Bu piyes, Risale-i Nur’un devlet tekelinden kurtularak hürriyetine kavuşması mücadelesinde tek başına bırakıldığı halde, taş atana gül atar misâli, gelen bütün yıpratıcı tenkit ve ithamları sabırla göğüsleyerek, hak bildiği yolda büyük bir feraset ve basiretle mücadelesine devam edip Risale-i Nur adına bir tarihî zaferin daha kazanılmasına vesile olan bahtiyar Yeni Asya Camiası’na ithaf edilmiştir.
- Ne eğilmez baş, ne kısılmaz sesmiş bunlar yaa... Oğlum Tahsinnnnn!
- Geldim reis.
- Oğlum bunları nasıl alt edeceğiz ha? Nasıl keseceğiz bunların sesini? Yaa adamlara baksana, bir avuçlar, ama sanki ensemizde soluyorlar, attığımız her adımı takip ediyorlar, düşündüğümüz her planı boşa çıkarıyorlar. La oğlum bunların ajanları mı var yoksa? Yoksa sen misin haa, söyle bakim!
- Olur mu abi!?
- Yok yok! Bunlar mutlaka bir yerlerden haber alıyor olmalı. Yoksa bu kadar olmaz ki. Kâhin midir, müneccim midir nedir bunlar yaa. Adamlar hiçbir zokayı yutmuyor... 1980 İhtilâli’nde de böyleydi bunlar. Pek çok grubu kandırdığımız halde, bunlar komünistlerle aynı safa düşmek pahasına anayasa referandumunda “Hayır” dediler.
......
- Aha buldum.
- Hayırdır, ne buldun reis?
- Tamam, bunların can damarını keseceğiz.
- Can damarını mı? Nasıl yani, cinayet suikast falan mı?
- Hayır hayır oğlum, düşünsene, bunların tek sermayesi ne?
- Bilmem...
- İyi düşün...
- Heee, şimdi anladım. Risale-i Nur... Eee?
- İşte o can damarlarını keseceğiz.
- Abi hiçbir şey anlamadım. Ne dediğinin farkında mısın? Bugüne kadar senin ağa babalarının yapamadığını yapmaktan söz ediyorsun.
- Sus lann.. Ağa babalarıymış. Biz neyiz burda. İskele babası mı?
- Estağfirullah abi. Onu demek istemedim.
- Ya ne dedin?
- Abi, bu Risale-i Nur. Bugüne kadar önünü hiçbir şey alamamış. 2000 mahkemede beraet etmiş. Nurcular desen öyle. Defalarca mahkemelere sevk edilmişler, defalarca tutuklanmışlar, yeri gelmiş ortadan kaldırılmışlar! Ama bütün bunlar adamlara sanki taze kan olmuş.
- Bu sefer başka oğlum.. Bu sefer kurtuluşları yok...
- Ne yapacaz abi?
- Dedim ya, can damarlarını kurutacağız. Risalelerini alacağız ellerinden!
- Nasıl yani abi? Milyonlarca baskısı var bunun, al al biter mi?
- Biteer, biter... Hem de nasıl! İşte senin ağa baba dediklerinin yapmadığını yapacağız. Risalelerin yayın hakkını devlet tekeline alacağız.
- Nasıl yapacağız abi bunu?
- Önce bandrol verilmeyecek eserlere. Zaten verilmesi hata. Said Nursî ölmüş. Bunlar kanunî varislerinden değil ki? Onlarca yayınevi onun yasal varisi olmadığı halde Risale-i Nur basmak için bandrol almıyor mu?
- Evet..
- Ama artık alamayacaklar.
- Peki 50 senedir yapılamayanı biz şimdi nasıl yapacağız?
- Onun da kolayı var. Göreceksin, Risale-i Nur’u kendi elleriyle devlete teslim edecekler.
- Nasıl olacak bu yaa?
- Devlet Risale-i Nur’u sahiplenecek!
- Sahiplenecek mi?
- Aynen öyle.
- Eserleri koruma altına alacak! Memleket kültürü açısından önemi haiz eserlerin devlet koruması altına alınmasıyla ilgili kanunda yapılacak ufak bir değişiklikle halledilecek bu. Koruma süresi bitmeden önce kanunî varislerinin izni alınarak kamulaştırılacak yani.
- Ya izin vermezlerse?
- Orası kolay oğlum. Eserler basılmayacak değil yaa. Bedeli ödenmek şartıyla Diyanet basacak bunları meselâ...
- Abi hepsi tamam da... Madem biz bu eserlerin basılmasını istemiyoruz, o zaman neden devlet eliyle basmaya çalışıyoruz?
- Tahsinnnn. Oğlum devlet bugün basar, yarın ne olur?
- Ne olur abi?
- İşte orası meçhul!!! Bizim amacımız da bu ya zaten... İşi meçhule sokmak... Uğraşsınlar dursunlar ondan sonra. Hem bu arada eserlerin yayın hakkı devletteyken Nurcular da, Risaleler de bizim kontrolümüzde olacak. Madem bugüne kadar önünü alamadık. O zaman biz de kontrol altına alalım değil mi?
- Yamansın valla abi! Şeytana pabucu ters giydirirsin.
- Ne şeytanı oğlum. Şeytan da kimmiş!
***
(Günler sonra....)
- Reiiis! Reiiiiis! Reiiiis!
- N’oldu oğlum, ne bağırıyorsun sabah sabah!
- Reis gördün mü manşeti?
- Ne var oğlum manşette?
- Baksana abi, “RİSALELER DEVLETLEŞTİRİLEMEZ” (10 Nisan 2014)
- Vayy anasını lann.. Nerden uyandı bunlar hemen böyle?
- Ne bileyim abi?
- La oğlum bak sen beni şüphelendiriyon haa. Ajan mısın sen yoksa, çabuk söyle! Sıkarım bakk!
- Abi kurbanın olam. Olur mu öyle şey? Senin dizinin dibinden yıllardır ayrılmayan kölenim ben abi!
- (Reis ayağa kalkar ve ileriye bakarak) Vayy vayy vay.. Nedir bu yaa? Adamlar avaks gibi lan!! Nasıl hemen böyle yorumlar çıkartıyorlar. Altı üstü hukukî boşluktan kaynaklanan bir durumla bandrol verilmedi henüz sadece.
- Abi sen ne diyorsun, bak bu adamlar kaç gün önce ne yazmış?
- Ne yazmışlar?
- “Artık Risale-i Nur’a Kültür Bakanlığı sahip çıkacak ve ‘korsan’ Risale yayınlarına da, Külliyatın sadeleştirilmesine de engel olacak” haberinin müjde şeklinde sunulmasına bile ihtiyatla yaklaşmışlar.
- Allah Allah! Ne demişler?
- “Risale-i Nur devletleştirilemez ve Üstadı doğru anlayan hiçbir Nur Talebesi, hiçbir haklı mesnedi olmayan böyle bir projeye destek veremez.” diye yazmışlar abi..
- La oğlum, bunlar hakkaten hiçbir zokayı yutmuyor ya...
(Reis yine ayağa kalkar ortalıkta dolanır, bir süre düşünür ve: )
- Yeni Asya haa.. Adamlar hakkaten koca bir Asya gibi çalışıyor! Sanki bütün Asya’yı, bütün İslâm dünyasını arkasına almışlar gibi yazıyorlar, yayın yapıyorlar.
- Aynen öyle abi. Çok doğru söyledin.
- Sus lan! Doğru söylemişim..
- Abi bak, bir de ne yazmışlar?
- Ne yazmışlar?
- “Risale-i Nur ümmetin malıdır” diye Diyanet İşleri Başkanının ağzından haber yapmışlar..
- Bak şunlara sen.. La oğlum bunlar kaç kişi yaa? Eti butu nedir bunların? Nasıl böyle yayın yapabiliyorlar! Sonra nereden alıyorlar bu cesareti? Kim bunlar yaa?
- Abi sen dedin ya demin.
- Ne dedim oğlum?
- “Yeni Asya” dedin ya abi. Bunlar (heceleyerek):
“Ye-ni- As-ya!
Yani 46 YILDIR
HİÇBİR ZOKA YUTMAYAN
YENİ ASYA!!…”