıca
25 Haziran 2024, Salı
“Ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinâyettir. Ve şimâle müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat tevzî olunmuş olur.” Bediüzzaman

17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Medeni Kanununun gerekçesinde, çağdaş devletlerde esas şart olarak siyasal, toplumsal ve ulusal birliğin sağlanması için kanunların dine dayalı olmadığı laik hukuk düzeninin gerekliliği şöyle açıklanmıştır:

“Hali hazırda Türkiye Cumhuriyeti’nin müdevven bir Kanunu Medenîsi yoktur. Yalnız, akitlerin küçük bir kısmına temas edebilen Mecelle vardır. 1851 maddedir. 20 Nisan 1869 tarihinde yazılmaya başlanmış ve 16 Ağustos 1876 tarihinde tamamlanarak yürürlüğe konulmuştur. Denilebilir ki; bu kanunun günümüzün ihtiyaçlarına uyan ancak 300 maddesidir. Mütebakisi memleketimizin ihtiyacını ifade edemeyecek kadar iptidaî birtakım kaidelerden ibaret olduğundan tatbik edilmemektedir. Mecellenin kaidesi ve ana hatları dindir. Halbuki hayatı beşer her gün hatta her an esaslı değişikliklere maruzdur. (…)”(İstanbul Barosu Cumhuriyet Araştırmaları Merkezi)

***

Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu, İdare Hukuku mevzuatı gibi sistemlerin bu gerekçe üzerine bina edildiği anlaşılmaktadır. Oysa Cumhuriyetin ilk yıllarında hukuk sistemi ve kanunlaştırma hareketlerinde eski kanunları yenileme, değiştirme, onarma, yeniden ihya etme teklifleri nazarı itibara alınmamış; kökten değişimle dikte olunan inkılaplar kanunlar için de geçerli bir hale getirilerek, değişik ülkelerin kanunları ve hukuk sistemleri, neredeyse sadece önüne “Türk” ibaresi konularak aynen iktibas olunmuştur.

***

Bediüzzaman Mektubat 26. Mektub Beşinci mebhas’da: Asya’da uyanan akvam, fikr-i milliyete sarılıp, aynen Avrupa’yı her cihetle taklid ederek, hattâ çok mukaddesatları o yolda feda ederek hareket ediyorlar. Halbuki her milletin kamet-i kıymeti başka bir elbise ister. Bir cins kumaş bile olsa; tarzı, ayrı ayrı olmak lâzım gelir. Bir kadına, bir jandarma elbisesi giydirilmez. Bir ihtiyar hocaya, tango bir kadın libası giydirilmediği gibi.. “Körü körüne taklid dahi, çok defa maskaralık olur.” demekle, başka milletleri aynen taklidin bünyeye uygun gelmeyeceğini örnekleri ile açıkça ortaya koymaktadır.

Bu meyanda yine Divan-ı Harbi Örfi, sh.77’de: “Kesb-i medeniyette Japonlara iktida bize lâzımdır ki, onlar Avrupa’dan mehasin-i medeniyeti almakla beraber, her kavmin mâye-i bekası olan âdât-ı milliyelerini muhafaza ettiler. Bizim âdât-ı milliyemiz İslâmiyette neşv ü nema bulduğu için, [İslâmiyete] iki cihetle sarılmak zarurîdir.” Demekle kendi milli, örfi ve dini özelliklerimizin nazarı itibara alınmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.

***

Karga kekliği taklit edeyim derken, kendi yürüyüşünü şaşırırmış! ‘Türk vatandaşı kimdir’ mizahi tanımı olayın boyutunu yeterince sergiliyor:

“Türk vatandaşı: İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalya ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza muhakemeleri yasasına göre yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişidir!”

Okunma Sayısı: 872
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı