Gazeteci - Yazar Taha Akyol, Demokratik Toplum Kongresi (DTK)'nin açıkladığı "Demokratik Özerklik" bildirisini sert sözlerle eleştirerek, "Bu, demokratik bir ülkede demokrasiye inanan bir kesimin Batılı anlamda özerklik istemesi değildir. İçerideki terör örgütlenmesi ve güneyimizde Suriye’deki gelişmelerle bağlantılı, PKK’nın üst kurulu olan KCK’nın bir eylemidir." dedi.
Taha Akyol Hürriyet'te bugün yayınlanan köşe yazısında Demokratik Toplum Kongresi'ni ve HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın sözlerini değerlendirdi. DTK'nin açıkladığı bildirinin KCK'nın 'demokratik özerklik' düzenlemesinden alındığına dikkat çeken Akyol, "Suriye’de ‘Rojava’da PYD tarafından silahla kurulan “Kürdistan Topluluklar Birliği” rejiminin özyönetim ayağı, Türkiye’nin güneydoğusu için öngörülüyor. Olayın aslı budur." tespitinde bulundu.
'Hükümet ses çıkarmadı'
HDP Eş Başkanı Demirtaş'ın 'özerklik bildirisine' yönelik “Belki Kürtlerin bağımsız devleti de olacak, federal devleti de, kantonları da özerk bölgeleri de...” şeklindeki sözlerine de vurgu yapan Taha Akyol bu konuda da şu ifadeleri kullandı:
"Demirtaş’ın sözleri, PKK güdümündeki Kürt siyasi hareketinin “dil yasakları kalksın, yeter”den başlayan siyasi programının hangi amaçlara tırmandığını gösteriyor. Suriye’nin ardından Türkiye ve sonra Kuzey Irak’ta, en son aşamada İran’da... Hepsi KCK güdümünde totaliter bir yapı, aslında totaliter bir devlet.
Amaç bu olduğu için “çözüm süreci”ni “silah ve bomba depolamak” için kullandılar, süreç uğruna hükümet de uzun süre ses çıkarmadı! Bunu Cumhurbaşkanı da söyledi. Hendekler, barikatlar, tonlarca patlayıcı, binlerce silah... Bunlar KCK’nın şehirlerde örgütlenen “özsavunma birlikleri” tarafından oluşturuldu. Türkiye, Suriyeleşme ya da Türkiye’nin güneydoğusu “Rojavalaşma” tehdidine maruz bulunuyor. Hangi devlet “Ben siyasette çözüm konuşurken sen bölgede silahlanmaya devam et” diyebilirdi?! Elbette demokrasi çözüm için bir imkândı; silahsız olmak kaydıyla herhangi bir çözüm mümkündü... Fakat maalesef HDP, demokrasiyi değil, Kandil’in güdümünü seçti."
Bediüzzaman'ın 'Adem-i merkeziyet' fikrine bakışı nasıldı?
Adem-i merkeziyet: Bir idareye bağlı olan bölümlerin, kendi kendilerini idare etme sistemi, yerinden yönetim.
''Onun tevili güzel; fikren taakkul edebiliriz, amma istidadımızla amelen tatbik edemeyiz. Tatbikine çok zaman lâzım. Biz ki ekseriz, muvahhidiz; tevhidle mükellef olduğumuz gibi, ittihadı tesis edecek muhabbet-i milliye ile muvazzafız. Eğer unsur lâzım ise, unsur için bize İslâmiyet kâfidir.''
Konuyla ilgili olarak Risale-i Nur'da yer alan bölümleri okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/risale-i-nur-dan/bediuzzaman-in-adem-i-merkeziyet-fikrine-bakisi-nasildi_323619
Adem-i merkeziyet ve Bediüzzaman
Bediüzzaman’ın bilhassa Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde muhtar/özerk bir siyasî yapı teşkilini desteklediği şeklindeki hatalı değerlendirmeler, zaman zaman gündeme taşınarak tartışılmaktadır.
Orhan Dindar'ın konuyla ilgili önemli yazısını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/orhan-dindar/adem-i-merkeziyet-ve-bediuzzaman_328489
Büyük İslam Alimi Bediüzzaman’a göre dünya birliği
“İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkârane muaşeret ve düşmanlarına sulhkârâne muamele etmektir.'' (Mektubat, Sayfa: 258)
Günümüzde dünyanın küçük bir köy haline gelmesi ile birlikte insanlığın barışık ve mutlu yaşaması âciliyet derecesinde önem kazanmıştır. Bediüzzaman’ın, bundan yaklaşık yüz sene önce “sulh-ı umumi” diye ifade ettiği dünya barışı konusundaki görüşlerinin önemi henüz yeni anlaşılmaktadır. Bu, tarihin gelişim süreci içinde geleneklere, değerler penceresinden değil de, ırkçılık ağırlıklı ulusalcılık konseptinden bakanların hâlen anlayamadığı bir durumdur.
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/buyuk-islam-alimi-bediuzzaman-a-gore-dunya-birligi_369395
Haber Merkezi