"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gıybet (dedikodu ve çekiştirme)

Kasım Ferşadoğlu
16 Nisan 2012, Pazartesi
Dedikodu ve gıybet bir Müslümanın hayatı içerisinde kırmızı çizgilerdendir. Yâni, tehlikeli bir bölgedir. Kur’ân ve hadislerde çok tehlikeli bir hastalık olarak addedilmiştir. Gıybet ve dedidoku hem İslâmiyetçe, hem insaniyetçe hiç de hoş karşılanmayan bir davranış. Yanındakine hem ‘Kardeşim!’ diyecek, onu taltif edeceksin, sonra da aleyhinde bulunup etini didikleyeceksin. Çok çirkin, tiksindirici ve anlaşılmaz bir vak'a.
Kur’ân’ın bu durum hakkında ne dediğine bakalım:
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinin arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz değil mi? O halde Allah’tan korkun.’’ (Hucurat Sûresi, 12)
Gıybetin ne kadar ağır bir davranış olduğu Kur’ân’da ‘kardeşinin ölü etini yemek’ şeklinde tavsif edilmiştir. Bir de âyette geçen sû-i zan ise, bir kimse hakkında olumsuz manalar çağrıştıran düşüncelerdir. Bu da men edilmiş ve büyük günahlardan sayılmıştır.
Yalan ise dinimizde en büyük günâh ve haramlardandır. Su-i zan ve gıybet bir kimsenin yüzüne karşı söylediğimizde darılacağı sözleri arkasından konuşmaktır. Demek ki, sevgi ve kardeşliğe zarar veren bu gibi davranışlardan kaçınmak gerekmektedir.
Gıybet aklen, kalben, insaniyeten, vicdânen ve fıtraten ve milliyet olarak aşağılanıp ayıplanmıştır. Öyle kimseler vardır ki, insanları arkadan çekiştirir. Kendisine yanlış yaptığı söylenildiğinde, o yaptığı şeyi şöyle müdafaa eder: ’’Ben yalan söylemiyorum ki! Bütün bunlar adamın yaptıkları kusur ve hatalar” diye cevap verir ve sonra da devam eder: ’’Yapmadığı şeyi söylesem neyse ne!’’
Eğer söyledikleri doğruysa gıybet zaten budur. Yok yalan ve yanlışsa o zaman iftira olur ki, bu daha katmerli bir günâhtır. İftira, kişinin şeref ve haysiyetine yapılan bir saldırıdır.
Bir kimsenin ya da kimselerin aleyhinde incitici, küçültücü söz ve davranışlar elbette gıybettir. Bugün görünen odur ki, kişi arkasına döner dönmez, kendisi hakkında—duyduğunda hoşlanmayacağı—çok şeyler söyleniyor. Hayret verici bir şeydir ki, gıybeti, toplumu ve insanları kurtuluşa sevkedecek kimselerin yaptığına şahit oluyoruz. Onun bunun meselesi derken, gıybet hususunda epey yol alınıyor. Yaşadığımız zaman itibariyle her şeyde olduğu gibi gıybet ve dedikodu da sıradan olmuş gibi. Bu hususta kırmızı çizgiler aşılmış ve yasak ihlâl edilir olmuş.
Gıybetin yapılması gibi dinlenilmesi de haram ve günahtır. Evet bu durumda ne kadar zor haldeyiz. İki insan bir araya geldiğinde, bir iki kelâmdan sonra hemen gıybete giriş yapabiliyor. Bu durum topluluklarda ve toplantılarda da aynen devam etmektedir.
Gıybet fiili sözle olduğu gibi, yazıyla, işaretle, imayla ve taklidle de yapılmaktadır. Gıybetten kurtulmak için şöyle tedbirler alabiliriz: Gıybete engel olmaya çalışmak, bu mümkün olamazsa gıybetin yapıldığı yeri terk etmek, bu da mümkün olamazsa gıybete tavır alıp o anda başka şeylerle meşgul olmak lâzımdır.
Gıybet, boş, tembel, düşmanlık, çekememezlik ve inat duygularıyla dolu, kendi eksiklik ve kusurlarına bakmayarak başkalarının kusurlarıyla uğraşmayı adet edinmiş kimselerin işidir. Oysa izzet-i nefis sahibi kimseler bu âdî silâha asla tevessül etmezler.
Hz. Enes’ten (ra) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (a.s.m) şöyle buyurmuştur:
“Aziz ve Celil olan Rabbim beni Mi’rac’a çıkardığında demirden tırnaklarla, yüzlerini ve gözlerini tırmalayan bir topluluğa rastladım. Cebrail’e (as) dedim: ’Bunlar kimlerdir?’ O şöyle dedi: ’Bunlar gıybet ederek insanların etlerini yiyen ve onların şereflerine dil uzatan kimselerdir’’ buyurdu. (A.g.e., 418; Müsned, 3:224)
İslâm âlimleri böyle bir durumda tevbe etmeyi farz olarak kabul etmiş ve gıybet edilen kimseyle helâlleşmek gerektiği üzerinde ittifak etmişlerdir. Ancak birkaç konu gıybetten sayılmamıştır. Birincisi: Haklı bir kimsenin hakkını alabilmesi için vazifeli adama durumu izah etmesi. İkincisi: Bir kimsenin başkasıyla işbirliği yapacağı zaman art niyetli olmadan “Onunla işbirliği yapma; çünkü zarar göreceksin’’ demesi. Üçüncüsü: Maksadın anlaşılması için tarif edip tanınması dolayısıyla “o serseri ve topal adam filan yere gitti’’ demek. Dördüncüsü: Gıybet edilen adam fenalıklardan utanmıyor. Belki yaptığı kötülüklerle iftihar edip üstelik bunu açıktan yapıyor. (Mektubat s. 267)
İnsan gıybet ettiğinde veya dinlediğinde tevbe edip şöyle demelidir: ’’Allah’ım! Bizi ve gıybet edilen kişiyi bağışla.’’ Sonra da gıybet edilen adamdan helâllik dilenmelidir.
Yapılacak en güzel davranış, gıybet ve dedikodu gibi muzır ve ahiret hasılâtımızı kemiren davranışlardan uzak durmak ve onlara gönül dünyamızda yer vermemektir.
Cenâb-ı Hak bu gibi illetlerden hepimizi ikrah ettirip muhafaza eylesin. (Âmin)
Okunma Sayısı: 5280
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı